Mahmud Taş – Uzm. Klinik Psikolog TED Kdz.Ereğli Koleji Vakfı Özel Okulları Rehber Danışmanı
Ergenliği, öncelik verilen açıya göre farklı bakış açılarıyla incelemek mümkündür. Bu yazıda yetişkinler olarak birçoğumuzun karşılaştığı ve bizi zorlayan gerilim durumlarını inceleyeceğiz.
Bir diyalog ile başlayalım isterseniz:
“Mertcan arkadaşları ile Antalya’ya tatile gitmek ister. Israrla davet edilmektedir. Her şey planlanmıştır. Annesi ile arasında geçen konuşma şu şekilde gelişir:
Mertcan: Evet ötekinin izni var, senin yok. Evet, herkesin annesi izin veriyor. Sadece sen izin vermiyorsun. (Bağırarak)
Anne: Bu konuyu babanla konuş!
Baba: Ya annen ne diyor?
(Gözler yaşlı, kapı çarpılır ve çıkılır)”
Yetişkinler olarak bu ve benzeri durumlarla sıklıkla karşılaşırız. Sinemaya gitmek, ev partileri, geç saatlere kalma ya da yatıya kalmak istemek, ders çalışmak istememe vb.
Tanıdık geliyor değil mi?
Ergenlik dönemindeki bireylerin yoğun istek ve arzuları yahut bizim yetişkinler olarak onlardan beklentilerimiz olur. Bu durumda bir gerilim durumuyla karşı karşıya kalırız. Burada yetişkinin iki kavramı birbirinden ayırıyor olması gerekir.
Bunlar:
- Sınır Koymak
- Yargılama / Aşağılama
Örnek verecek olursak:
Bir ebeveyn der:
“Belki yanılıyorum, ama bunu yapmanı kabul etmiyorum. Evet diyemem. Daha sonra anlayacaksın. “ Burada ebeveyn ergene bir özerkleşme alanı bırakır. Yıllar içinde, yetişkin olunca arzusunu yerine getirecektir. Ergen diskalifiye olmuş hissetmez, ergenin kişiliğine olumsuz bir değer yüklemesi olmaksızın konan sınır, arzularının gerçekleşmesini erteler. Bu şekilde çizilen sınırlar ergenin kimlik gelişimini destekler.
Başka bir ebeveyn şöyle söyler: “ Utanmıyor musun? Benden istediğin şey mantıklı mı? Hem sen bunun sorumluluğunu alamazsın! Daha önceleri olduğu gibi…” Bu düşünce ergenin kendisi hakkında yargı taşır. Yetişkinin sınır koymakta yaşadığı sıkıntı onu basit bir “hayır”ın çok ötesine götürür. Yetişkin, gücüne boyun eğmesi için ergeni değersizleştirmek gereği hisseder. Ergen kimliğinden yara alır, incinmiş hisseder ve bundan bir isyan ortaya çıkar.
Aşağılama ve sınır koymanın iki ayrı davranış şekli olduğunu görüyoruz. Aşağılama şiddetli davranışların artmasına neden olacaktır. Aşağılanmayla yara alan ergenin kimliği, karşılık olarak muhatabı olan yetişkinin kimliğini de incitmeye çalışacaktır. İşte bu noktada karşılıklı bir tartışma ve gerilim durumu ortaya çıkar. Yetişkinler arasında da böyle değil midir? Arkadaşımız, eşimiz, dostumuz kimliğimizi hedef alan bir yargıda bulunduğunda misli ile cevap veririz. Bu durum kendisini özerkleştirme çabası içerisinde olan ergen için daha kırılgan geçirilen bir süreç olur. Tüm bunların tersine, ebeveynin koyduğu sınır yoruma gerek duymaz, yaralayıcı olması gerekmez, suçlu kılmaz.
Redde bir değer yargısı eklemek gereksizdir: “Bak ! Hala bilgisayar oyunu oynuyorsun, derslerin düzelmedi, tembellik ediyorsun.” Ergende bu bilinçdışı bir korku oluşturacaktır. Özerkleşememe, arzusunu yaşayamama, yargılanma, aşağılanma korkusundan bahsediyoruz. Yetişkinlerin bu tarz tutumları tehdit oluşturur. Ergende yaşama isteği çok kuvvetli olduğundan yetişkini bir tehdit olarak görür ve yaşadığı korkuyu beslemiş oluruz. Peki ne yapacağız? “Bilgisayar oyunu öncesi 1 saat ders performansı bekliyorum. 40 dk. bilgisayar hakkın var.” Sınırları koyarız. Çünkü ebeveyn onunla aynı fikirde olmak zorunda değildir. Ebeveyn otoritedir, sınır koymak ve bu sınırı kontrol etmek sorumluluğunu da üstlenebilmelidir.
