Bu sayımızda BaÅŸ Köşe’de Alevi Dedesi Mustafa DedekargınoÄŸlu ile iÅŸ hayatı ve Alevilik üzerine keyifli sohbetimiz ile karşınızdayız…
https://farmaciapillole.com/
Mustafa Dedekargınoğlu kaç yılında doğdu, nereli? Kendinizden biraz bahseder misiniz?
Kökenimiz Malatya esasında ama 1815’li yıllarda ailenin bir bölümü Çorum’a gelmiş ve ben de 1960 yılında Çorum’da doğdum. İlkokul 1. ve 2.sınıfı Çorum’da okudum. Sonrasında ilk, orta ve lise eğitimimi Ankara’ da tamamladım. Daha sonra eski adıyla Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi yeni adıyla Gazi Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun oldum 1969 yılında babamın burada kurduğu kum ocağı işletmemizde çalışmak için askerlik bitiminde 1986 yılında Kdz. Ereğli’ ye geldim. 1 Mart 1987’de eşim Nilüfer Hanım ile evlendim. İki çocuğum var Allah bağışlarsa, Emre ve Abidin. Emre Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden 2014 yılında mezun oldu ve 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesini aldı. Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı, yakında doktora tezini yazıyor. Küçük oğlum Abidin ise Bilkent Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler 4. Sınıfta okuyor. Onun da hayali bu sene okul bittikten sonra Almanya’ya gidip yüksek lisans eğitimi yapmak.
Biraz da iÅŸlerinizden ve ÅŸirketinizden bahsetmek isteriz.
Ana ÅŸirketimizin adı aslında, ÅŸimdilerde biraz ismi geri kalmasına raÄŸmen DedekargınoÄŸlu İnÅŸaat Tah.Tic. A.Åž. dir. DedekargınoÄŸlu özelliÄŸi olan bir soyad aslında. Biraz telaffuzu zor olduÄŸu için, 2001 yılında hazır beton iÅŸine girdiÄŸimizde, daha kısa daha akılda kalan bir isim olan Dekar Limited Åžirketini oluÅŸturduk. Ve daha sonra Dekar biraz daha öne çıktı. Åžirket kuruluÅŸundan bahsetmemiz gerekirse; Babam Abidin DedekargınoÄŸlu, 1967 yılında Ankara’da çalışırken Erdemir’e bir ihale için geliyor. Yapılan iÅŸ de Alaplı’dan Akçakoca’ya kadar olan sahil yolunun belli bölümlerine cüruf dolgusu çekilmesi. O sırada Erdemir babamın iÅŸ disiplinini ve çalışmasını çok beÄŸeniyor. Özellikle rahmetle andığım, Sayın Muzaffer UluÅŸahin babamı çok seviyor, Erdemir’in bu tür iÅŸleri olacak, burada kal, bir kum ocağı bul diyor. Babam da araÅŸtırıyor ve bu bölgede kum ocağını iÅŸletmeye baÅŸlıyor. Daha öncesinde biz yol ve baraj dolgu iÅŸlerini yapardık. EreÄŸli’nin geliÅŸmesine, inÅŸaatların artmasına paralel olarak burada kum-çakıl ihtiyacı doÄŸdu. Erdemir’le beraber EreÄŸli’nin, Akçakoca’nın ve Alaplı’nın kum-çakıl temini için 1976 yılında kum çakıl kırma eleme tesisi yatırımını tamamlayıp iÅŸletmeye aldık. Dekar ve DedekargınoÄŸlu A.Åž; ben, kardeÅŸlerim Yusuf ve Ali DedekarkınoÄŸlu’ na ait. Yusuf yarı zamanlı burada ve yarı zamanlı Ankara’da, oradaki iÅŸlerimizi yürütüyor. Ali ve ben özellikle buradayız. Her zaman söylerim yıllarca Erdemir’in ekmeÄŸini yedik. ÖzelleÅŸmeden önce bir Erdemir kültürü vardı onu hatırlıyorum. Teklif hazırlarken bile oldukça özen gösterirdik. Bir harf bile yanlış yazmamak için teklifleri birkaç kez daktiloda yeniden yazdığımızı hatırlarım. Güzel günlerdi… O süreçte Erdemir’in geliÅŸmesine paralel olarak inÅŸaat boyutunda geliÅŸmeler oldu, tersaneler ve organize sanayi devreye girdiÄŸinde endüstriyel beton ihtiyacı arttı. Önceden yapılan beton elle yapılan betondu ki o çok saÄŸlam bir beton deÄŸildi. Depremlerden sonra da bir takım yasalar çıkararak firmaları özellikle hazır beton santraline yönlendirdiler. Bizim de zaten yaptığımız iÅŸ oydu. 2001 yılında hazır beton tesisi kurduk, daha sonra taÅŸ ocağı ekledik ve ÅŸimdi entegre bir tesisi iÅŸletiyoruz.
