Yazan: Ahsen Karagöl
Karadeniz Ereğli, denizi kentin güneyinde bir garip ‘Karadeniz kasabası’…
Baba Burnu’ nun meydana getirdiği kavis, onu Batı Karadeniz’ deki tek doğal liman yapar ve bu ayrıcalığı, yüzyıllar boyu farklı medeniyetleri kendisine çekmiştir. Bir zamanların ‘Herakleia Pontika’ sı Ereğli, geçirdiği gösterişli yıllardan sonra yavaş yavaş önemini kaybeder, mütevazı bir Osmanlı sahil kasabası oluverir.
Elinde kala kala limanı kalır yine ve ‘Bender-i Ereğli’ [Ereğli Limanı] adıyla anılır o dönemde. İçine kapanık kimliğiile dört yüzyıl kadar inzivaya çekilir; ta ki 19. ve 20. yüzyıl ortalarındaki ikiayrı, çok önemli gelişme kaderini değiştirinceye kadar…
Bu iki dönüm noktası; 1848’ de kömür madeninin işletmeye açılması ve 1965 yılında Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’ nın [Erdemir] kurulmasıdır.
Bir yüzyıl arayla gerçekleşen madencilik ve ağır sanayi hamleleri ile bir sahil kasabasının kente evrilmesi sürecinde, bünyesinde meydana gelen fiziksel, ekonomik, sosyal ve demografik değişimler son derece dikkat çekicidir.
Anlatıldığına göre, Uzun Mehmet Ereğli’ ye bağlı Kestaneci Köyünden bir gençtir. Dere kıyısında tesadüfen bulduğu kömür [yanantaş] numuneleri sayesinde önce padişah tarafından ödüllendirilir [1829], sonra ise kıskançlık sebebiyle bir ağa tarafından öldürtülür. Uzun Mehmet’in naif ruhunun gölgesinde işler rayına giremez bir türlü; kömür 1829’da bulunur fakat ancak 1848’de işletmeye açılır. ‘Hazine-i Hassa’, imtiyazlar, nizamnameler, ağalık sistemleri, mükellefiyetler, savaş dönemleri, ‘tahmil-tahliyecilik’, kumpanyalarla bezeli kömür havzası tarihinde iniş-çıkışlı dönemler yaşanır.
Ancak Ereğli’nin asıl değişimi ve gelişimi, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’nın açılması ile olur. Türkiye’de yassı çelik üreten ilk ve tek entegre tesis olarak kurulan Erdemir, 1965 tarihinde üretime geçer. Bu tesis için Ereğli’nin tercih edilmesinin önemli sebeplerinden biri kömür havzasına olan yakınlığıdır. 4.400.000 m2 alanda kurulu, Türkiye’nin en büyük limanlarından birine sahip olan Erdemir’de, demir madeni işlenerek üç yüz elliye yakın değişik kalite – türde çelik üretilir ve yapı, savunma sanayi, otomotiv, gemi inşa gibi birçok sektöre hammadde kaynağı sağlanır. Erdemir, bugün 4 milyon ton / yıl ham çelik ve 5 milyon ton/yıl üzerinde yassı çelik üretim kapasitesine sahiptir. Özelleştirilmeden önce yaklaşık 8000 kişiye iş imkânı sunmakta olan Erdemir 2006’da Oyak A.Ş.’ye satılır.
Erdemir, kurulurken Ereğli’nin coğrafyası önemli ölçüde değişime uğrar. Tesisin kurulacağı Ereğli halkının doğal plajı Uzunkum dolguyla genişletilir; Gülüç Irmağı’nın yönü değiştirilir; demiryolu ve karayolu yapmak için dik kıyılı kent merkezinde deniz doldurularak sahil yolu yapılır; kıyı şeridi tamamen değişir. Hızla artan nüfusla Ereğli’de emlak piyasası alt üst olur; kiralar on katına fırlar, tarihi yapılar kat kat kiralanmaya başlanır, mevcut konut stoğu yetersiz kalır, inşaat faaliyetlerine başlanır.
Erdemir’in kurulum aşamasında, Ereğli önemli bir sosyolog-antropolog olan Mübeccel Belik Kıray’ı ağırlar. Kıray’ın ‘Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası’ [1964] adlı eseri Türkiye’de hazırlanan ve yayınlanan ilk sosyolojik kent araştırması olmasıyla büyük önem taşır.
