6 Haziran 1940 Kdz Ereğli’ de doğdum. Babam Denizci Mehmet Halil, anam Nazife Civan. Üç kardeşin en büyüğüyüm diğerleri sırasıyla Birol ve Varol Civan. Makine mühendisi olan Varol Civan vefat etti. İlkokula ALEMDAR ilkokulunda başlayarak 1953 yılında bitirince Ereğli’mizde bulunan Erkek Sanat Okulu Orta bölümüne girdim ve Sıcak, Soğuk Demir bölümünde öğrenimimi 1956 yılında iyi dereceyle bitirerek Bolu Erkek Enstitüsü lise bölümünde öğrenimime devam ettim. Bolu’da velim Osman Zeki Oral’dı. Ailemin dar kaynaklarıyla öğrenimimi sürdürürken o zamanların Ereğli Belediye Başkanı olan Kamil Erdem’in Bolu’da öğrenim gören Ereğlili öğrencilere aylık 50 lira öğrenci bursu vermesi bizleri o kadar sevindirmiş ve rahat ettirmişti ki bunu tarif edemem. Kamil Ağayı her zaman rahmetle anarım. Sonraki yıllarda Kamil Erdem’in bir büstünü yaptım ve oğlu İrfan Erdem’ e verdim. Büstün Bronz dökümünü İrfan kendisi yaptıracağını söyledi.
Erkek Sanat Enstitüsünden 1958-1959 öğretim yılında mezun olduktan sonra o yıllarda yeni açılan Karabük Akşam Tekniker Okulu Makine bölümüne kayıt yaptırarak hem tahsile devam ederken bir taraftan da Karabük Demir ve Çelik fabrikalarında çalışıyordum. 27 Mayıs 1960 ihtilali olunca birçok arkadaşım gibi benim de fikirlerim dolayısıyla düzenim değişti. Karabük’te fabrikadan iyi maaş alıyor ve ailemize ciddi katkıda bulunuyorduk çünkü giderlerimiz çok azdı. Mezunlar Sarayı denilen Yeni yapılmış çok modern bir binada pansiyoner olarak kalıyor üç öğün yemeğimiz ve diğer sosyal ihtiyaçlarımız karşılanıyordu. İhtilal olunca vatanseverlik damarımız kabardı ve zira bizleri ve lise mezunlarını Yedek Subay öğretmen yaparak ülkemizdeki öğretmen açığının kapanmasını istiyorlardı.
Biz de hem bu ulvi görevi yapmak, hem de askerlik görevimizi Yd. Sb. olarak ifa etmek için askerlik şubesine müracaat ederek Yedek Subay Öğretmen olarak göreve gitmek istediğimizi bildirdik. Kayseri Milli Eğitim Müdürlüğü Emrine tayinlerimizi çıkarttılar. Hep birlikte trenle Zonguldak’tan Kayseri’ye giderek Kayseri Milli Eğitim Müdürlüğü’ne teslim olduk. Bir haftalık kısa bir eğitimden sonra kura ile görev yerlerimizi belirlediler.
Ben Kayseri’nin İncesu ilçesi Süksün Köyüne gittim. Bana 2. sınıf öğretmenliğini verdiler böylece göreve başlamış oldum. Bu göreve devam ederken okul dışında küçük bir odada, kendi imkanlarım ile sıcak-soğuk demir işleri yapılabilen bir atölye kurdum. Ufak tefek soğuk demir işi soba tamiri gibi köylüyü memnun edip sevindiren işler yaptım. Bir ara öğrencilerimden biri evlerinde bir körük olduğunu söyledi ben de çocuğun babası ile konuşup küçük bir kalaycı körüğünü atölyeme getirdim. Öğrencilerden biri de 20-25 cm uzunluğunda bir ray parçası getirdi. Ondan örs yaparak atölyemi sıcak demir işleri de yapılabilen hale getirdim. Ocağımda kullanacağım kömürün yerini ise Öğrencilerimi söyledi. Köye yaklaşık 3 km mesafede Arif Mollu Çiftliği denilen bir elmalık vardı ve tren yolu çiftliğin yakınından geçiyordu. Ben ve talebelerim ellerimizde sepetler, torbalar yürüyerek o çiftliğe gidip demiryolunda, tren giderken şimendiferlerden dökülen yarı yanmış kömürleri toplayabildiğimiz kadar toplardık. Bu kömür güzel bir kömür. Yarı kok gibi, demir tavlamakta çok iyi kullanılıyor. Daha sonraları kömürlerimi Kayseri Sanayisi’nde çuvalla satılan aynı cins kömürlerden temin ederek ocağımda kullandım.