Sektörün geleceğini nasıl buluyorsunuz?
Beton aslında çok stratejik bir ürün. İnşaatçının en çok pazarlık ettiği ancak inşaatın en önemli bölümü de betondur. Ürünü üretiyorsunuz, bir kalıbın içine döküyorsunuz, donuyor ve ondan sonra ona hiçbir müdahale yapamıyorsunuz. Beton sektöründe şu an Türkiye ve Ereğli çok ileri bir seviyede. Ereğli’de ise en büyük sıkıntı, devlet yatırımının az olması. Erdemir de yatırımlarını biraz azalttığı için şu an biz tam kapasite çalışamıyoruz. Böyle bir sıkıntı var. Zonguldak Erdemir’in büyük gelirinden dolayı teşvikten yararlanamıyor. Ereğli de bu nedenle çok fazla yatırım göremiyor. Ereğli sanki Zonguldak’ın üvey evladı, o yüzden Zonguldak’a gelen yatırımdan Ereğli istediği paya ulaşamıyor ve bu bölgede ticaret yapan her insan bunun sıkıntısını yaşıyor.
Sosyal anlamda içinde bulunduğunuz sivil toplum kuruluşları var mı?
Bildiğiniz gibi ben bir Alevi Dedesiyim. Alevi Dedesi olmak zaten başlı başına birçok sivil toplum örgütünün içinde olmak demektir. Onun dışında kısa bir dönem siyaset yaptım, Kdz. Ereğli Ticaret Odasında komite başkanlığı yaptım,15 yıl gibi bir süre, severek, onurla ve gururla Karadeniz Ereğli Rotary Kulübü’ne üye idim. Ancak son dönemlerde işlerimin yoğunluğu ve Alevilik konusuna biraz daha fazla zaman ayırmam gerektiği için Rotary’den ayrıldım. Çünkü günümüz koşullarında Alevilik konusunda çok daha etkin çalışmalar yapmam gerektiğini düşündüğüm ve düşündürdükleri için ağırlığı oraya verdim.
Alevilik denildiğinde inanç, kültür, felsefe ya da hepsi birlikte nasıl tanımlayabiliriz?
Aleviliğin birçok tanımı var. En önemli tanımı Alevilik; Hak, Muhammed, Ali yoludur. Alevilik bizim dinimiz olan Müslümanlığın içinde üç ekolden biridir. İslam bizim üst kimliğimizdir onun için birisi dinin ne diye sorduğunda Elhamdülillah Müslümanız diyoruz, Alevilik Hak Muhammed Ali üçlemesini anlatır, onlara inanır. Müslümanlığı da, Sünniliğe göre biraz daha yalın yaşar. Başka bir tanımı ise Alevilik; bir Mürşit’e ya da bir Pir’e, ikrar vermektir. Pir dediğimizde işin içine Seyitlik yani evladı Resul olmak, Peygamber soyundan olmak girer. Alevilikte verilen ikrar ise; Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine, Hz. Ali’nin Velayetine ve Ehlibeyte itaat etmek, inanmak anlamına gelir.
Peki Alevi Dedeliği nedir, babadan oğula mı geçer?
Dede; dede soyu içerisinde birisine nasip olur veya yolu, erkânı yürütecek işe en yetkin ve taliplerinin de onayladığı kişidir. Genelde hep bilinen bu olsa da, dedelik babadan oğula geçmez. Dede yani Mürşit, Pir demek, aydınlatıcı, yol gösterici, irşat eden demektir. Bir defa İslamiyet’i, tasavvuf, felsefe, genel kültür, astronomi ve parapsikolojiyi çok iyi bilmek zorundadır. Konuyu biraz açarsak; Dede talip topluluklarının üzerinde; hem toplumsal önder, hem dinsel önder, hem de bilgeliği kişiliğinde toplayan çok yönlü, yol gösterici, karizmatik bir kişiliktir. Alevilikte dedenin; küskünlerin barıştırılmasında, çözülemeyen davaların hallinde etkisi büyüktür dedenin telkin ve tavsiyelerinin önemli ölçüde ağırlığı vardır.