“SAĞLIKLI BİR ÖZERKLEŞME SÜRECİ ANNE BABA İLE OLAN ÇATIŞMADAN ÇIKACAKTIR”
Ergende oluşan bilinç dışı korkuyu yetişkinlerde bilinçli korku takip ediyor. Günümüzde çokça karşılaştığımız bir korku durumunu da yetişkinler yaşıyor. Neden bahsediyoruz? Ebeveyn her ne kadar ergenin istek ve arzusunun ona zarar vereceğini, yapmaması gerektiğini, sorun oluşturacağını düşünse de gerginlik durumu ile karşılaşmaktan çekinir, sessiz ve tepkisiz kalabilir. İyi bir anne baba olmak isterler ve bu konuda rahatlamaya ihtiyaçları olur. Yani çocuğu ile olan ilişkisinin olumsuz etkilenmesini istemez. Ergen bireyin kendisini eskisi gibi sevmeyeceğini veya sevgisini gösteremeyeceğini düşünebilir. Yetişkinin kendi anne ve babasının sınırlayıcılığı aklına gelebilir; “Ben yaşayamadım o yaşasın. Ben kendi annem babam gibi yapmayacağım.” veya “Biricik oğlum/kızım neden üzeyim? Her şeyim ona feda olsun… Kimin mutluluğu için çalışıyorum? Ya ilişkimiz bozulursa; bana okulda olanları, arkadaşları ile yaşadıklarını anlatmazsa?” gibi düşünceler oluşabilir. Ergenin isteği, yetişkin tarafından istenmese de onaylanır ve bu gibi durumlarda ortaya çıkan zarara maruz kalma, olumsuzluk ve risk durumlarında yetişkinin gizli bir suç ortağı olacağını kabul etmemiz gerekir. “Hayır” cevabını verirken ergenin onayına güvenmek boşunadır. “Hiçbir şey anlamıyorsunuz!” diye bağırarak kapıyı çarpmasına dayanabilmek ve yine de fikir değiştirmemek gerekir. Bazı anne babalar ergen tarafından eleştirilmeye dayanamazlar ve ergen ile birlikte sınırları belirlemek isterler. Bir karşıtlık durumunda iki taraf arasında ortaya çıkan mesafe felaket değildir, yeter ki dayanılmaz bir kırılma olarak yaşanmasın. Kırılma noktaları ancak yargılama ve aşağılama ile oluşacaktır. Ergen, anne babasının yaşadığı zorluğu hissettikçe, içinden daha da ebeveynlerinin üzerine gitmek gelecektir. Ergene arzusunun sınırlandığını görmekten mutsuz olma hakkı verilebilir. Ergenden farklı olmaya cesaret edemeyen “Bana bir şeylerden dolayı sitem etmesini istemiyorum” diyen anne baba, ergenin isyanını yaşamasını engeller. Bu tutum ergeni şaşkına çevirir, istediklerini tamamen aldığı zaman hakkı olan kızgınlıktan mahrum bırakılır. Yetişkinlerin pek bir şey anlamadıklarını düşünmek, onlardan daha iyi olduğunu hissetmek, onlardan farklı olduğunu göstermek için bu kızgınlığa ve karşıtlığa ihtiyacı vardır. Yani sağlıklı bir özerkleşme süreci anne baba ile olan çatışmadan çıkacaktır.
“SINIR AYNI ZAMANDA AİT OLMAYI HİSSETTİRİR”
Yetişkin davranışının aşağılama ve yargılamadan sınır koyuyor olması ergen bireyin kimlik gelişiminin sağlıklı olması için oldukça önemlidir. Ergen sınırı görene kadar durmayacaktır. Ciddi risk davranışları (kazalar, bağımlılıklar, kendine zarar verme davranışları vb.) bu sınırı görememekten kaynaklanıyor. Sınır aynı zamanda ait olmayı hissettirir, bulunduğu yere olan bağlılığını artırır. Çünkü yetişkin kural ve sınırlarla onun için güvenli bir alan oluşturma gayreti içerisindedir. Her birimiz çocukluğunda anne ya da babasının “ Akşam ezanından önce evde ol ! “ dediğini arada bir bize bakıp ismimizi haykırdığını kontrol ettiğini hatırlarız. Tüm bunlar yetişkinin “Benim için kıymetlisin, önemlisin ve varlığını merak ediyorum” mesajlarını içerir. Tüm bu sınırları kendi ebeveyninde ve ailesinde göremeyen ergen, dışarıda marjinal grupların aidiyetinde bunu arayabilir. Bu grupların ciddi sert kuralları, ritüelleri ve sınırları vardır. Her ne kadar insani değer yargılarından uzak olsalar da… Bildiğimiz üzere bu tarz gruplar hem ülkemizde hem de yurt dışında yaygın olarak bulunmaktadır. Evet sınırlardan ve karşıtlık durumlarından bahsederken elbette her şeye sınır çizmek ve sert bir yapıdan bahsetmiyoruz. İkna edilebilir olmak ve esnek bir alanda yetişkinliğe davet edilecek sorumlulukların denenmesine müsaade edilebilir. Ergenlik dönemindeki birey için “Özerk olmak, yalnız kalmadan…” diyoruz.