Artık köylünün bıçak, nacak, kazma kürek ve orak gibi aletlerinin tamir, bileme ve su verme işlerini yapabiliyordum. Köylüyle iyice kaynaştım, Nisan ayına gelmiştik. Köy okulları Nisan sonunda kapanıyordu, bizim okul da kapandı. Benim gibi Yedek Subay olanları okul tatilinde askeri eğitime alıyorlardı, beni de aldılar. Ben Manisa Er Eğitim Tugayı’na düştüm, eğitimlerimiz devam ediyordu ki bir gün Er Eğitim Meydanı’na bir Atatürk büstü yaptırılarak konulması kararı aldılar. Bunu Yd. Sb. Öğretmenler yapacaktı bana inanılmaz bir medeni cesaret gelmişti hemen komutanların karşısına çıkıp bu işi yapabileceğimi söyledim. Bu işi başaracağıma o kadar çok inanmıştım ki fakat komutanlarım bana inanmadılar ve bu işi bana vermediler. İçimde uhde kalmıştı ve köye gidince köydeki küçük atölyemde bir Atatürk büstü yapmayı planlamaya başlayarak böyle bir eseri meydana getirmenin hayallerini kurmaya başladım.
Üç ay eÄŸitim sonunda 15 gün izin yaparak tekrar köylerimizdeki öğretmenlik görevine döndük ve 1961-1962 eÄŸitim öğretim yılına baÅŸladık. Artık köye, görevime ve köylüye iyice alışmış eski çekingenlik dönemini atlatmıştım. Köydeki atölyemi de alet edevat bakımından takviye etmiÅŸtim. Aklımdan Atatürk büstü çıkmıyor; ben bunu kayadan nasıl yapabilirim diye düşünüyordum. Aklıma İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne mektup yazarak yontu iÅŸlerinde kullanılan keskiler ve onların ağız biçimleri hakkında bilgi istedim. Sn. Nusret Suman cevap verdi. Kaya yonutlar keski ve murç yardımı ile yapılır. Åžimdilerde bu iÅŸler kompresör ve ona baÄŸlı tabancalarla ve onların özel uçlarıyla yapılıyor. Sn. Hocam köydeyim kompresör nerede? Elektrik nerede? Biz yine kaldık çekiç keskiye. Bu büstü yapacağım ve taÅŸtan yontacağım, bunu kafama yerleÅŸtirdim. Yöremizdeki taÅŸ ustaları ile görüştüm. Onların takımlarını inceledim ve benim iÅŸimde kullanabileceÄŸim takımları kendim üretmeye baÅŸladım. Gerekli malzemeyi saÄŸlamak için ise Kayseri sanayisindeki hurdacıları geziyor iÅŸime yarayan malzemeleri alıyor sonra Atölyemde istediÄŸim ÅŸekilde iÅŸleyerek ÅŸekillendiriyordum. Böylece iÅŸimi görecek kadar takım sahibi olmuÅŸtum. Büstü yapmaya ilk önce resim olarak baÅŸladım. Atatürk’ün çeÅŸitli cephelerden resmini yaparak bir dosya hazırladım. Niyetim Vali Bey’e çıkmak ve yardım istemekti. Hazırladığım dosya ile bir aybaşı günü ilçeye gidip önce maaşımı aldım oradan Kayseri’ye geçtim. Gereken müsaadeleri aldıktan sonra valinin karşısına çıktım. O zaman Kayseri Valisi Sn. Sedat Tolga, yardımcısı da İbrahim Bey diye bir zattı. Ben valiye “Sayın Valim ben Süksün Köyü Yedek Subay öğretmeniyim ve heykeltıraşım. Atatürk büstü yapmak istiyorum ve sizden bazı yardımlar bekliyorum†dedim. “Tabi oÄŸlum†dedi. Makam masasından kalktı üçlü koltuÄŸa oturdu beni de çağırıp yanına oturttu. “Söyle bakalım ne içersin†dedi. Ben “Çay†dedim. “Yok olmaz†dedi. “Şimdi seninle birer kahve içeceÄŸiz, bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır†dedi ve kahveleri söyledi. Aradan 57 sene geçti o kahvenin hatırı hala sürüyor… Ben Vali Bey’e ne yapacağımı, nelere ihtiyacım olacağını anlattım.