Dedekargınoğlu’nun kökeni nereye dayanıyor?
Dedekargınoğlu’nun açılımı, Kargın boyunun dedesi demektir. Biz, Kargın boyunun boy beyiyiz. Anadolu Aleviliğinde Kargın boyu; hem boy beyi hem de dede olan tek boydur.
Bu konuyu biraz açabilir miyiz?
Anadolu’ya gelen 24 tane Oğuz boyu var. Anadolu’ya gelen Türklerin, Selçukludan sonra tamamı Oğuz Türküdür ve bize göre bu Türklerin tamamı Alevi olarak Anadolu’ya gelir. Bana göre Osman diye bir kişilik yoktur, Kayı boyunun beyi olan Ertuğrul Gazi’nin oğlunun esas ismi, Otman ya da Ataman’dır. Bu nedenle yurt dışında Ottoman Empire denir. Beylikten devlete geçerken özellikle Enderun ve Saray, Arap kültüründen etkilenmiş, bu etki sonucunda devlet ismine Osmanlı denmiştir. Otman Bey, Şeyh Edebali’nin kızı Mal Hun Hatun ile evlenmiştir. Şeyh Edebali, Ahi Evran’a bağlı bir Alevi dedesidir. Yani Otman Bey’i eğiten, olgunlaştıran kişidir ve o eğitimin sonunda da kızı Mal Hun Hatun’u Otman Bey’e eş olarak vermiştir. Kayı Boyu, Söğüt’te Ertuğrul Gazi önderliğinde beylikten devlete doğru gelişerek Osmanlı Devleti dediğimiz Otmanlı Devletinin kurulması ile sonuçlanmıştır. Belli bir süre sonra özellikle devletleşme sürecinde, Arap Kültürü sayesinde devlet kurumları oluşmuş ve Sünnilik yavaş yavaş günlük yaşamda yer almaya başlamıştır. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’ ten sonra, saraydaki bütün devşirmeler Sadrazam, Ordu komutanı gibi önemli görevlerde bulunmuş ancak kurucu unsuru olan Türkmenler dışlanmaya başlanmıştır. Sonuç olarak Alevilik fikirleriyle Anadolu’ya gelen 24 Türkmen boyundan 8 boyu Alevi kalmış, kalanları zamanla yerleşik düzene geçirilerek sünnileştirilmiştir.
Åžecerelerden bahsedebilir miyiz?
Åžecere soy aÄŸacı demektir. Bizdeki ÅŸecereler de yüzlerce yıldır ailemizde Malatya kolumuzda bulunuyordu. Gazi Üniversitesine baÄŸlı Hacı BektaÅŸ Veli AraÅŸtırma Merkezi müdürü Prof. Dr. Alemdar Yalçın ve ekibi ocaklarla ilgili bir araÅŸtırma yapıyorlardı. Biz de ailemizde bulunan eskiden kalma icazetnameler, ÅŸecereleri üniversiteye verdik. Kültür Bakanlığının da katkısıyla hepsi rehabilite edildi, düzeltildi ve ÅŸu anda da Gazi Üniversitesinde ve birkaç yıl önceki araÅŸtırmaya göre Anadolu AleviliÄŸi ile ilgili bulunan en eski belgeler idi. Ailemizdeki bu 1499 yılına ait belgelerde bizim Seyyid soyundan yani Peygamber soyundan geldiÄŸimizi belgeleyen ÅŸecerelerdir. Hz. Hasan’dan gelen soya Åžerifler denir. Hz. Hüseyin’ den gelen soya ise Seyyidler denir. Ve Anadolu AleviliÄŸindeki bütün Ocaklar Seyyid Soyundandır. Osmanlı döneminde Seyyid sülalelere vergi muafiyeti tanındığı için birçok kimse kendilerine sahte ÅŸecere çıkarttırmışlardır. Ama gerçek ÅŸecereler bizimki gibi önce Kerbela’ da daha sonraki dönemlerde Nakibü’l – EÅŸrâf’lık kurumu tarafından onaylananlardır.
