Kdz. EreÄŸli’de otobüs denilince akla ilk gelen firma Ãœstün Erçelik; Ãœstün Erçelik denilince de Orhan Subaşı geliyor. GençliÄŸinden bu yana sektörde olan Orhan Bey ile yıllar boyunca deÄŸiÅŸen EreÄŸli ile birlikte geliÅŸen taşımacılık sektörü hakkında konuÅŸtuk…
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
11.10.1937 tarihinde Ereğli’de doğdum. Babam Özel İdare Tahsil Memuruydu. Amcamın oğlu otobüsçü, kamyoncu olduğu için oradan beni heves sardı. 1956’ da ehliyet aldım. O zaman Trafik Müdürlüğü henüz kurulmamıştı; ehliyetler Zonguldak Belediyesi’nden alınırdı. O dönemlerde bilumum ehliyet veriyorlardı; ehliyetin üstünde otomobil, kamyon, otobüs, vs hepsi yazardı. Daha sonra 1958 senesinde Trafik açıldı; biz de Zonguldak’a gidip ehliyetlerimizi trafik ehliyeti olarak değiştirdik.
İlk olarak iş hayatına nerede ve nasıl girdiniz?
Daha sonra benim kayınpederim olacak olan amcamın oğlu Ali Subaşı’nın kamyonunda ilk defa 1956 yılında işe başladım. Dere kapanmazdan evvel köprünün başındaki kayınpederimin benzin istasyonunun petrolünü çektim. Bu petrolü de Belediye’nin yukarıdaki gazhanesinden fıçılarla indirirdik. O dönemlerde Ereğli’ de dört-beş tane otobüs vardı. Birisinde Emek, birisinde Emel, birisinde ismi Öz Nakliyattan gelen Öz Emek, bir diğerinde Yıldırım yazıyor. Bir de Başverencuma’dan Üstün’lerin bir otobüsü vardı; onda da Üstün yazıyor. Bir de Şoförler Cemiyetimiz vardı. Otobüs biletlerini Cemiyet kesiyor ve %5 komisyon alıyordu. O zaman firmanın ismi Şirin Ereğli idi. Yani Emel, Emek gibi ayrı ayrı otobüsler birleşip; Şirin Ereğli ismi altında düzgün bir şekle girmiş oldu. Bilahare sonra, ben 1951 model Emel otobüsüne ortak girdim. Anlaşmamıza göre; arabanın yarı değeri olan 50.000 lirayı tamamlayana kadar çalışacağım ve hiç para almayacağım. Bu para tamamlanınca ise arabanın yarısı benim olacaktı.Ve aramızda ihtilaf çıktığı zaman ben geriye dönük aylık 200 lira maaş alacaktım. O yıllarda Ereğli’den İstanbul’a haftada bir otobüs kalkıyordu.
O dönemlerdeki İstanbul otobüs yolculuğunu anlatır mısınız? Kaç saatte gidiyordunuz?
Otobüs sabaha karşı saat 03:00’de kalkıyordu ve yolculuk 14 saat sürerdi. AkÅŸam 5 civarı Ä°stanbul’da oluyorduk. Ãœsküdar’dan öğle vapuruyla Kabataş’a geçerdik. Ä°stanbul’da o dönemlerde fazla araba da yok tabii. Halk uzaktaki iÅŸine gitmek için vasıta arayışında. Zabıtalar bize gelirdi, mesai saatlerinde dolmuÅŸ yapmamız konusunda ısrar ederlerdi. Bazen Taksim’ den Sarıyer’e, bazen SaÄŸmacılar Dörtyol arası giderdik. Yani buradan Ä°stanbul’a yolcu taşıdıktan sonra Ä°stanbul’da Belediye’ nin zorlamasıyla insanlara dolmuÅŸ hizmeti verirdik. Ä°stanbul’dan ÇarÅŸamba günü EreÄŸli’ye gelmek üzere otobüsümüz tekrar saat 16:00’da hareket eder ve sabah 08:00 sularında EreÄŸli’ye gelirdik. Anlayacağınız 3 gün Ä°stanbul’da kalırdık. Hatta o dönemlerde gazete vapurla geldiÄŸi için Ä°stanbul’dan EreÄŸli’ye bir haftalık eski gazete toplu olarak gelirdi. Sahil yolu açıldıktan yani yol kısaldıktan sonra Ä°stanbul seferini haftada 3’e çıkardık. O dönemde gazeteciler bize bir teklifte bulundular; seferleri her güne çıkarın sizinle birlikte yollayacağımız gazeteler için sefer başına 40 lira verelim dediler. O zaman benzin de ucuz tabii… Böylece Ä°stanbul seferleri her güne çıktı.