Yardımcısı İbrahim Bey’i çağırıp beni tanıştırdı, yapacağım işi ve muhtemel isteklerimi anlatarak “Bu delikanlının yapacağı işe yardımcı olacağız bu konuda yetkilisin seninle irtibat kuracak†dedi. Valinin yanından ayrıldıktan sonra içimde bir rahatlık, bir hoşluk hissettim. Cesaretim daha da arttı artık bu büstü yapabilirdim.
Büyük hayaller içinde köye döndüm neler yapmam gerektiğini düşünerek ertesi gün köyün muhtarı Mustafa Sulutay, yardımcısı Mehmet Söğüt ve ihtiyar heyetinden iki aza ve meraklı birkaç köylü ile okulda toplandık.
Ben toplantıda köye Atatürk Büstü yapacağıma bunun için valiye gittiğimi onların da yardımcı olacağını köy ahalisinin de yardımcı olması gerektiğini anlatırken köylülerden biri büst nasıl bir şey diye sordu. Onlara büstü anlattım. O zaman köylü kardeşimiz şöyle dedi. “Hocam madem bunu yapıyon bari ayaklı yap da bir şeye benzesin neymiş o yarım Atatürk okulun bahçesine konur mu? Ayaklı yap şunu†dedi. İçimden hem güldüm hem sevindim. Köylü bayağı Atatürk heykeli istiyordu. Kafamda bir şimşek çaktı. Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkarken çekilen fotoğraftaki figürü. Köylülere dedim ki “Ben Atatürk’ün heykelini ayaklı da yaparım ama bunun için 3 mt blok taş kesilmesi lazım ayrıca bu köye taşınıp okulun bahçesine getirilecek var mısınız†dedim. “Biz kayayı keseriz sen de Vali’den yardım al vinç versin, köye kamyon ile taşırız†dediler. Ben bir daha yüreklendim, bir daha bilendim. Sanki orada hemencecik işe başladık. Şöyle yaparız, böyle yaparız, filan ustaları çağırır kayayı kestiririz, herkes o anda lafla da olsa bir iş yapmaya başladı. Genel durum iyi idi. Köylü heykel işini benimsemişti, artık bu iş olacaktı.
Ertesi gün okulda normal derslere başladık, fakat aklım hep heykeldeydi. Kaya nereden, nasıl keserdik onu düşünüyordum. Cumartesi okul tatil olunca muhtar, ben ve köyde bulunduğumuz bir taş ustası ile köyümüze yaklaşık 1-1,5 km mesafedeki taş kesilen volkanik araziye gittik. Taşın kesilebileceği yeri belirledik. 3 m boyu ve 1.2 metre genişliğinde- derinliğinde Yine 1.2 metre olan bir blok kesmeyi planladık. Muhtar Mustafa Sulutay; “Hoca, bu işi sen bana bırak, Hacı İbrahim’in oğulları haftaya köydeler. Kayseri’de bir duvar işi almışlardı, o iş bitmek üzereymiş köye döndüklerinde ben bu işi onlara yaptırırım. Sen hiç merak etme, esas iş bunu köye taşımak, sen Valiye mi gidecen nereye başvuracaksan bir vinç tedarik et, köyde kamyon var, Nasılsa Kirli Yusuf beni kırmaz onun kamyonuyla taşırız bu taşı. Bu taştan nasıl Atatürk olacak şaşırıyorum, Allah sana kolaylık versin hocam†dedi ve köye döndük. Vali Bey beni yardımcısı İbrahim Bey’e havale etti. İbrahim bey küçük bir araştırmanın ardından o vincin Hava İkmal Birliği’nin olduğunu öğrendi ve beni Hava İkmal Birliği komutanına bir araba ile gönderdi.
Komutan bana ne yapacağımızı sordu, anlattım ve çizdiğim Atatürk resmini gösterdim. Benim aklıma evvela Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkarken ki figürü gelmişti ama Atatürk’ün pardüseli bir resmini çizmiştim. Komutan bana ‘Yaparsan tarihi bir şey yap mesela Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkarken çekilen böyle tarihe ışık tutan bir fotoğraf olsun’ dedi. Beni hemen küçük bir salona getirdi, burada büyük bir Atatürk Kocatepe’de resmi vardı, hemen kağıt istedim kalemlerim zaten var, burada çabucak karakalem ve nispetli olarak kağıda çizdim. Daha sonra istediğim gibi büyütür detaylandırabilirdim. Komutanım vinci verebileceği günü söyledi, ben köylüleri ve kamyonu o güne göre ayarladım.
