Yerleşik hayata, yaşadığımız düzene ne kadar bağlıyız değil mi? Evimiz, lüksümüz, eşyalarımız, eşyalarımız, eşyalarımız… Ve tüm bunlar ihtiyaç. Mı acaba? Böyle olmadığını düşünen bir çifti sizinle tanıştırmak isteriz. Yaklaşık bir sene önce İstanbul gibi büyük bir metropoldeki yerleşik hayatlarını, 8m2 ’lik bir karavana taşıyıp Türkiye’yi dolaşmaya başlayan Zeynep, Özgür ve kızları Nil karşınızda…
Merhabalar, öncelikle sizleri tanımak isteriz.
Merhaba, Zeynep ve Özgür Karaman, ve üç yaşındaki kızımız Nil Karaman:) İkimiz de yazılım sektörüne hizmet veriyoruz, ben (Zeynep) ekonomi mezunuyum, eşim Özgür de bilgisayar mühendisliği mezunu.
Karavan hayatına geçiş fikri nasıl doğdu?
Zeynep: 2015 yılında bana konulan Tip1 diyabet teşhisinden sonra her şeyi sorgulamaya başladık, ilk sorumuz; neden çocukluk şekeri denilen bir hastalığa 35 yaşında yakalandığım oldu! Daha sonra ise; İstanbul’da yaşadığımız süre zarfında neler kazandık bununla beraber neler kaybettik sorularını sormaya başladık kendimize, ve ardından beslenme, sağlık, huzur, mutluluk aslında nedir’ i sorgulamaya başladık. Tamamen günü kurtarmak adına, kattıklarından daha fazlasını alan bir sistemin içinden artık sıyrılmalıyız düşüncesi ile başladı ufak ufak arınma serüvenimiz. Karavan hayatı da bu sürecin sadece bir kalemi aslında, bizler karavancılığın değil de minimalliğin peşine düştük geri kalan yaşantımızda, en sade, en huzurlu, en sakin ve en çok bizim olan bir hayatımız olsun istedik. Bir de dünya gözüyle önce ülkemizi sonra başka ülkeleri görelim diye düşünüp yeni hayatımıza bu yönde şekil verdik.
Karavan harici bir eviniz var mı? Resmi işlemler için ikâmetgah adresi gerekli, en basiti oy vermek gibi vatandaşlık görevlerinizi nasıl yerine getiriyorsununuz?
Karavan harici bize ait başka bir evimiz yok, evimizi boşalttığımızda eşyalarımızı Kolay Depo’ya verdik, aile büyüklerimizden birinin evini ikâmetgah adresi olarak gösteriyoruz. Tüm resmi işlemlerimiz bu şekilde yürüyor. Evet bir adrese kayıtlıyız ama orada yaşamıyoruz. İstanbul’da da küçük bir şirketimiz var, aldığımız yazılım ile ilgili işlerimizin fatura / vergi / bağkur vb. gibi yasal süreçlerini de o şirket ile yürütüyoruz.
Gezerek nasıl çalışıyorsunuz, geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
Bize gelen soruların en başında yer alıyor bu soru aslında:) Belki sorulması gereken ilk soru da budur… ‘Nasıl para kazanıyorlar!’ Cevaplar hep birbirine benziyor aslında; ya birikim olacak, ya yolda başka işler koşturulacak, ya müzik/el becerisi vb yetenekler ile yolda iş bulunacak, ya miras/toplu bir para kalmış olacak ya da sosyal medya kanallarına abanılacak… Bizim cevabımız ise hep hiçbiri oluyor, tahminlerin de içinde olduğu sorular karşısında, aslında sürekli de işlerimizi vurgulayan insanlarız bu süreçte. Bizler yazılım sektörüne hizmet veren insanlarız, İstanbul’da da Home office/freelance çalışırdık karavanımızda da bu şekilde çalışıyoruz, tek fark işlerimizi iyice azalttık, bize yetecek kadar çalışıp bize yetecek kadar kazanıyoruz, herhangi bir birikim ile ya da işlerimizden istifa edip çıkmadık bu yola çünkü üretmeden tüketmeye karşıyız, çalışmadan sadece gezmek insanlığın doğasına aykırı bir durum diye düşünüyoruz, insanı boşluğa düşürür, belli bir zaman sonra da miskinliğe iter, genciz üretmeliyiz! Tabi bu da demek değil ki; hiç nefes almadan çalışmalıyız, çok kazanıp çok harcamalıyız! İşin özüne bakarsak; yemek için yaşamamalıyız, yaşamak için yemeliyiz! Yaşamak için çok fazla yemeğe, giyinmek için de çok fazla giysiye gerek yok… Yaşamak için basitliğe, sadeleşmeye ve minimalleşmeye ihtiyacımız var, biz de öyle yaptık. Hayatımızdaki tüm fazlalıklardan kurtulduk ve evimizi 8m2’lik bir alana sığdırdık. Hayatımızdan tüm fazlalıkları çıkartınca gördük ki geçinmek aslında çok kolay, yaşamak da çok zevkli.
