Daha önce ‘Permakültür’ kelimesini duymuş muydunuz? Muhtemelen hayır… Peki ekolojik sistemi son onyıllarda kendi elimizle ne kadar bozduğumuzun ve bunun bedelini hiç de ucuz ödemeyeceğimizin farkında mısınız? İşte bu sebeple sizleri felsefesini doğadan alan ve 1970’lerde belirli bir etik omurga üzerine oluşturulmuş bir tasarım sistemi olan permakültürle tanıştırmak isteriz.
Kelimenin kökeni; (permanent agriculture) sürdürülebilir tarımdan geliyor. Yıllar içinde ‘Sürdürülebilir tarım’ kalıbından çıkıp daha geniş ve kapsayıcı bir kavram olan ‘Sürdürülebilir kültür’ haline gelmiş. Bu kültür; doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve dirence sahip, tarımsal verimliliğe yönelik ekosistemlerin bilinçli olarak tasarlanması ve sürdürülmesini esas alır. Arazi ve insanların uyumlu bir bütünlük içerisinde tasarlanması ve bu sayede yiyecek, enerji, barınak, diğer maddi ve manevi ihtiyaçların sürdürülebilir bir şekilde karşılanmasıdır.
Peki nereden çıktı bu permakültür? Bill Mollison 1960 ve 70’lerde kendi başına, daha sonra da David Holmgren ile birlikte permakültür kavramını geliştirdi. Yeni ufuklar açan “Permakültür 1” 1978’de yazıldı, bunu bir yıl sonra “Permakültür 2” takip etti. 1981’de ilk permakültür çalıştayının öğrencileri dünyada bir şeyleri değiştirmek üzere kolları sıvadı. O zamandan beri, Mollison ve sayısız yardımcısı permakültür ilkelerini dünyaya yaydılar, aynı esnada binlerce sürdürülebilir sistem geliştirerek bir ekolojik tasarım ve yaratım modeli geliştirdiler.
Avustralya’da “Yüzyılın Ekolojisti” ilan edilen Mollison, permakültürü “doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnek dirençliliğine sahip verimli tarımsal ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımı” ve “doğa ile insanın uyumlu bir şekilde bütünleşmesi” olarak tanımlıyor. “Permakültür tasarımı uzun süreli ve düşüncesizce yapılan iş gücünden çok, zamana yayılmış ve akılcı gözlemden çıkar” diyor. Özetle; bu tasarım enerji ve su tasarrufunu, sürdürülebilir yerel gıda üretimini ve bölgesel kendine yeterliliği amaçlar. Mollison’un şekillendirdiği biçimiyle permakültür; bize gıda, enerji, barınak ve diğer ihtiyaçlarımızı sağlayan, bu arada da dünyanın kaynaklarını koruyan “sürdürülebilir bir dünyayı gözetme” sistemidir.
Yani şu an içinde bulunduğumuz sistemin tam tersi. Monotarım denilen tek tip ürün yapılan ata tohumları yerine (tamamen ithal) sertifikalı genetiği değiştirilmiş tohumlardan üretilen besinler yiyoruz. Hepsinin bir bedeli var; atılan ilaçlar, suni gübreler o ürünlerin sofralarımıza gelmesini sağlıyor ama besin değerleri düşük, bol kimyasallı biberler, domatesler sağlığımızı bozuyor. İçtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın yediğimiz ekmeğin, yoğurdun dedelerimizin zamanındakinden farklı olduğunun bilincindeyiz sanırım. Geldiğimiz bu nokta sadece bizi değil, hayvanları, bitkileri, arıları, suları ve en önemlisi toprağı da hasta ediyor.
İşte permakültür tüm bu olumsuzlukları olumluya döndürme fikrinden yola çıkarak varılmak istenen bütüncül tasarım. ‘SORUN VARSA, ÇÖZÜM DE VARDIR!’ Permakültürün ete kemiğe büründüğü yer tasarımdır. Bu açıdan tasarım, ister iki kişilik bir ailenin yaşadığı ufak bir çiftlikte isterse de kentlerde, permakültüre has çeşitli yöntemler kullanılarak, yaşanılacak alandaki bileşenlerin (yollar, binalar, enerji kaynakları, canlı unsurlar, vb.) karşılıklı bağlantılar içine sokulduğu, kendine yeterli, sürdürülebilir ve bölgedeki canlılığı pekiştiren yerleşimler tasarlamaktır.