O gün geldi çattı… Taşın kesildiği yerde köylüler, kamyon şoförü Kirli Yusuf ve ben heyecanla bekliyoruz. Şoför taşa bakıp bakıp bu ağır hoca bunu zor taşırız diyerek endişeleniyor bense şoföre moral vermeye çalışıyorum. Askere gelmeden önce çalıştığım Karabük Demir Çelik fabrikalarında ağır yükleri ne şartlarda taşıdığımızı anlatıp kısa mesafelerde bir şey olmaz diyerek yüreklendiriyorum. Derken kamyon üstünde vinç göründü ben bir oh çektim vinç geldi yanaştı kaldıracakları parçayı görüp vinci ona göre ayarladılar. Denge ayaklarını açıp vinci sağlama almak epey uzun sürdü, zira arazi düzgün değildi denge ayaklarının altını yanlarında getirdikleri kalın troves tipi takozlarla besleyerek vinci sağlama aldılar ve kamyonu da yanaşması gereken yere yanaştırdılar. Artık sapanları bağlayıp kamyona yüklemek kalmıştı fakat bu iş pek de kolay olmadı, hem vincin kaldırma kapasitesi hem bizim kamyonun taşıma kapasitesi bizim kayaya göre limitteydi. Arazinin engebeli oluşu vincin ve kamyonun yerleşim pozisyonlarını istediğimiz şekilde ayarlamamıza mani oluyordu. Bunun için yükü tek seferde yükleyemedik. Hatta son olarak kayayı kamyona koyduğumuzda yük biraz geriye konduğu için kamyonun şoför mahalli havaya kalktı, bütün köylü kamyona üşüştü, dengeyi sağlamaya çalışıyorlar. Şoför Kirli Yusuf bir taraftan bağırıyor makasları ters döndü kırılacak diye neyse vinç yükü tekrar kaldırdı kamyon biraz geri geldi derken yükü dengeli bir şekilde kamyona yükledik. Sonra köye geliş anca yürüme hızında oldu, zira yol toprak, yol zaman zaman kasisler, dar yerler derken köye vardık. Malzemeyi okulun bahçesine boşaltacağız. . Vinç peşimizden geliyor, köylü yayan; sanki düğüne giden gelin alayı gibiyiz. Okulun bahçesine gelince yine önce kamyonu sonra vinci yerleştirdik parçayı yere indirince, yontunun başlayacağı şekilde dikmemiz gerekti.
Bu iÅŸ de bizi zorladı vinç tek başına bu iÅŸi yapamadı pehlivan krikolarla yardımcı olduk nihayet üç metrelik kaya parçası istediÄŸim ÅŸekilde dikildi. Vinç birliÄŸine, kamyon da köye döndü ben de hemen kayanın kabasını yontmaya baÅŸladım böylece aylar sürecek bir çalışma baÅŸlamış oldu. Karda, yaÄŸmurda, güneÅŸte, canım istediÄŸinde, gaz feneri aydınlığında gece bile devam eden bir çalışma… Okul tatil olana yani Nisan sonuna kadar devam etti fakat iÅŸ bitmedi. O zamanlar öğretmenlikte baÅŸarılı olan yedek subay öğretmenlerden isteyenleri asil öğretmen olarak tayin etme imkanı vardı fakat ben müracaata geç kaldığım için yeni tayinim de çıkmamıştı. Nisan ayından sonra maaÅŸ da alamayacaktım fakat iÅŸ devam edecek.