Karavanı da kendiniz minibüsten dönüştürdünüz, hem bütçe hem iş yoğunluğu olarak sizi zorlamadı mı?
Evet karavanı kendimiz dönüştürdük. Tabiki zorladı ama hiçbir güzel şey yok ki zorluk olmadan gelsin. Karavan yapacak bir birikimimiz ve aylık sabit bir maaşımız yokken girdik bu sürece hem hamilelik hem de iş yoğunluğu vardı. Kervan yolda düzülür dedik ve başladık araştırmaya önce nasıl bir karavan yapacağımıza karar verdik yüzlerce kez tasarladık çizdik değiştirdik. Araca karar verdik önce çalıştığımız bankanın desteğiyle bir araç aldık ve elimizden gelen herşeyi kendimiz yaptık, Nil anne karnında büyürken bizim evimiz de şekillenmeye başladı. Alamadığımız malzemeler ürünler oldu çok maliyetli bir iş aslında ama bu hayalimizi üreticilere anlatmak destek almak fikri geldi aklımıza sonra; üreticilere ulaştık yapmak istediklerimizi anlattık ve beklemediğimiz bir şekilde destek geldi bir çok ürünü ya ücretsiz aldık ya da maliyet fiyatına. Bu da Nil’in kısmetiydi aslında.
Karavanınızı kendiniz tasarlayıp kendiniz yaptınız, peki bu güne kadar geçen süre içerisinde karavanı yaparken şunu alsaydım, şöyle yapmasaydım, yada şunu iyi ki şöyle yapmışız gibi tecrübelerinizi de paylaşır mısınız bizimle?
Karavanımızla 18 aydır yollardayız, yazı, kışı, ilkbaharı ve sonbaharı yaşadık. Olumlu olumsuz etkileri şu şekilde özetleyebiliriz sanırım:
—Yalıtımımızdan ve ısıtma sistemimizden çok memnunuz iyi ki bu şekilde yapmışız. Kışın -20 lerde uzun bir süre kaldık hiç üşümedik ısıtıcımızı çok fazla açmadık ama içerisinde sıcacık bir ortamımız oluştu. Nem sorunuda hiç yaşamadık.
— Karavanımızın dizaynından çok memnunuz içeride küçük kızımızın rahatça oynayabileceği büyük bir alan oluştu. Ama keşke ona da ayrıca bir yatak opsiyonu düşünseydik çok iyi olurdu, bunun eksikliğini yaşamaya başladık, ilk çocuğumuz olduğu için bir çocuğun bu kadar hızlı bir şekilde büyüyeceğini hiç hesap edemedik:)
— Elektrik tesisatımızdan çok memnunuz, çamaşır makinemiz, elektrikli ocağımız, saç kurutma makinamız, dokunmatik lamba düğmelerimiz olabildiğince konforlu ve her şeyi rahatlıkla çalıştırabiliyoruz. Bu konuda da aküleri araç içerisine değil de dışarısında bir yere yerleştirseydik aküler için ekstra yer ayırmazdık araç içerisinde.
— Su sistemimiz ve sıcak su sistemimizden de çok memnunuz sürekli sıcak suyumuz hazırdı kışın. Kullandığımız hidrafordan hiç memnun kalmadık (Seaflo) çok fazla gürültülüydü ve çok çabuk bozuldu 2 adet denedik aynı markanın, sonrasında (Fiamma) ile değiştirdik ondan çok memnun kaldık, sessiz ve güçlü.
—Tuvaletimizden çok memnunuz ve içimiz rahat, hem atık bırakmıyoruz hem kokusuz hemde ekstradan bir depo vs. gibi sistemlere ihtiyacı yok.
— Banyomuzu bir 10cm daha geniş yapabilirdik.
—Arka kapıları kullanırız diye kapatmadık ama çok nadir kullandık onları tamamen kapalı tutup hem mutfak tezgahını hemde banyoyu bir tık daha geniş yapabilirdik.
— Sürgülü kapı aç-kapa hem zor hem de gürültülü, onun yerine küçük bir kapı yaptırıp daha kullanışlı bir kapıya sahip olabilirdik.