Tek tip bir tasarım var mı? Hayır, çünkü her yörenin, alanın, arazinin, rüzgarı alma durumu, bölgede yetişen hayvan ve bitkiler, toprağın yapısı, su tutma gibi özellikleri birbirinden farklıdır. Tasarımda temel ilke, sistemdeki her bir bileşenin (bir tavuğun, bir çitin, bir ara yolun …) birden çok (mümkünse en az iki-üç) işlev görebileceği ve de bileşenlerin birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir ilişkiler ağı içinde kurgulanmasıdır. Örneğin bir tavuğun bir çiftlikte birden fazla görevi vardır. Tavuklar doğaları gereği eşelenerek ve gagalayarak yem arayan hayvanlardır ve bu durum toprağın sürülmesinin pek kabul görmediği Permakültür’de tavuğu çok önemli bir yere koyar. Ekilecek alanda serbest bırakılan tavuklar, doğal yollarla araziyi temizledikleri gibi yine doğal yollarla da gübreler. Tavukların haylaz hayvanlar olduklarını (gözümüz gibi baktığımız bostanlarımızı da yok edebileceklerini) göz önüne alırsak bu gezinmeyi kontrol altına almak için etrafı tellerle çevrili portatif kafesler kullanılabilir. Bu sistem sayesinde tavuklar meyve ağaçlarından düşen meyvelerle ya da sebze artıkları ile ve böceklerle beslenerek doğal olarak yemlenmiş olur ayrıca da ekim yapılacak araziyi temizlemiş ve böceklerden arındırmış olurlar.
Tavuk kümeslerinin güney kısmına yapılan seralar, tavukların vücut ısısı ile serayı ısıtmasını, soğuk kış sabahlarında da seranın tavukları ısıtmasını sağlayarak “en az iki fayda” prensibini hayata geçirmiş olur.
Klasik okul eğitiminde konular birbirinden kopuktur, dünyadaki her varlık diğerlerinden bağımsızmış gibi incelenir. Aradaki ilişkiler yok sayılır. Halbuki doğada her varlık, etrafındaki varlıklarla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkidedir. Doğa çok detaylı bir ilişkiler yumağını barındırır. Bu sebeple, permakültür doğayı uzun uzun gözlemler, doğayı bir bütün olarak ele alır, ilişkileri bulur ve tasarımda kullanır. Doğadaki ilişkiler gözlemlenmeden veya göz ardı edilerek yapılan her türlü tasarım veya değişiklik, ilişkiler ağına az veya çok zarar verir.
Permakültür Tasarımının üç etik ilkesi şu şekilde sıralanır:
- Dünyayı Gözet; bütün yaşam sistemlerinin, canlı cansız bütün varlıkların devamı ve çoğalması için gerekli koşulları sağlama.
- İnsanları Gözet; insanların gıda, barınak, eğitim, tatmin edici iş ve keyifli insan ilişkilerine sahip olarak sağlıklı bir şekilde varolmaları için gerekli kaynaklara ulaşmalarını sağlama.
- İhtiyaçtan fazlasını Paylaş (Nüfus ve Tüketime Sınır Getirme); kendi ihtiyaçlarımızı kontrol altına alarak yukarıdaki ilkeleri desteklemek için kaynak ayırabiliriz. Zaman, para veya enerji cinsinden olabilecek bu kaynakları birinci ve ikinci ilkelerin gerçekleştirilmesinde kullanabiliriz.
Maddy Harland’ın “Permakültür Dergisi” nin 61. sayısında yayımladığı ve Ayda Sevin Küyel’ in Permakültür Platformu için Türkçeye çevirdiği Permakültür’ ün tasarım ilkelerine de bir göz atalım:
Gözlemleyin ve Etkileşime Girin
” Güzellik görenin gözündedir.”