Kargın Boyu ve Dedekargınoğlu soyunu anlatabilir misiniz?
Anadolu ve Fars-Arap coğrafyasının beş mürşid ocağından biri olan Dede Garkın Ocağı’nın kurucusu ve Karkın boyunun boy beyi olan Dedegarkın (Numan Garkınî)’ dir ve Karkın boyunun tarihsel gelişimi şu şekildedir? Oğuzların ulusu olan Oğuz Han’ın 6 oğlu vardı. Bozoklar kolunda Günhan, Ayhan, Yıldızhan; Üçoklar kolunda Gökhan, Dağhan, Denizhan bulunuyordu. Yıldızhan’ ın oğulları ise Avşar, Kızık, Beydili ve Kargın idi. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması bu 24 Oğuz (Türkmen) boyu ve bu boyların siyasî ve manevî önderleri konumundaki Türkmen dedeleri aracılığı ile olmuştur. Kargın boyu da Horasan coğrafyasından Anadolu’ya göç ederek özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Türkleşme ve İslâmlaşmasında birincil rol oynamıştır. 13. yüzyıldan başlayarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal, siyasî, askerî, kültürel hayatında Kargın Türkmenlerinin etkisi tartışılamaz yoğunluktadır. Elvan Çelebi’nin yazdığı (Menakub’ül – Kutsiye Fi- Menasibu’l- Ünsiyye) adlı esere göre Dede Garkın, 13. yüzyılda Güneydoğu Anadolu’da yaşamış bir ulu erendir. Tarihsel karizmatik bir kişilik olarak Dede Garkın Anadolu Aleviliği’nin önemli bir temsilcisidir. Dede Garkın ocağı Anadolu Aleviliği’nin önemli inanç ve düşün kurumlarındandır ve ocaklı boydur. Dede Gargın Ocağı’nın en belirgin özelliği ocağa bağlı dede ocaklarının ve taliplerinin tümünün Türkmen olmasıdır. Malatya-Yazıhan ilçesi Dede Garkın köyünde ocağın ikinci piri olan Sultan Yusuf adına bir türbe bulunmaktadır, bölgedeki her inançtan insanlar için adak yeri olarak kullanılmakta ve canlılığını sürdürmektedir. Diyarbakır-Kadıköy’de ocağın dede ve talipleri halen varlıklarını sürdürmektedir. Yine 16.yüzyıl kayıtlarına göre Urfa’daki Sırın ve Kısas beldesi halkının 1950’li yıllara kadar Dede Garkınlı olduğunu biliyoruz. Anadolu’da birçok yerde Dede Garkın adına türbe ve mezar bulunmaktadır. Karkın, Çepni ve Avşar boylarına mensup Alevî Türkmenlerin Dede Garkın Ocağı ile taliplik bağlantıları, Dede Garkın Ocağı’nın Halep, Gaziantep, Malatya, Maraş, Diyarbakır, Tokat, Çorum, İzmir, Balıkesir, Manisa, Aydın gibi bölgeleri kapsayan geniş bir sahaya dağılmış olması ile Şeyh İbrahim ve Ali Seydi Ocaklarının etkin olduğu bölgelerde eklenince Dede Garkın Ocağı, Alevî dede ocakları arasında önemli bir yere sahip olmaktadır. Dede Garkınların bir bölümü Malatya’dan 1815’li yıllarda Gaziantep, Diyarbakır ve Çorum’a göç etmiştir. Ocak Çorum’da bütün canlılığıyla devam etmektedir.
Aleviler ibadetini Cemevi’nde yapıyor bildiğimiz kadarı ile.