Kızınız okula başlayacağı zaman ne yapacaksınız? Sabit bir yaşantıya geçecek misiniz?
Bu konu ile ilgili düşüncelerimiz de oldukça farklı, bir türlü rayına oturmayan sürekli değişen bir eğitim sisteminin hakim olduğu ve bunun yanısıra sağlık koşullarına hiç ama hiç uymayan kantinlerin de içinde bulunduğu okul adı altındaki dört duvar arası düzenin dışında bir eğitim alması için elimizden geleni yapmak istiyoruz. Okul zamanı için daha süremiz var ve standart bir okul sistemi içerisine girmek istemediğimizi şimdiden iyi biliyoruz.
Günümüzde insanlar için konforlu bir evin gerekleri olarak görülen çamaşır – bulaşık makinesi, elektrikli aletler, bol bol eşya, banyo, sıcak su gibi ihtiyaçları karavan karşılıyor mu?
Bizler konfor denilen hayatın içinden kaçarak bu hayatı geçtik, şimdi geriye dönüp baktığımızda pek de konforlu değilmiş o hayat diyoruz birbirimize, bozulan musluklar, akan duşakabinler, tıkanan lavabolar, bakım için her kış size bakan kombiler, Elektirik / su faturaları, asansör aidatları, bir türlü geçinilmeyen komşular, birbirinden özenilerek hep daha iyisi olsun diye alınan eşyalar ile tıpkı mobilya mağazası gibi olan evler, sunum adı altında bizi doyumsuz yapan dolaplar dolusu tabaklar çanaklar, tencereler tavalar … Hepsi birer iş hepsi birer vakit kaybı hepsi birer zaman hırsızı aslında! Ve saatlerce temizlik yapılsa da yeniden kirlenen evler, halılar, koltuklar, mutfaktan çıkamayan, temizlik yapacağız diye diye tonlarca kimyasala maruz kalan hanımlar, daha bir sürü örnek verebiliriz bu konfor sanılan mahkumluk için… Konfor kişiye göre hayata bakış açınıza göre değişir tabii ki, bizim için konfor faydasız ve kendini tekrar eden şeylere hizmet etmek değil ihtiyacımız karşılığında hizmet görmek o kadar. Karavanımızda otomatik olmayan ama yine de işimizi gören bir çamaşır makinamız ve bize yeten bir buzdolabımız var, bulaşık makinamız yok çünkü bizim makina doldur makina boşalt’ a hiç tahammülümüz yok 🙂 makina dolduracak kadar tabak çatağımız da yok 😉 gerekli olan tüm ev aletlerimiz var karavanımızda: saç kurutma makinası, kahve makinası, ocak, banyomuz lavabomuz ve kuru kompost tamamen çevreci yani doğaya hiç atık(lağım) bırakmayan bir tuvaletimiz de var, açıldığında 1,75 x 2,15 büyüklüğünde olan bir yatağımız da var, bol eşyamız yok evet ama zaten bol eşyaya ihtiyacımız da yok. Eşyalara hizmet etmiyor; onlardan hizmet görüyoruz sadece. Temel ihtiyaçlarımız için 265 litrelik su depomuz (içme suyu için değil) ve 24 saat hali hazırda sıcak suyumuz da var. Karavanımız oldukça konforlu aslında 🙂 Elektrik, sıcak su tuvalet vs. Gibi konuların teknik ve detaylı bilgilerini web sitemiz de de paylaştık. Çünkü biz sürece girdiğimizde Türkçe kaynak yoktu, öğrendiklerimizi ve denediklerimizi paylaştık bizde hem bedava hem de Türkçe 🙂
Yağmurlu havalarda çamaşırları nasıl kurutuyorsunuz?
Bizler kimyasal olan her şeye veda ettik; bakım ve kozmetik ile ilgili aklınıza ne geliyorsa çıkardık hayatımızdan, ailecek hiçbir kimyasal ürün kullanmıyoruz, deterjan da bunlardan biri, karavanda çamaşır konusu tabi ki de kolay bir konu değil, hele ki tam otomatik çamaşır makinası geçmişi olan bizler için 🙂 ama az eşyanız olunca bir de elektrikli bir makinanız olunca eskiden dere başında çamaşır yıkayan kadınlarımıza göre oldukça rahat ve konforluyuz diyebiliriz. Temizlik malzemeleri konusunda da seçici olduğumuz için çamaşırlarımız dışarıda yıkama hizmeti veren yerlerde yıkatamıyoruz, güvenmiyor, sağlıklı bulmuyoruz. Bu yüzden de çamaşırlarımızı kendi yaptığımız deterjanımız ile karavanımızda kendimiz yıkıyoruz, yazın araç dışına monte ettiğimiz iki adet çamaşır askımız ile yada dışarıya çıkardığımız çamaşırlığımız ile kurutuyoruz, kışın ise banyomuzda üç katlı baya çamaşır alan sabit çamaşır kurutma askımız ile kurutuyoruz. Kışın ortam ısıtması sürekli açık olduğu için banyo da ısınıyor ve banyonun tepesinde bir fanımız var hava sirkülasyonu için dolayısıyla kolay kuruyor çamaşırlar.