Kitabın önsöz bölümünde bu çalışma için neden Ereğli’nin seçildiği şu şekilde açıklanmaktadır: “Sanayileşme toplumda derine giden etkiler yaratmadan, problem ve değişmeler fazlalaşmadan önce bugünkü toplum hayatını araştırmak ve ağır sanayinin insan davranış ve tutumlarında sebep olacağı değişikleri görebilmek için bir sıfır noktası oluşturabilmek. Şehirleşme, aile düzeni, iş düzeni gibi konuların incelenmesi için kent bir laboratuvar olarak ele alınmış, geri dönülemez değişmelerin belirlenmesi için ortambelgelenmiştir.” 1962 yazında sahada yapılan araştırma gezisi sonrası hazırlanan Kıray ve iki kız-iki erkek dört ODTÜ öğrencisinden oluşan araştırma ekibi kente tekrar gelerek çalışmalarına başlamışlardır. Anketler uygulanırken yerel öğretmenlerden (9 kişi) yardım alınmış; bu durum, halkın tanıdığı ve güvendiği simalarla görüşmesi halinde kendini daha rahat hissedeceği düşünülerek tercih edilmiştir. Araştırma ekibi, çalışma öncesinde öğretmenlere bu konuda eğitim vermişlerdir. Çalışmada kullanılan yöntem ve verilere göz atacak olursak;
-Yazılı kaynaklar (İstatistik Genel Müdürlüğü yayınları, İmar Bakanlığı Bölge Planlama Teşkilatı ilçe anketleri, Ereğli tarihi kitapları, Şirin Ereğli gazetesi koleksiyonları) -Açık mülakatlar (1,5-2 saat, 15-20 saat / 75 kişi) -Sörvey / Anketler (6 bölüm, 145 soru / 484 hane reisi) Anketler tüm aileyi temsil etmesi nedeniyle hane reislerine uygulanmıştır. Anketlerdeki soruların konuları ve konulara ilişkin anahtar kelimeler; hane reisinin kendisi, ailesi, gelir, meslek, tüketim normları, aile yaşantıları, dünya görüşleri, zaman, uzaklık, boyut, lüks, israf, ilim, ecel… olarak sıralanabilir. Siyasal, dinsel davranış ve inançlar gibi gerginlik yaratabilecek konulardan bilinçli olarak kaçınılmıştır.
Mübeccel B. Kıray (1923-2007) sosyolog – antropolog bir akademisyendir. Ankara Üniversitesi ve İngiltere’de eğitim gören Kıray birçok ülkede dersler ve konferanslar vermiştir. ODTÜ, İTÜ, Marmara Üniversitesi gibi üniversitelerde sosyolojinin kurumsallaşmasında önemli rol oynayan ve toplumsal değişmeyi ele alma tarzı ile bir ekol oluşturan Mübeccel Kıray birçok ödül ve unvana layık görülmüştür (fahri doktor unvanı, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şeref üyeliği gibi).
Kitabın,
- Bölümünde problem tanımlanarak giriş yapılmış,
- Bölümünde yöntem ve veriler tanımlanmış,
- Bölümde ise konumu, tarihi ve yerleşmesi ile Ereğli anlatılmıştır.
- Bölümde Ereğli’nin deniz, kara ve demiryolu ulaşımları ile köyleri ve diğer kentler ile bağlantıları irdelenmiştir. O senelerde Ereğli’yi büyük kentlere daha kısa yoldan bağlayan karayolu yeni yapılmakta, bu zamana kadar deniz üzerinden gerçekleştirilen kimi seyahatlerin seyri büyük bir değişime uğramaktadır. Ereğli Limanı’nın faaliyetleri; taşınan malzemelerin dağılımı ve yükleme – boşaltma adetleri verilmektedir. Ereğli halkının büyük çoğunluğu bir şekilde Zonguldak ile etkileşimde olsa da, ticari olarak eşraf İstanbul’a bağlıdır, mallar oradan getirilmektedir.