Siz bu çalıştığınız otobüse ortak olabildiniz mi?
Ben bir sene çalıştım ama eski bir arabaydı, ortağım da Allah rahmet eylesin iyi bir arkadaştı. Baktım hiç kazanç yok, maaş almıyorum ama araba da kazanmıyor. Bekarım da o zamanlar. ‘Geçmiş zamanlar için de 200 lira maaşımı istemiyorum ama çalışamayacağım.’ dedim. Çünkü ben o otobüsle İstanbul’a gidip gelirken bu işi öğrenmiş oldum.
Daha sonra ne iÅŸle meÅŸgul oldunuz?
Geçen süre zarfında Ereğli’deki otobüs sayısı arttı, 16 otobüs oldu. Ben, Şoförler Cemiyetine katip olarak girdim. Cemiyet başkanımız Yılmaz Acar isimli bir arkadaşımızdı. Kayınpederimin bir otobüsü Cemiyette çalışıyordu. Yine onun tanıdığı birisi Zonguldak’tan Ereğli’deki Cemiyete bir otobüslerini sokmak istedi. Bu otobüs için karşı grup itiraz etti ve biz daha sonra yapılan seçimde yönetimi kaybettik. Seçimi Halim Toptan grubu kazandı ve idareye geldi. Sorun olmaması için arabanın ruhsatını üzerime aldım ancak yine de o otobüse geçit vermediler. Yönetimi kaybedince Zonguldak-Ereğli arası şoförlük yapmaya başladım. Devrek yolundan gider; Devrek’te İmam Mehmet Ali’de yemek molası verirdik. Daha sonra Beycuma’dan Gaca’dan doğru Zonguldak’a giderdik. Bu bahsettiğim yol şimdi kullanılmıyor. Çok tehlikeli bir yoldu, çok kazalar oldu orada. Hatta benden evvel Ereğli’ den bir otobüs orada devrilmiş ve 8 kişi ölmüştü. Bir gün seferden döndüğümde; rahmetli Hulusi Tekin isimli katibimizin yanına gittim. Zonguldak’tan gelen ve ruhsatını üzerime aldığım otobüse neden izin verilmediğini sorunca ‘Yönetimin kararı.’ dedi. Böyle davrandıkları için de sinirlendim ve orada daha fazla çalışmamaya karar verdim. Şirin Ereğli’den ayrılınca Düzce’ye Saraç firmasına gidip Düzce Zonguldak arasında Saraç olarak değil de Subaşı ismiyle çalışmak istediğimi belirttim. Hemen orada yazıcı getirdiler; yazıhanenin camına ‘Subaşı Otobüsleri’ yazıldı. Ben de Ereğli’ deki yazıhaneye telefon ettim, buradaki otobüs geldi, üstüne Subaşı yazıldı. Ertesi gün diğer otobüs de geldi. Böylece iki arabam da Zonguldak-Düzce arasında Cemiyete rakip olarak sefere başlamış oldu.
O dönemde Ereğli’de yazıhaneniz var mıydı?
Erdemir’den dolayı yolcu çoktu. Ama yine Erdemir’den dolayı her yer dolduğu için kiralayacak dükkan da yok. Bu sebeple bir tahta masa bulup önüne ‘Subaşı’ yazdık; bizim Ereğli’deki ilk yazıhanemiz o tahta masa oldu:) Önüne bir de sandalye attık; Özdemir isminde bir çocuk vardı, o da bizim biletlerimizi satıyordu. Daha sonra gerçek bir yazıhane nerede kuruldu derseniz; parkın kenarında bir Spor Kulübü bir de Avcılar Derneği vardı. Avcılar Derneği ile konuştum, dükkanın bir bölümünü ayda bir ava gitmeleri için otobüs vermek şartı ve 200 lira kira ile kullanmaya başladık. O dönemlerde telefon bulmak da zor, her neyse 2 telefon bulup bir eve, bir de yazıhaneye telefon aldık. Bir tane Karabük bir tane de Zonguldak’tan gelen 2 otobüs daha benimle çalışmak istedi. Onlar da önlerine Subaşı yazdılar. Böylece arabalar çoğalmaya başladı ve sonuçta bende 6-7 araba oldu. Şirin Ereğli’ de çalışan arkadaşlar benim otobüslere Subaşı yazmama bozuldular ama bazı arkadaşlar da benimle çalışmak istediler. İstanbul’da yazıhanede İsmail Conker isminde çok iyi mevkide bir arkadaşımız vardı, beni de çok severdi. Tüm olanları öğreniyor ve Ereğli’ye geliyor. Cemiyeti toplayıp ‘Siz niye Orhan’ı kızdırdınız?’ diye soruyor. ‘Benim arabacılarım hep onunla beraber, yarın bir anlaşmazlık olsa tüm arabalar Orhan’ın tarafına gelecek. İki testi çarpışacak; biri çatlayacak, biri kırılacak. Siz ne yapın edin, tekrar Orhan’la bir araya gelin, onun gönlünü alın, bu işten vazgeçsin.’ diyor.