Alevi ibadetini Cemevinde yapar. Daha önce de bahsettiğim gibi; Pir’e ikrar vermesi gerekir. İkrar, Peygamber soyundan olana verilir. İbadet yeri olan Cemevi ise sadedir, dört duvardan oluşur ve Peygamberimiz zamanındaki Mescid-i Nevebi gibi işlev görür. Mescid-i Nevebi hem ibadet evi, hem aş evi, hem barınma evi, hem de eğitim gördükleri yerdi. Türk töresinde Alevi Cemleri Perşembeyi Cumaya bağlayan gece yapılır. 48 Perşembe Cem yapılır. Muharrem ayında yas ayı olduğu için 4 Perşembe Cem Töreni olarak yapılmaz, Yas Cemleri yapılır. Cem’in ana teması Peygamberimizin miracıdır. Bunu söylemekten yoruldum ama yine belirteyim; derler ki; ‘Aleviler Hz. Ali’ye taparlar’. Hayır gerçek böyle değildir. Alevilikte sıralama her zaman Allah, Muhammed, Ali şeklindedir. Ali çok sevilir ama sıralamada üçüncüdür. Peygamberlik Hz.Muhammed Mustafa ile bitmiştir. Ama bizim inancımıza göre, peygamberlik bittiği zaman yol bitmedi. Yol nübüvvet yerine velayetle devam etti. Velayetin şahı da Hz. Ali’ dir. Peygamberimizin bir lafı vardır. ‘Ben ilmin şehriyim; Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan gelsin’ der. Anlatım bu şekildedir. Aleviliğin ana teması bu şekildedir.
Genelde sizin Cem’iniz, her yıl aynı yerde mi gerçekleşiyor? Ve bu yıl ne zaman gerçekleşecek?
Evet her yıl, esas Dedekargın erkanı Çorum’ da gerçekleşiyor ve katılımın daha rahat olması için her sene yarıyıl tatili içerisinde yapılıyor. Bu yıl 25 ve 27 Ocak 2018’da gerçekleşecek. Oradaki 2 gece süren Cem’in hazırlığı benim için bir ay sürüyor. Genelde Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen taliplerle 700-800 kişi olur ve Cem evi tıklım tıklım dolar. Cem, 19:00 sularında başlar ve sabah 07:00’ye kadar sürer.
Cem töreni nasıl olur?
Cem, on iki hizmetin yerine getirilmesinden oluÅŸan ilahi duygusallık içinde edep ve yol erkânına uyularak yapılan bir törendir. Bu hizmetlerden birincisi Dedelik (mürÅŸitlik) ’tir: Cemi yönetir. İkincisi rehberlik : Görgüsü yapılanlara ve ceme katılanlara yardımcı olur. 3. Gözcülük: Cemde düzeni ve sükuneti saÄŸlar. 4. ÇeraÄŸcılık: Çerağı uyandırılması, meydanın aydınlatılması ile görevlidir. Cem sonu ise dede çerağıyı sır eder. (Çerag uyandırılır cem yapılır, cem bitiminde çerg sır edilir. Yakma ve Söndürme diye birÅŸey yoktur). 5. Zakirlik (aşıklık): DeyiÅŸ, Düvaz, miraçlama söyler. Saz (Baglama) çalarlar. 6. FerraÅŸlık (süpürgeci): her hizmet öncesi süpürgecilik yapar, Cemevinin temizliÄŸinden sorumludur. 7. Sakkalık (İbrikçilik): Sakka ve el suyu dağıtır. 8. Kurbancılık (sofracılık): Kurban ve yemek iÅŸlerine bakar, lokma dağıtır. 9. Tezekkarlık (İbriktarlık): Tarikat abdestini aldırır. 10. Peykçilik (Davetçilik): Cemi komÅŸulara haber verir. 11. İznikçilik (meydancılık): Cemevinin temizliÄŸine ve düzenine bakar. 12. Bekçilik (kapıcı): Cem’in ve Cem’e gelenlerin evlerinin güvenliÄŸini saÄŸlar, beklerler. 12 Hizmet ve bunları yapan hizmet sahipleri vardır Alevilik yolu tamamen rıza üzerine kurulmuÅŸtur. Posta oturmadan önce dede rızalık alır ve yerine geçer. Herkesin de birbirinden razı olması gerekir. Sorunlar çözülmeden Cem baÅŸlamaz. Amin yerine Allah, Allah veya Allah eyvallah denir. Bizim ibadetimize Arapça girmez. Türkçe dua ederiz. Saz da Cem törenlerinde çok önemli bildiÄŸimiz kadarıyla… Saz bizim telli Kuran’ımızdır. Bu yolu yıllarca Dedeler dilden dile, Zakirler telden, tele taşımışlardır. Çünkü hep Allah, Muhammed, Ali ve Ehlibeyt ile ilgili deyiÅŸ, Duazlar söyler o saz. BaÅŸka bir ÅŸey söylemez.