- Bölümde nüfus ve nüfus hareketleri konusuna değinilmiştir. Bu konu çerçevesinde, nüfusun yaş ve meslek dağılımları, okuryazarlık oranı, ailedeki çocuk ve yaşlıların oranı, Ereğli’nin iç ve dış göçleri gibi demografik veriler işlenmiştir. Zonguldak Havzası’nın kaderini değiştiren Kömür İşletmesi ile nüfusun değişimi de incelenmiştir. Ayrıca, Ereğli’de 1924’te gerçekleşen mübadeleden önce azınlık nüfus olan Rum ve Ermeni halk hakkında da kısaca bilgi verilmiştir. Bu bölümde demografik sayısal veriler dışında göç ile gelenlere halkın yaklaşımı, yabancı sayılma kavramı, seyahatlere eş ve çocukların katılımı gibi başlıklar Ereğli halkının o günkü bakış açısı konusunda verdiği ipuçları dikkat çekicidir.
- Bölümde ise sosyoekonomik hayata değinilmiş, sayıları incelenerek en yaygın meslek gruplarının esnaflık, kömür işletmelerinde memurluk, askerlik, devlet memurluğu ve serbest meslek olduğu görülmüştür. Balıkçılık ve tarım ile ilgili mesleklerle ise tahmin edildiğinden de nadir karşılaşılmıştır. 1925-1940 yılları arasında yaygın olan tahmilatçılığın kent için önemine değinilmiştir. Tüccar-köylü ilişkisinin önemine dikkat çekilerek, köylünün kentteki tüm ihtiyaçlarını karşılayan tüccarın, sosyal hayatta da köylüye destek olduğu, buna karşılık maddi olarak köylünün hakkını tamamen alamadığı belirtilmiştir. Nüfuzlu ailelerin toprak sahibi olmanın ötesinde kömür işletmelerinde de söz sahibi olmaları, ticaretle de uğraşmaları ile köylü her işinde onlara mecbur olmaktadırlar. 1830’lar feodal dönem olarak tanımlanırsa, 1850-1890 yılları arası kömürün bulunması ve işletilmesindeki geçiş dönemi, 1890-1924 yılları arası ailelerin kente hâkimiyetlerinin daha da artığı dönem, 1925-1940 yılları arası ise liman, demiryolu yapımı ve II. Dünya Savaşı ile yeni fırsatlar dönemi olarak adlandırılabilir. Örneğin, 1940’larda II. Dünya Savaşı zamanı çilekçilik (Osmanlı çileği) başlamıştır.Ereğli’deki homojen toplum yapısına, kadının toplumdaki yeri ve görevlerine de bu bölümde değinilmiştir.
- bölümde gelir farklılıkları ve tüketim normları irdelenmiştir. Yaklaşık gelir – gider incelenerek toplumun hayat seviyesi yorumlanmaktadır. Tüketim normları ve şehirleşme eğilimlerinin incelenmesi sırasında; konutlarda helâ, mutfak, hamam, elektrik, su gibi ihtiyaçların varlığı ile ev eşyaları, giyim, beslenme alışkanlıkları gibi konulardaki seçimlere yer verilmiştir. İsraf ve lüks kavramları hakkında halkın bakış açısı, kanaatkâr ve mütevekkil yaklaşımlarını kanıtlaması açısından dikkat çekicidir.
- bölümde aile yapısı ve ailede insan ilişkileri incelenmiştir. Ortalama çocuk sayısının 2,4 olduğu kentte; aile kompozisyonu incelenerek çekirdek aile, büyük aile, karışık aile, genişlemiş aile, bozuk aile gibi aile kompozisyonlarının dağılımına yer verilmiştir. Kız ve erkek çocukların ana – baba ile ilişkileri, karı-koca ilişkileri ayrı ayrı irdelenmiştir. Babaların kız çocuklarını oğullarından ayırmadıkları gözlenmiştir. Oğullar üzerinde yüksek hayaller kuranlar yanında (Erdemir’le birlikte mühendislik revaçta), tüccarlar genelde baba mesleğinin devamını arzulamaktadırlar. Kadınlar ise yeni yeni toplumda görevler almaya başlamışlardır. Bu dönemde gençlerde 3 kuşak bir arada yaşamak yerine ayrı eve çıkma arzusu göze çarpmaktadır. Kentteki doğum, ölüm, sünnet, düğün gibi törenler ve bu törenlerde gözlenen gelenekler ile insan ilişkileri konusunda da bilgi verilmektedir.