Tavsiye işe yaradı mı?
Evet, beni çağırdılar, tekrar beraber olmamızı istediler. Ben de Düzce’yi ne yapacağım diye düşündüm, sonuçta burada çalışamazken Düzce bana iÅŸ verdi. Kayınpederimin de 3 tane arabası vardı. Kayınpederim Düzce’yi aldı. Düzce’liler kızdılar tabii. Saraç olarak tekrar baÅŸladılar iÅŸe. Ben o meyanda otobüsteki yazıları sildirmeyi gururuma yediremedim. Yıl 1960’ların baÅŸları ve EreÄŸli’de Erdemir’in inÅŸaatının baÅŸlama zamanı. Otobüsüm Morrison memur servisi olarak çalışmaya baÅŸladı. Ä°lk etapta memurları ben taşıyordum. Daha sonra Morrison’ un muhasebe müdürü Ãœlkü Bey’in ricasıyla kendi otobüsüme bir ÅŸoför bulup Ä°stanbul – EreÄŸli arası Amerikalıları da taşıdım bir dönem.
Subaşı ismi nasıl Erçelik olarak değişti?
Önce olayın başlangıcını anlatayım: 1961 yılıydı; bir gün arkadaşlarla beraber Bolu Lezzet Lokantasında akşam yemeği yerken o dönemde yaşayanların çok yakından tanıyacağı Topal Fethi geldi yanıma. İnanöz firmasının sahibi olan Ali İnanöz’ün Ereğli’ye geldiğini ve parkın girişindeki Göral’ların lokantasında benimle görüşmek istediğini belirtti. İnanöz Şirketi o zamanlar Türkiye’nin en büyük otobüs firmasıydı. Kendisi ile görüşmeye gittim; yeni Avrupa kasa otobüslerle İstanbul seferleri için Ereğli piyasasına gireceğini söyledi. Biz yolcuyu 15 liraya İstanbul’a götürüyorduk. 20 liradan sattığı biletlerle bizimkinden lüks otobüslerle Ereğli-İstanbul seferi başlatacağını belirtti. Ali İnanöz’ün teklifi şuydu; İstanbul için öğleden sonra benim otobüs seferi yapmamı ve sabahları da lüks otobüsleriyle kendi firmasının otobüslerini kaldırmamı istedi. Bana da komisyon verecekti. Ben de kendisine bu teklifi kabul edersem burada çalışan bütün arkadaşlara ihanet etmiş gibi hissedeceğimi söyledim ve kabul etmedim. Benden sonra Şaban Üstün’e gidiyor ve onunla çalışmaya başlıyor. Tabi öyle olunca bütün otobüsçüler ayağa kalkıyor. Ertesi gün İstanbul seferinden dönen ilk araba üzerine Şirin Ereğli yazmasına rağmen benim yazıhaneye yanaştı. Ondan sonrası da geldi. Ama arkadaşlar benden rica ettiler. Subaşı ismi yerine başka bir isim koy dediler. Yanımdaki yazıhanede de Erçelik Spor Kulübü vardı. Ben de Erçelik olsun madem dedim. Bana geçen arabalar da üzerlerindeki Şirin Ereğli yazılarını silip Erçelik yazdılar. Düzce’den Saraç’da Ankara seferlerini yapmak üzere geldi yanıma. O da başladı. O dönemde de yolcu çok. Türkiye’ nin her yerinden buraya akıyor millet… Yatağını yorganını kapan geliyor Erdemir’ e iş için. Epey zaman bu şekilde gitti.
Bir sonraki aşama olan Üstün Erçelik birleşmesi nasıl gerçekleşti?
