Doç. Dr. Selda Polat Hüsrevşahi – Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Okulların açılması kimi aile ve çocuklar için sorun kaynağına dönüşebilir. Bu sorun kaynaklarından biri “okul korkusu” dur. Eğitimciler/anne – babalar tarafından çok fazla bilinmemekte, yeterince önemsenmemekle birlikte okula devam eden çocukların yüzde beşinde okul korkusu görülmektedir. Okula ilk başlayan çocuklarda okul korkusu olağan kabul edilse de korkunun devam etmesi bir sorunun varlığına işaret olarak kabul edilmelidir. Bu durum genellikle “çocuğun farklı bir sosyal ortama uyum süreci”yle açıklanır. Uyum sağla (yama) ma sürecine karın ağrısı, ateş, kusma, titreme, uyku problemleri, alt ıslatma, çabuk öfkelenme, ağlama, içe kapanma gibi fiziksel ya da psikolojik belirtiler de eşlik ediyorsa, çocukların mutlaka hekime götürülmesi gerekir.
Okul korkusunun nedenine ilişkin iki varsayım söz konusudur. Birincisi, çocuğun anneden ya da anne yerine geçen başka birinden ayrıldığında annenin/öteki kişinin başına kötü bir şey geleceğinden duyduğu kaygıdır. İkincisini ise çocuğun kendisini daha güvensiz duyumsadığı okul ortamına girmeme isteği oluşturur. Okul korkusunun nedeni ne olursa olsun, tedavi edilmediğinde uzun dönemde psikolojik sorunlara yol açabileceği söylenmektedir. Okul korkusu ne kadar erken yaşta tedavi edilirse, tedavinin başarı şansı daha yüksek olmaktadır. Tedavinin başarısını artıran bir diğer faktör ise, hekim, aile ve öğretmen işbirliğidir. Bu işbirliğinin odak noktasını çocuğu tekrar okula kazandırmak oluşturur. Çocuğun korkusunun atlatılması konusunda ailelere ve öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Öncelikle, çocuğu okula gönderme konusunda ana-babanın kararlı davranması gerekir. Böyle bir durumda çocuklar okula gitmemek için “karnım ağrıyor”, “okulu sevmiyorum” gibi çeşitli bahaneler öne sürebilirler. Çocuğun okula gitmek istememesinin temel nedeni çocukla konuşularak anlaşılabilir. Çocukta korku yaratan durumlar okuldan kaynaklanıyorsa (çocuk öğretmeninden korkuyorsa, derslerinde başarısız olacağını düşünüyorsa) okul rehber öğretmeni ve sınıf öğretmenleri ile görüşülerek çocuk için korku yaratan durum ortadan kaldırılabilir. Çocukta korku yaratan durum, evden kaynaklanıyorsa (ana – baba geçimsizliği, ana – babanın çocuğu “şöyle yaparsan seni sevmem, hasta olurum” koşullu tehditleri vs) evdeki durumun değiştirilmesi, ana – babanın çocuğa karşı yaklaşımının değiştirilmesi çözümün bir parçası olacaktır.
Öğretmen, olumlu bir sınıf iklimi yaratmada temel faktördür. Bu nedenle çocuklara karşı göstereceği anlayışlı tutum sorunun çözümünde kolaylaştırıcı olacaktır. Sınıf içerisinde çocuğun akranlarıyla iletişim kurma, çocuğun sergilediği olumlu davranışları destekleme, sınıf içi eğitsel çalışmalarda çocuğu teşvik etme, çocuğa kendini ifade edebilme gibi olanakların tanınması çocuğa güvenli bir ortamda bulunduğu hissi verecektir.
Sonuç olarak okul korkusu aşılamayacak bir sorun değildir. Yeter ki anne-baba, öğretmen olarak çocuğu suçlamadan anlamaya çalışalım ve çocuğa her konuda yanında olduğumuzu duyumsatalım.