- bölümde eğitime değinilmiştir. O dönemde Ereğli’de bulunan 3 ilkokul ve 2 ortaöğretim okulu hakkında bilgi verilmektedir. Ailelerin çocuklarının eğitim seviyesindeki ve meslek seçimindeki beklentileri incelenmektedir. Örneğin, babaların kızlarının eğitimlerine bakış açısı irdelendiğinde; büyük beklentileri olmasa da, babaların kızlarının da okumalarını destekledikleri görülmektedir.
- bölümde boş zaman uğraşıları sorgulanmıştır. Kadınların ev ziyaretleri ve gezileri hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. Erkeklerin kahve, sinema, şehir kulübü, içkili lokanta gibi yerlere gitme oranları incelenmiş, o dönemki dernek ve kulüplerden bahsedilmiştir. Aile ziyaretleri, piknik, kır gezileri gibi ortak boş zaman uğraşılarının çokluğu ve günlük hayatta, çarşı, pazar, hastane, resmi binalarda kadının rahatça yer alabilmesi; Ereğli’de kadının toplumdan soyutlanmadığını ve Türkiye’deki birçok bölgeden daha fazla, toplum hayatındaki kadın – erkek ayrımından kurtulmuş olduklarını göstermektedir.
- bölümde haberleşme imkânları ve halkın dünya konusundaki farkındalıkları incelenmiştir. Posta, radyo, telefon, gazete, dergi, sinema kullanım oranları araştırılmıştır. Yerellikten kurtulma ve dünyaya açılma yolunda bir kentlinin haberleşme araçları büyük rol oynamaktadır. Memleket ve dünya hakkında görüşler, mesafe ve zaman – mekân anlayışları bu çerçevede değişip gelişmektedir. Türkiye’nin ve dünyanın en uzak yerleri, Dünya’dan ünlü kentleri hakkında halkın görüşleri dikkat çekicidir. (Örneğin; Berlin’in yerini bilenlerin Bağdat’ın yeri bilenlerin iki katı olması). Mesafe-büyüklük-zaman gibi kavramların standartlar ile tanımlanmaları kentlinin yerellikten uzaklaşmasını kanıtlamaktadır. Ereğlililer bu anlamda Türkiye standartlarında sayılabilirler.
- bölümde mülki düzen; görevliler, teşkilatlar, hizmetler, suç oranları gibi başlıklar altında incelenmiştir. Ereğlililerin sağlık konusunda hassas oldukları ve ilaç-doktora güvendikleri görülmektedir. Suç oranı açısından Ereğli’nin büyükşehir oranında olmadığı açıktır.
- bölümde din ve dünya görüşüne dair yüzeysel sorular sorulmuştur. Araştırmacılar, bu konulara açıkça yer vererek halkta bir çekinme ve içine kapanma yaratmak ve araştırmanın bütününe zarar vermekten kaçınmışlardır.
- bölümde ise demir ve çelik fabrikalarının kuruluş dönemini yaşamakta olan kentteki ilk değişimler, umutlar, şikâyetler, düşüncelere yer verilmiştir. Kentteki fiziksel değişimlerin ötesinde sosyal hayattaki dengelerin de harekete geçtiği görülmektedir. Bu bölümde detaylı örneklerle halkın fabrikaya yaklaşımı ele alınmaktadır: Öncelikle sahil yolunun doldurulması ile çamur deryasına dönen kent merkezindeki halk, gürültü, pislik ve yolsuzluktan şikâyetçidir.
Erdemir yerel halkın gönlünü alacak bazı hareketlerde bulunmakla birlikte (fabrika bekçilerinin forma dikimi işi, yetim kızın fabrikada çalışan bir şoförle düğünü…), tüm düzeni değiştirmesi ile antipatik bulunmakta, halk merak ve heyecanla süreci izlemektedir.
Taş ocaklarında söz sahipliği kazanan ve bu sistemde belli bir düzen kuran eşrafın önde gelenleri, kendi güçlerinden öte yeni bir varlığın kente hâkim olmasından rahatsızlardır. İlk başta yeni iş ve para şansı olarak gördükleri Erdemir’de bir selamla eş dostun işini halledemeyeceklerini anlayınca, bu kurumun ulaşılmazlığı karşısında umutlarını yitirmişlerdir.