Sadece gezici bir hayat değil aynı zamanda sağlıklı bir hayatı seçtiniz, hem beslenme alışkanlıklarınızdan hem de şampuan vs gibi kullandığınız doğal ürünlerden bahsedebilir misiniz?
Karavan bizim için; az eşya, çok zaman mantığımıza en iyi uyan, minimalleşme konusunda bize sonsuz imkan sağlayan kendi tasarımımız bir ev diyebiliriz. Bizler karavancı bir aile olarak anılmaktan ziyade minimal bir yaşamı seçen hayatı her saniyesine kadar yaşamak isteyen bir aile olarak anılmak isteriz. Çünkü karavan mantığına ve karavan yaşam şekline uymayan bir yaşantımız var, karavan parklarda asla kalmayız biz. Olabildiğince sade ve yalın yaşarız, her konuda hem de… Sağlık ve beslenme konusunda ezber bozduk sanırım ve şu ana kadar gördüğümüz hiçbir karavancıya hiç bir konuda uymuyoruz da diyebiliriz. Beslenme konusu derin ve uzun bir konu, ama özetle iki öğün tek çeşit yeriz, hayvansal hiçbir ürünü bir arada yemeyiz, yemeklerimizi günlük yapar günlük tüketiriz, asla ısınmış yemek yemeyiz, yiyeceğimiz kadar pişirir bir sonraki güne yemek bırakmayız, akşam 19:00’dan sonra hiçbir şey yemeyiz, yiyeceklerimizi ekmeğimize kadar güvendiğimiz bildiğimiz ekolojik ürün satan e-ticaret sitelerinden alıp, bulunduğumuz şehirlerin kargo şubelerinden teslim alırız, hazır paketlenmiş dondurulmuş hiç bir ürün yemeğiz, abur cubur denen hiç bir ürüne para ödemez besin olarak bakmayız bile, kızımız Nil 3 yaşına geçen ay girdi ve abur cuburun hiçbir türlüsü ile tanışmadı, yediği atıştırmalıklar kuru dut, kuru incir, kuru kayısı, hurma, fındık, ceviz, badem, organik meyve, ev yapımı yoğurtlu dondurma…
Dediğimiz gibi beslenme konusu çok derin ve uzun, hiç bozmayız ‘Bir kere yesin/yiyin ne olacak’lara tamamen kapalıyız. Kimyasal konusunda da aynı şekilde oldukça katıyız, şampuanlar duş jelleri,bakım kremleri, nemlendiriciler, saç boyaları, ojeler, makyaj malzemeleri, pudralar, pişik kremleri,ıslak mendiller, hazır bezler, temizlik ve bakım ile ilgili daha aklıma gelmeyen tonlarca hazır ama bir o kadar da hem bize hem de doğaya zararlı ürünleri ya çıkardık ya da hiç sokmadık hayatımıza, kızımız içinde aynı şekilde… Tüm temizliğimiz için (el, yüz, vücut, saç ) kostiksiz bir sabun kullanıyoruz, Bakım / kozmetik (çoğu kadınlar için pazarlanan ) adı altında ki hiçbir ürünü kullanmıyoruz, Diş macunu diş fırçası yerine misvak kullanıyoruz, parfüm deodorant gibi tamamen zararlı olan hiçbir ürünü kullanmıyoruz, yerine sirke ve kaya tuzu kullanıyoruz. Deterjan yumuşatıcı vb ürünleri de kullanmıyor, kendimiz yapıyoruz.
Hiç ilaç kullanmadığınızı ve kızınıza da hiç aşı yaptırmadığınızı okuduk bir röportajınızda. Sebebini öğrenebilir miyiz?