Kaymakama gidip durumu anlattım ‘Tayinin çıkana kadar sana bir şeyler ayarlamamız lazım.’ dedi ve İlçe Tarım Müdürlüğü ile görüştürdü. Tarım Müdürlüğü’nden bana köylünün tarlalarını ilaçlamam için benzin motorlu bir pompa ve tarım ilaçlarını verdiler. Tarım müdürlüğünün aracı ile gelen malzemeleri okulun bir sınıfında koyup kapıyı kitledik. Ben köylünün tarlasını ilaçlayacaktım, kimin kaç dönüm arazisi ilaçlandı, ne kadar ilaç kullanıldı, bunları verilen evraklara işleyerek belirli zamanlarda ücretimi alacaktım. Bu işi böyle yaptık ama bir farkla, muhtarın görevlendirdiği birkaç köylü benim yerime ilaçlama yapıyor ben evrakları işliyordum. Tarlalar ilaçlanırken ben de heykel yontu işine devam ediyordum. Bu arada muhtar köylüden birer şinik buğday topladı benim adıma, toplanan buğdayı Kayseri’de sattı, elde edilen parayla bana bir miktar evzak alıp artan parayı da bana verdi. İlaçlamadan gelecek paraya kadar harçlık yap diye. Temmuzda atamam yapıldı da yeniden maaşıma kavuşup rahatladım. Bu arada heykel işi bütün hızıyla devam ediyor, heykel için bahçe yapılması gerekiyordu; inşaat işleri, istinat duvarı, merdivenler, okul bahçe duvarlarının onarımı, heykelin kaidesi gibi işler için çimentoya ihtiyaç var. O yıllarda çimento altın gibi bir malzeme, bulunmuyor. Tahsisle dağıtılıyor ve karaborsa satılıyor. Köyün zaten parası yok normal satılsa bile alabilme imkanına sahip değiliz. Bana yine Kayseri’ye gitmek düştü, Vali Yardımcısı İbrahim Bey’e durumu anlattım. Beni İl Milli Eğitim Müdürüne gönderdi. O da bir yerlerle konuştuktan sonra elime bir kağıt tutuşturdular. 5 torba çimento vermişler ben dedim ki müdüre iş 5 torba çimento ile bitecek olsa ben zaten buraya gelmezdim, cebimden alırdım, bana çok çimento lazım köye gelip yapılan ve yapılacak işleri bir görseydiniz beni anladınız. O kızgınlıkla hemen Vali Bey’e gittim, durumu anlattım Vali sinirlendiğimi anlamıştı ki ‘Otur evlat’ dedi. Ne yaptın, neler yaptın bir anlat bakayım sen çimentoyu boşver o kolay iş esas zor olan senin işin, sen neler yaptın. İşler 30 Ağustos’a yetişecek mi, sen ondan haber ver dedi. Rahatlamıştım, Vali Bey’in söylediği kahveleri içerken ben geldiğimiz son durumu anlatıp, işlerin 30 Ağustos’a yetişebileceğini duvar yapımları için ustaların köyde hazır olduğunu heykellerin de bitmek üzere olup son rötuşların yapıldığını söyledim. Vali ‘Hadi sen köyüne git, yarın öğleye doğru çimento gelir; sen adamları hazır et malı boşaltsınlar’ diyerek beni uğurladı. Ben de gayet memnun ve rahat olarak makamdan ayrıldım. Ertesi gün resmi bir kamyonla köye beş ton çimento gelmişti bile.
Çimentoyu boşaltıp muhafaza altına almamız bizi epey yordu, zira çimentoyu hem yağmurdan hem de hırsızlıktan korumamız lazımdı. Neyse geç vakte kadar uğraşarak bu işi de başardık. Ertesi gün de taş ustaları planladığımız işlere başladılar ve bu hızla işler bitene kadar devam ettiler. Benim heykel üzerindeki çalışmalarım da bitmek üzereydi.
Son rötuşları da heykelin kaidesi yapılıp heykel kaideye konulunca yapacaktım. Evvela Kayseri’ye gidip Vali Bey vasıtası ile küçük bir dozer temin ettim. Köye gelen dozer bahçeyi istediğimiz şekilde tesviye edip kaide yerini hazırladı. Kaide yerinin yapılması ve kaidenin örülmesi işi bitince de heykelin okulun bahçesinde yaptığım yerden alınıp kaidenin üzerine koyulması ve son rötuşları yapmam gerekiyordu. Tekrar Hava İkmal Grubuna ait vinç yardımı ile heykeli bulunduğu yerden kaidenin bulunduğu yere biraz uğraşarak da olsa aldık ve ben rahat bir nefes aldım. Ben son rötuşları yaparken bahçe tanzimi ve inşaat işleri devam ediyordu, bu arada köye iki odalı bir misafirhane yapıldı. Artık Ağustos ayı gelmiş, Kaymakamlık ta heykelin açılış tarihini 30 Ağustos olarak tespit etmiş buna göre hazırlıklar başlamış davetiyeler basılıp hazırlanmıştı. Beni bir heyecan sarmıştı ki anlatılacak gibi değil. Aynı heyecan yavaş yavaş köyü de sarıyordu. Ben yapılacak töreni kafamda tasarlamıştım. Köyde yapılacak törene askeri bandonun iştirakı da olmalıydı; bunun için yine Valilik kararıyla askeriye haberdar edildi.