Ben Erçelik olarak Ankara’ya da çalışıyordum. Rahmetli Şaban Üstün’ün oğlu Durmuş Üstün, benim aracılığımla otobüsünün önündeki ‘Üstün’ yazısını silmeden Ankara seferi yapmak istedi. Ancak benim Erçelik olarak Ankara otogarında muamelem olduğu için otobüsün üstünde Üstün yazısıyla bunun mümkün olamayacağını söyledim. Onu halletmek adına dönemin Belediye Başkanı Kamil Erdem ile konuşmuş ve o da bizi Hacı Ali Demirel ile görüşmek üzere Ankara Yükseliş Kolejine gönderdi. Zaten oradaki hademe elimizdeki çilekleri görünce ‘Siz Ereğli’den Kamil Ağa’dan geliyorsunuz, değil mi?’ dedi:) Hacı Ali Demirel’in bizi yönlendirdiği otogarın avukatı, bize şirketin adını ‘Üstün Erçelik’ olarak birleştirirsek sorunun ortadan kalkacağını söyledi. Bu şekilde biz ‘Üstün Erçelik’ olduk.
Üstün Erçelik yanında başka girişimcilik hikayeleriniz de oldu mu?
Anlatayım… Zeki Aydın bir gün geldi buraya, ‘Meydanbaşı’nın oradaki yeri alalım; bir şirket kuralım. Benim Gümüşhane’de bir Enter Otobüsleri Bayiliğim var, Kdz. Ereğli’ye de bayilik alıp burada ortak olalım’ dedi. Ben, İsmail Üstün, Zeki Aydın bu işe girdik. Enter fabrikasından gelen yetkililer de: ‘Acentelik vermek için bir sorumlu gerekiyor; en itibarlı kişi olarak Orhan Subaşı şirketi kursun; sizin ortaklığınız da ayrıca devam etsin’ dedi. Bu şekilde; Ereğli Motorlu Araçlar olarak Enter, kamyon, kamyonet, minibüs gibi arabaları satmaya başladık. Bu iş için Ticaret Bankası Müdürlüğünden emekli olup Cöbeklerin altında Pamukbank’ı açan Necati Bey’den ipoteksiz olarak 10 milyonluk teminat mektubu aldım. Hemen İstanbul’ dan bir kamyon Lassa lastik gönderdiler. Nerede başka yerden mal alamayan batakçı varsa geldi bana, ben de hiç para almadan senetle lastikleri bitirdim:) Bir kamyon daha geldi. Daha sonra bir gün bana ekstre geldi; kağıtta 60 milyon borç yazıyor. Ben afalladım tabii, hiç gelen para yok, ne ara 60 milyon oldu borç diye… O sırada Ruhi Cöbek Belediye Başkanı idi ve ‘Kalk bu işi çözmek için İstanbul’a Kenan’a gidelim.’ dedi. Bahsettiği Kenan Onat, Seyfi Onat’ın ağabeyi; eskiden Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü de yapmış olan ve o dönemde Ordu Yardımlaşma’ya ait MAT’ın (Motorlu Araçlar Ticaret A.Ş) başındaki kişiydi. Kendisi, devamlı ismi geçen, işinde çok iyi, koordinatör bir insandı. Kalktık gittik 4. Levent’e, Kenan Bey’e durumu anlatınca ‘Sen bunları nasıl imzaladın?’ dedi. Nitekim benim önüme kağıtlar geliyordu, ben ortağıma güvendiğim için önüme gelen kağıtları imzalıyordum. Şirkete gelmeyen malları da almış gözüküyordum bunlar başka yerlere giderken. 9000 liraya olan kamyonu 5000 liraya satmışlar, öyle birike birike borçlar büyümüş. Ben o dönemde, şimdiki Beşiktaşlılar Derneğinin olduğu evde oturuyordum. Hacize gelecekler diye korktum tabii. Kenan Bey’in yönlendirdiği MAT’ın avukatı geldi; ‘Senin bu işte zerre dirhem suçun yok, senin de yandığını biliyorum. Gelip de senin eşyanı haczetmem, zaten evin eşyaları da borcunu karşılamaz’ dedi. MAT, Pamukbank’taki Necati Bey’den aldığım 10 milyonluk teminat mektubunu bozdu. Otobüslerden bir tanesini 2,5 milyona sattım parasını verdim Necati Bey’e. Öyle öyle tamamladık onu.