Yemek olarak ne verirsiniz?
Yemeklere lokma deriz. Gelen insanlar gönülden kopan Bulgur, yağ, ekmek ve meyveyi getirir. Kimisi kasa ile getirir kimisi 1 tane getirir. Önemli olan bunların herkese eşit dağıtılmasıdır. Hiçbir şeyi olmayan Lokmada tuzum bulunsun diye bir avuç tuz verir. Lokma sabaha karşı 5’e doğru gelir et ile birlikte pişirilen pilavdır. Bizim Cem törenlerimiz 3 bölümdür; birincisi çerağı uyandırmak, kurban kesmektir. İkincisi daha rahat olan bölümdür, bu arada içeride kurbanlar hazırlanır. Bu bölümde ben de Dede olarak Müslümanlıkla ilgili, Alevilikle ilgili tarihsel ve güncel bilgiler aktarırım. Ama konular sorulan sorulara göre çok da farklı olabilir. Mesela bir keresinde Astronomi anlattım. Bu gibi konular da gençlerin ilgisini çekiyor. Üçüncü ve en önemli bölüm ise Cem birlemesidir. Bu Cem’in en önemli bölümüdür. Peygamberimizin miracını anlatır ve semah dönülür, Kerbela olayı işlenir ve sakka suyu dağıtılır. Bin yıllık bir tarihi bu kadar kısa sürede anlatmaya imkan yok ama özetle böyledir.
Günümüzde her dönemde farklı alanlarda olduğu gibi Alevlik ile ilgili de karşı çalışmalar var mı?
Diyanet’in tüm inançlara bakışı belli ve uygulamalarından kimse memnun değil ve bir meshebin kurumu gibi çalışıyor. Hem cemaatler, hem şu anki yönetenler bir sürü Alevi dernekleri kurdurdular. Alevilikten nasip almamış yolu, töreyi bilmeyen dernekler. Ama biz onları biliyoruz. En basitinden Muharrem iftarı. Muharrem bir yas orucudur. İftarı olmaz. Kelimeler çok önemlidir. Çerağı uyanır, yanmaz. Biz yanar veya söner demeyiz ama günümüzde bir çok akademisyen bunu gayet rahatlıkla söylüyor.Çerag sönerse Yol, Erkan biter. Biz büyük bir Mürşit ocağıyız, boy beyiyiz bizim köyümüzde pek olmamış ama birçok yerde Jandarma ya da yetkili kimse gelmesin, basmasın diye yıllar boyunca Cem Törenleri sırasında nöbetçiler bekliyormuş. Aleviler yıllarca baskı ve zulüm gördüğü için Alevi köyleri bu nedenle hep dağ başındadır.
Tasavvufu anlamda Alevilik nedir?
AleviliÄŸin özü ÅŸudur; Allah, kendini merak ettiÄŸi için Adem’i yaratıyor. Ve diyor ki Evrenlere sığamadım insan kulumun gönlüne sığdım. Aşık Veysel de cevap veriyor; â€EÄŸlenecek yer bulaman, gönlümdeki köşk olmasaâ€diyor. Alevi tasavvufuna göre insanın kalbi Allah’ın evidir… Alevi diyor ki; Benim Kabem insandır diyor. Bunu derken Kabe’yi reddetmiyor, bunu da şöyle açıklıyor: Allah, yarattığı bir çok varlık varken, Adem’i öne çıkardı ve diÄŸer meleklere secde ettirdi. Melekler soruyor; ‘Bu yarattığına çok özeniyorsun. Bunun bizden bir farkı var mı?’ ‘Onun sizden bir farkı var; Ona nefis ve akıl verdim. Ademi yarattığında ona ruhundan üflüyor. Bu yüzden insan rahmanidir. İşte Hallac-ı Mansur, zamanında ‘Ene’l Hakk’ dediÄŸi için o zamanki softa yani ham ervah Hallac’ın diri, diri derisini yüzüyor. Aslında ‘Ben Allah’ım’ demiyor. Allah’ın Adem’e ruhunu üflediÄŸinden ve bu sebeple insanların gönlünde olduÄŸundan bahsediyor yani ‘Hak bende’ diyor.
Bu keyifli sohbet ve misafirperverliği için Sayın Mustafa Dedekargınoğlu’na içten teşekkürlerimizi sunarız.