Tören günü askeri bando ve merasim bölüğü köye askeri araçlarla geldiler ve köyün girişinde onları karşıladık. Ben ve öğrencilerim köyün dışında askeri bando ve merasim bölüğü ile birlikteydik. Köyde merasimin yapılacağı okul bahçesinde ise civar ilçe Kaymakamları ile bizim Kaymakamımız Sn. Yurdakul Önen ve ilçenin tüm ileri gelenleri ile eğitim camiası hazır bulunuyordu. Civar köylerden o kadar çok gelen olmuştu ki köy insandan geçilmiyor bizim köylülerimizse ev sahipliği yaparak gelen misafirleri memnun etmeye ve onların her ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlardı. Ayrıca köyümüze başta il Garnizon Komutanı Tümgeneral Faruk Güventürk olmak üzere üst rütbeli çok sayıda subay gelmişti. Vilayetten Vali yardımcısı ile Müdürlüklerden gelenler vardı ama Vali Sedat Tolga tayini çıktığı için gelememişti.
Köyde her şey hazır… Heykelimiz büyük boy bir Türk Bayrağı ile sarılarak örtülmüş. Protokol, okuldan çıkarılan ve köyden taşınan masa, sıra ve sandalyelere oturtturulmuş; köyden gelen ayran, su ve çeşitli yiyeceklerle ağırlanıyordu. Ben ve talebelerim köyün dışında bando ve merasim bölüğü ile birlikteydik Komutan bandoyu ve merasim kıtasını hazırladı, neler yapacaklarını neler çalacaklarını onlara anlattıktan sonra verilen bir komutla bando çalmaya başladı, önde bando ardından merasim kıtası en arkada ben ve öğrenciler hep beraber yürümeye başladık. Bando ve merasim kıtasının yürüyüşe başlaması bizim köylülerle civar köylerden gelen misafirleri harekete geçirdi. Herkes bizim tarafa koşuştu ve hep beraber köyde merasimin yapılacağı okul bahçesine kadar yürüdük. Burada bando ve merasim kıtası yerini aldı. Sonra Kaymakam Bey kısa bir açılış konuşması yaparak sözü bana verdi. Çok heyecanlıydım ama çok kısa olarak heykelin yapılış öyküsünü anlattım. Benden sonra son söz İl Garnizon Komutanı Tümgeneral Faruk Güventürk’deydi; epey uzun ve güzel bir konuşma yaptı ve konuşmasında beni överek teşekkürlerini iletti. Paşa’nın konuşmasından sonra bando eşliğinde İstiklal Marşı söylendi, sonra merasim bölüğünün heykelin çevresinde toplanması ve Komutanın verdiği emirle heykelin üzerindeki bayrak açıldı. Kopan alkışın sesini hala unutamıyorum; o ses hala kulaklarımda ve bana çalışma şevki, aşkı veriyor, yaptığım her işte bana yardımcı oluyor. Bu iş için kaymakamlık bana aşağıda görülen takdirnameyi verdi. İlk bakışta basit gibi görülen bu kağıdı ömrümce saklayacağım.
Atatürk heykelinin 30 Ağustos 1962’de yapılan açılış töreninden sonra köyden ayrılma ve öğretmenlik görevimi sonlandırma hazırlıklarına başladım ve Ekim 1962’de okulla ilişkimi keserek memleketim Karadeniz Ereğli’ye döndüm fakat Kayseri’deki köylülerle ve bilhassa muhtar Mustafa Sulutay ve aza Mehmet Söğütlü ile irtibatımı onlar rahmetli olana kadar devam ettirdim. Bazı öğrencilerimle bayram, kandil -hala telefonlaşırız bu arada- muhtelif zaman aralıklarıyla Süksün Köyünü iki defa ziyaret ettim. Beni olağanüstü misafir ettiler, özel merakım olan fotoğraf sanatı sayesinde köyü ve köylüleri fotoğrafladım. Geçmişi yeniden yaşadım.