Siz çalışmaya devam ettiniz mi bu arada?
Erdemir’in servis işlerini yürüten Ziyaettin Abi, o dönemde yeni ihaleyi kaybetti. İhaleyi alan şirket olan Günaydın da zarar edince çalışmadı ve işi bıraktı, gitti. Öyle olunca Demir Çelik benimle çalışmak istedi. Ben istemedim ama Ruhi Cöbek ‘Fabrika bizim, burası bizim memleket, sen bunu yapacaksın.’ dedi. Fabrika 40.000 lira teminat mektubu istedi. Baldız, bacanak, hepimizin evini ipotek gösterdik ve teminat mektubunu aldık. Seferler çarşıdandı. Erdemir’in servis işlerini böylece almış oldum. O sırada Ömer Günaydın, Ali Tan ve ben Ereğli Turizm Taşımacılık Limited Şirketini kurduk. Ve ihale zamanı Erdemir servis ihalesine girdik. O dönemde çok iyi para kazandık, 22 tane sıfır araba aldık. Sonradan Ali Tan vuruldu. Şirketi Ömer Günaydın’a devrettik. Onun da ömrü kifayet etmedi, vefat etti.
Şu an hala Erdemir’in servis işlerini siz mi yürütüyorsunuz?
Ereğli şehir içi ve köy servislerini hala ben yapıyorum.
Üstün Erçelik, bir dönem birçok şehire sefer yapan bir şirketti. Yoğun şehirler arası seferleriniz ne zaman azaldı?
Bursa, İzmir, Antalya, İzmir, Muğla gibi şehirlere seferler vardı. Hatta İstanbul’da Metro’nun sahibi Galip Öztürk’ten yazıhane ve servis arabaları işini de almıştık bir dönem. Ama zarar edince geri sattık orayı. İstanbul seferlerimiz Metro’nun geldiği yıl bitti. Şu anda ise; şehirler arası Trabzon ve küçük arabalarla Ereğli Zonguldak ve Ereğli Tuzla arası seferlerimiz devam ediyor.
Özel hayatınızdan da bahsetmek isteriz? Eşinizle kaç yılında evlendiniz?
1963 yılında amcamın oğlunun kızı Aliye Hanım ile evlendim. Kayınpederim ölmüştü o sırada. Genç öldü 53 yaşında. Bir tane oğlum oldu. Ali Murat Subaşı. Özlem ve Orhan Can isimli iki de torunum var. Oğlum Murat’ ın turizm acentesi var, o işlerle meşgul oluyor.
Çocukluğunuzdaki Ereğli deyince aklınıza ilk gelen şey nedir?
Çocukluğumdaki Ereğli deyince aklıma İş Bankasının olduğu yerdeki kamyon garajı geliyor. Herkes oradaydı; köylere oradan gidilir gelinirdi. Tabii şunu da söylemek lazım; çocukluğumda burada otobüs diye bir şey yoktu. Köylere kamyonla gidilip gelinirdi. Sonradan çıktı otobüsler, taşımacılık gelişti…
İnternette Üstün Erçelik tekrar canlanacak diye bir haber okumuştuk. Bu konu doğru mudur?
Hayır, böyle konuştular gıyabımızda ama bu iş, kolay bir iş değildir. Buradan yolcuyu alması kolay ama İstanbul’da örneğin Büyükçekmece’ye kadar olan dağıtımı var. Bir kişi için bile o yolu gitmek zorundasınız. Biz bu işi denedik, yapamadık. Bu piyasada artık büyük firmalarla rekabet etmek etmek çok zor. Her sektördeki küçük işletmeler için bu durum aynıdır.
 Son olarak yeni terminal ile ilgili düşüncenizi öğrenebilir miyiz?
Ben yazıhane almak istemedim ama ortağım Osman alalım dedi ve yeni terminalden iki tane yazıhane aldık. Bence terminalin oraya taşınması hiç iyi olmayacak. Neden biliyor musunuz? Yeri şehir merkezine oldukça uzak. Bilet almak veya otobüse binmek için vatandaşın önce terminale gitmesi gerekecek. Yolda durup yolcu alıp bırakmak yasak olduğu için de, bu vatandaşa eziyet olacak.
Röportajı gerçekleştirdiğimiz gün 81 yaşına giren Orhan Subaşı’na bu içten röportaj için teşekkürlerimizi sunuyor, sevdikleri ile beraber geçireceği sağlıklı mutlu yıllar diliyoruz.