Hiç dezavantajını gördünüz mü bu kararınızın? Zeynep: Tip1 diyabet hastası olarak maalesef insülin kullanmak zorundayım, istemesem de! Amacım, isteğim, hedefim bırakmak, bu konu ile ilgili de uğraşlarımız var, şu aşamada yapabildiğim sadece sayısını ve dozlarını olabildiğince az tutmak. Aslında genel itibari ile doktorların istediğini yapıyoruz, ‘’zorda kalmayınca ilaç kullanmayın’’ der çoğu doktor hatta kendileri bile kullanmaz, bizim de yaklaşık üç senedir ilacımız sadece organik sirke, organik bal, organik zeytin yağı, organik sarımsak … her gün düzenli olarak bu saydıklarımı tüketiriz. Bağışıklık sisteminin çok önemli olduğu ve sağlık konusunda bir çok şeyin cevap olduğu konusunda hemfikiriz, bağışıklık sistemini çökerten yok eden her şeyi de araştırıp bulup hayatımızdan ya çıkarma ya da hayatımıza hiç sokmama konusunda ailecek netiz, hem kimyasal hem beslenme konularının tümünde…
Aşı konusu oldukça hassas bir konu, evet biz Nil doğmadan önce bu konuyu oldukça derin bir şekilde çok araştırdık, bilimsel makaleleri taradık, yabancı kaynakları taradık, eski kaynakları taradık, Nil 1 yaşından beri gezen ve sürekli hava değişimine maruz kalan bir çocuk. Aynı ay içinde hem +10 hem de -20 dereceli hava koşullarını gören bir bebekti ve 3 yaşına kadar da küçük nezle gibi 1-2 günlük basit rahatsızlıklar haricinde hiç bir hastalık görmedi, biz bağışıklık sisteminin güçlü olmasının bir çok kapıyı açacağını düşünüyoruz ve bağışıklık sistemini zinde ve güçlü tutmak için herşeyi yapıyoruz. Aşıların söylendiği kadar masum olmadığını düşünüyoruz, hastalıkların aşılama sonrası azaldığı ve hatta eradike olduğu bilimsel ve tarihsel verilerle örtüşmüyor. Merak edenler yıllara göre düzenlenmiş bir çok resmi kurumun tablolarını inceleyebilirler. Bu sorunuzun cevabını ancak sayfalarca anlatarak verebilirim çok derin ve hassas bir konu. Özetle aşı ve ilaç içerisindeki bazı bileşenlerin beyin ve sinir sistemlerinde tahribatlara yol açtığı konusunda kaynaklar var; bizim için en büyük problem ise kullanılan mikropların ve malzemelerin genetiği değiştirilmiş doğal olmayan yollarla üretiliyor olması ve genetiği değiştirilmiş herhangi bir şeyin vücutta nelere sebep olabileceği konusunda kimsenin net bir bilgisi yok. Dolayısı ile aşı ve ilaç konularında sektöre güvenimiz yok. Bu konu söylediğimiz gibi çok hassas; bizi çok eleştirenler de oluyor, destek olanlar da. Her eleştiren konuya da verebilecek bir cevabımız var aslında biz bu konuda körü körüne bilinçsizce hareket etmiyoruz. Dolayısı ile bu konuyu tartışmak da istemiyoruz bu konuda tartışmak bizim alanımız değil; biz sadece ailemiz için en doğrusunu yapmaya çalışıyoruz. Herkesin kararına saygılıyız, herkesten de bunu bekliyoruz sadece.
Bugüne kadar nereleri gezdiniz, rotanızı nasıl belirliyorsunuz?
Önceliğimiz Türkiye, belli ve önceden çizilmiş bir rotamız yok, geçen sene Urla’da iken tam da yeni yıla bir iki gün kala kendimizi Kapodokya’nın gizemli atmosferinde bulduk, öyle güzel bir duygu ki o bir anda alınan karar ile güneşli bir şehirden bir anda karlar altındaki bir şehirde uyanmak:) şimdiye kadar Antalya ve çevresi, Ege bölgesinin bazı yerleri, Eskişehir, Nevşehir, ve Batı Karadenizi gezdik, sonbaharda da Doğu Karadeniz’deyiz diyebiliriz.
Karavan hayatının en iyi ve en kötü tarafları neler?
Karavan hayatının en iyi yanı; özgür bağımsız olmak! Dilediğinde manzaranı değiştir, dilediğinde şehrini, hatta mevsimi… En kötü yanı ise; çevreyi kirleten bir benzin deposuyla bu özgürlüğü yakalıyor olmak! Elektrikli büyük araç çıktığında ilk işimiz bu değişimi yapacak olmak…
Bu yaşam tarzına geçtikten sonra sizi en çok şaşırtan ne oldu?
Önceden ihtiyaç zannettiğimiz şeylerin aslında hiç ihtiyacımız olmayan şeyler olduğunu anlamak…