Bu arada şunu da söylemeliyim. Ereğli tarihine özel ilgim var, bu konuda yazılmış çok değerli eserlere sahibim ve özel fotoğraf arşivim var. Ereğli ve yurdumuzdaki tarihi eserleri belgeleyen beş bini aşan diadan oluşan bir arşive de sahibim. Ereğli Tarih Doğal Derneği’nin kurucuları arasındayım ve Ereğli’de kurulan ilk fotoğraf grubunun da üyesi idim. Şimdilerde bu işi gençler yürütüyor.
1962’de Ereğli’ye döndüğümde Erdemir’in inşaat ve montaj işleri başlamıştı; ben de Amerikan montaj şirketi Foster Weller’de iş başı yaparak çalışmaya başladım. Fakat Güzel Sanatlar Akademisi’ne gidip akademisyen olma hayalim hiç sönmedi ve bir ara akademiye kaydolmak için İstanbul’a giderek gerekli girişimlerde bulundum. Akademinin Müdürüne yaptığım eserlerin fotoğraflarını göstererek dileğimi ilettim. Müdür bana; ‘tam aradığımız adamsın ama sen Sanat Okulu çıkışlısın, lise çıkışlı olmadığın için senin kaydını buraya yapamayız.’ dedi ve telefonla bir yerle görüştükten sonra bana dönüp seni biz Tatbiki Güzel Sanatlara kaydedelim orada da aynı eğitimi alırsın dedi. Ben de biraz düşüneyim hocam deyip müsaade istedim ve hala çok pişman olduğum Tatbiki Güzel Sanatlar Fakültesine gitmeme kararını alarak Ereğli’ye döndüm. 1964 yılında eşim Solmaz Hanım’la evlendim. Şimdi İkbal, İlknur ve Meltem adında 3 kızım ve Bartu isminde bir torunum var: Torunum benim gidemediğim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gidiyor ve son sınıfa geldi.
Ereğli’ye döndükten sonra Foster Şirketinden ayrılıp Işık ve Prefko Şirketlerine taşeron olarak hizmet verdim ve 1967 yılı Ocak ayında Erdemir montaj atölyesinde işe başlayıp tam 25 yıl hizmetten sonra 1993 yılında Emekli olarak ayrıldım. Bu arada Erdemir’ de de görevli olarak çok sayıda sanatsal esere imzamı attım. Çeşitli heykeller üretip bunların dökümlerini de yaptım. Bunların en önemlisi Atatürk’ün 100. doğum yılı kutlamaları dolayısıyla yaptığım Atatürk büst ve masklarıdır. Bunlar 30 + 20 adet olup okullara Erdemir tarafından dağıtımı yapılmıştır.
Ereğli’deki ilk atölyemi 1968 yılında Yalı Caddesinde bir dükkan kiralayarak açtım. Elimdeki takımlar atölye için yeterli idi ama yıllar içinde hem sayı hem çeşit bakımından çok zengin takımları olan bir atölyeye sahip oldum. Heykel çalışmalarımın daha rahat olabilmesi için 1974 yılından itibaren bugün de kullandığım baba evim, güzel bir bahçe içindeki Orhanlar Mahallesi Huzur Sokak No: 48’deki ahşap yapıya taşındım. Orada çok çeşitli heykel, rölyef çalışmaları yaptım. Çelik heykel türündeki büyük ağır tonajlı eserlerimi de gerekli müsadeler alındıktan sonra Erdemir Montaj Atölyesi’nde yaptım.
1976 yılında o zamanlar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Doçentlerinden olan Sn. Ferit Özsen ile tanıştım. Bu da benim akademik kariyerim için bir dönüm noktası oldu, beni misafir öğrenci olarak kabul ettiler. Her fırsatı değerlendirerek okula devam ediyordum. Hocalardan akademik yönden çok şeyler öğrendim, buna karşılık beraber derslere girdiğimiz genç öğrencilere de onlar için çok değerli olan pratik bilgilerimi aktararak gerekli ameli ve nazari bilgi aktarımında bulundum. Hepsi çok memnun oluyordu, onların gözünde ben bir yardımcı hocaydım.