Bunun ötesinde iş bulma umuduyla kente akın eden yabancılar, otel ve lokantalardan taşmaktadırlar. Parklarda yatan yabancılar yerel halkı huzursuz etmektedir. Geleneksel konutların alt katlarını boş bırakıp üst katlarda yaşayan insanlar kente gelen yeni nüfus potansiyelini kullanıp, evlerinin alt katlarını kiraya vermeye başlamışlardır. Kentte kiralar 50 iken 500 olmuş, tüm emlak piyasası alt üst olmuştur.
Erdemir’in evlere su dağıtım ve kendine ait plajdan yerel halkın da yararlanma hakkı gibi yardım ve hizmetleri Ereğlililer tarafından doğal karşılanmakta; ‘suyu onlar bitirdiler tabii ki verecekler’, ‘Uzunkum’u mahvettiler, plajımızı elimizden aldılar, tabii ki izin verecekler.’ denilmektedir. Bazı kesimler ise oğullarına iş, kızlarına ise eş bulma kapısı olarak gördükleri Erdemir’ den umutludurlar. Bu farklı sosyal sınıfın yaşama tarzını Ereğlililer merak etmekte, ancak etkileşim kurmaya çekinmektedirler (Erdemir kantinindeki Çarşamba gecesi yemeklerine yerel halk da katılabilmektedir, ancak uzaktan izlemeyi tercih etmektedir.)
- bölümde mahalle ilişkisindeki civar köylerin Ereğli ile bağlantıları incelenmektedir. Diğer bölümlerde kent merkezinde yapılan çalışmaların benzeri civar köylerde yapılmıştır. Çünkü kentin sosyal düzeninden farklı tarımsal düzendeki bu köyler, fabrikanın kurulması ile kent kadar hatta daha büyük bir değişime uğrayacakları öngörülmektedir.
- ve sonuncu bölümde yapılan araştırma özetlenmekte ve sonuçlar irdelenmektedir. Ereğli’nin kasaba – kent olma arasında kaldığından bahsedilmektedir. Herkesin birbirini tanıması ile yerel özellik gösteren kent, tanıdıklarının davranış ve düşüncelerine ilgisiz ve hoşgörülü olma haliyle kentleşme özelliği göstermektedir. Hünerli işçi sayısının artması, tarımla uğraşan kişi sayısının azalmasının da kentleşmeye kanıt olduğu savunulmaktadır. Teknoloji, etkileşime girilmez ve kullanılmazsa toplum yapısına etki edemez denilmekte, bazı yerleşimlerin bu şekilde teğet yaşadıkları belirtilmektedir. Örneğin kente tren gelmesi teknoloji değildir, önemli olan onun kentli tarafından kullanılmasıdır. Bu bağlamda sanayileşmeninkenti ne kadar değiştireceği bu aşamada öngörülememektedir.
Mübeccel Hanım’ın 55 yıl önce yaptığı bu çok değerli sosyolojik araştırmanın devamı niteliğinde, yeni bir araştırma yapılarak, ilk araştırmayla kıyaslanması gerekmektedir. Kentin undan sonraki dönüşümünde, sanayileşme kadar Türkiye genelindeki gelişmeler ya da yeni potansiyel ve sorunların da etkili olabileceğinin altı çizilmiştir. Yeni araştırma eskisiyle kıyaslanırken bu durum göz ardı edilmemelidir. Türkiye’nin ilk yayınlanmış kent monografisi olan bu araştırmanın Ereğli’ye ait olması potansiyeli değerlendirilmelidir. Bu konuda, özellikle yerel yönetim ve derneklerin, hatta Erdemir’in bugüne dek herhangi bir girişimde bulunmamış olmasının, eserin yayımlanmasının 50. yılında ya da değerli Hocamızın ölümünün 10. yılında bu çalışmanın tekrar ele alınarak gündeme getirilmiş olmamasının kentimiz açısından büyük bir kayıp olduğu aşikârdır. Ereğli hakkındaki eserlerin tanıtılacağı bu köşede, ilk olarak bu araştırmaya yer vererek bir yandan henüz kitabı okumamış olanların haberdar olmasını sağlarken bir yandan da bu çalışmanın devamı niteliğinde bir araştırmanın yapılabilmesi için konuya dikkat çekilmesi amaçlanmıştır.