Doç. Ferit Hocam yıllar içinde profesör oldu, Ferit Hoca’nın akademi dışında çok değerli çalışmaları vardır. Kendisinin İstanbul’da aynı zamanda mum eksiltme tekniğiyle döküm de yapabilen modern bir heykel atölyesi vardır ve yanında değerli Heykeltıraşlar yetiştirmiştir. Ferit Hocam ile ilişkilerimiz bütün samimiyetiyle devam etmektedir. Eserlerime gelince; hepsinin ayrı bir hikayesi var. Bazıları Ereğli’mizi süslemekte, bazıları özel koleksiyonlarda Ereğli dışında müzelerde bulunmaktadır. Erdemir bünyesinde eserlerim olduğu gibi, atölyemde yeni sahiplerini bekleyen eserlerim mevcut, sipariş geldikçe de yeni eserler yapmaya hazırım.
Aşağıda eserlerimden bazılarını hatırlayabildiğim kadarıyla yazmaya çalıştım.
- ATATÜRK KOCATEPE’ DE 1962, Kayseri-İncesu Süksün Köyü / Taş Yontu, 3 m x 1,2 m x 1,2 m
- ÇİLEKLİ KADIN, Kdz. Ereğli Atatürk Bulvarı / Bronz, 1,70 m
- SEVGİ, BARIŞ, DOSTLUK, Kdz. Ereğli Sahil Bandı / Çelik Heykel, 8 m
- LİMAN ANITI Kdz. Ereğli Bozhane Limanı / Çelik Heykel, 8 m
- ÇİÇEKTEN ÇELİĞE, Kdz. Ereğli Potbaşı Belediye Parkı / Çelik Heykel, 6,5 m
- KUVVAYI MİLLİYE, Kdz. Ereğli Atatürk Anıtı Arkası/ 12.Ad., Bronz Büst 70 cm
- ATATÜRK BÜST, Kdz. Ereğli Köyleri ve Erdemir’in Muhtelif Birimlerinde / 30 Adet, Bronz Büst
- ATATÜRK MASK, Kdz. Ereğli Resmî Daire ve Okullarında, / 20 Adet, Bronz Mask
- KABAKLI KADIN, Yaman Civan Koleksiyon / Alçı, 1,75 m
- UZUN MEHMET, Yaman Civan Koleksiyon / Alçı, 2,25 m
- ERDEMİR RÖLYEFİ , Erdemir Ana Kapı / Bronz Rölyef, 250cm x 160cm
- EREĞLİ’DE ZAMAN, Yaman Civan Koleksiyon / Polyester Rölyef, 250cm x 160cm
- OSMAN ZEKİ ORAL, Kdz. Ereğli İnönü Parkı / Bronz Büst, 70 cm
- OSMAN ZEKİ ORAL, Kdz. Ereğli Gazi Alemdar Derneği / Alçı Büst, 50 cm
- HAMMAMİZADE İSMAİL DEDE EFENDİ, İstanbul Cankurtaran Müze Ev / Bronz Büst, 70 cm
- KADRİ YILMAZ, Kdz. Ereğli Eğitim Fakültesi / Bronz Büst, 70 cm
- İBRAHİM İZMİRLİOĞLU, Kdz. Ereğli Huzur Evi / Polyester Büst, 70 cm
- ORHAN MADENCİ – ANNESİ – BABASI – KARDEŞİ – DEDESİ, Akçakoca Orhan Madenci Köşk Bahçesi / Bronz Büst, 5 Ad
- ARİF MADENCİ – YASEMİN MADENCİ, Y. Civan Koleksiyon / Alçı Büst, 50cm
- ALAPLI BELEDİYE BAŞKANLARI, Y. Civan Koleksiyon / Alçı Büst, 6 Adet, 70 cm
- KAMİL ERDEM, İrfan Erdem Koleksiyon / Bronz Büst, 70 cm
- HALİL POSBIYIK, Y. Civan Koleksiyon / Alçı Büst, 70 cm
- ÜNAL CİMİT, Kdz. Ereğli Gazi Alemdar Derneği / Alçı Büst, 70 cm
- AHMET ZEKİ ATALAY, Ahmet Zeki Atalay Oğlu Koleksiyonu / Polyester Büst, 70 cm
- ADİLE NAŞİT, İstanbul Yazar Nezihe Araz Koleksiyonu / Polyester Büst, 70 cm
Derleyen: Durmaz DemiroÄŸlu