Sükunet ve gözlemlemekle ilgili olan bu ilke, bana göre permakültür tasarımının temelini oluşturmaktadır. Ani değişimlerle dolu, herşeyin “hızlı” olduğu bir dünyada, mevsimleri gözlemleyebilmek, bir arazi parçasında meydana gelen mikroiklim değişimlerini izleyebilmek, rüzgâr, hava ve eğim örüntülerinin don bölgeleri [frost pockets] ve bitkilerin büyümesi üzerinde nasıl etkileri olduğunu anlayabilmek, Yeryüzünü Gözetme ilkesini daha derin yönleriyle kavramaya başlamak için bir fırsattır. Bu aynı zamanda, evlerimizi nasıl tasarlayacağımız ya da çevreci bir anlayışla yenileyeceğimiz, bahçe ve çiftliklerimizi nasıl planlayacağımız konularında daha akılcı kararlar alabilmemizi sağlar.
Enerjiyi Yakalayın ve Muhafaza Edin
“Demir tavında dövülür.”
Bir tasarım aracılığıyla enerjiyi yakalama sanatı, gözlemleme ile yakından ilintilidir, böylece dışarıdan kaynak sağlama gereksinimimizi asgariye indirir. Bir bahçede enerjiyi yakalamak, ilkbaharda don bölgelerine narin fidanlar dikmekten kaçınmak demektir. Ya da, bir binanın güney cephesine bir sera/kış bahçesi kurarak güneşten azami şekilde faydalanmaktır; böylece hem mevsimi uzatabilir hem de bir evi güneşten edilgen kazanım yoluyla ısıtabiliriz. Amacımız, her fırsatta su, güneş ışığı, ısı, toprak, biyokütle ve verim yakalayarak kendimizi daha dirençli kılmaktır.
Faydalı Çıktı Elde Edin
“Aç ayı oynamaz.”
Yediklerimiz ekolojik ayak izimizin neredeyse üçte birini oluşturur; bu nedenle, bir apartman dairesinin pencere pervazındaki leziz tahıl filizlerinden ibaret bile olsa, mümkün olduğunca çok şey yetiştirmemiz akılcı olacaktır. Olağan bir permakültür bahçesi, yararlı böcekleri çekecek uygun çiçeklerin eşlik ettiği, yenilebilir ürünlerin bulunduğu bir arazidir. Bir bina ise gizil bir ısı deposudur ve ayrıca güneş panellerinin yerleştirilebilmesini sağlayacak bir yapıdır. Ancak “faydalı çıktı” kavramı yalnızca yenilenebilir enerjiden veya sebzelerden ibaret değildir; faydalı çıktı, sosyal sermaye ile de ilgili olabilir. Örneğin Permakültür Dergisi açısından bakıldığında, insanların hayatlarını iyi yönde değiştirdiklerini, topluluk bağlantıları oluşturduklarını ve kitap ya da dergilerimizi okuduktan sonra karbon salımlarını azalttıklarını görmek, bir yayıncının elde edebileceği en yüksek faydalı çıktıdır.
Kendi Kendinizi Yönetin ve Geribildirimlere Açık Olun
“Babaların günahlarının bedelini yedi nesil sonraki torunları bile çeker.”
Fosil yakıtlar yaktığımızda atmosfere CO2 salarak ısıyı hapseder ve sıcaklığın artmasına sebep oluruz. Bu da buzların erimesine yol açar, dolayısıyla da yansıtıcı yüzeylerin yok olmasıyla daha çok güneş ışığı emilir ve çok daha yüksek ısılar meydana gelir. Eylemlerimizin sorumluluğunu almalıyız.
Yenilenebilir Kaynak ve Hizmetleri Kullanın ve Değerlerini Bilin
“Doğaya müdahale etmeyin.”
Permakültür, mümkün olduğunca yenilenebilir kaynaklardan faydalanmayı amaçlar. Bu elbette enerji için geçerlidir. Ama aynı zamanda, ekolojik yapılar inşa etmeyi, koruluklar oluşturmayı, toprak korumasını ve çok yıllık besin ürünlerinin ekilmesini, bunun yanında da tohum saklayarak yıllık ürünler ekmeyi de içerir. Yenilenebilir olmayan kaynaklara dayanmanın, teknolojik bağlılığın ve spekülatif paranın tehlikeleri her zamankinden daha belirgin olmaya başladı.
Atık Üretmeyin
“Ayağını yorganına göre uzat. Bir mıh nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.”
İngiltere’de bir aile haftada 24 çuvala denk, yani 14.1 kg şekeri boşa harcıyor. Bu da, yılda 29 milyon ton (bunun % 55’i günlük ev kullanımına ait olmak üzere) eder. Benim çok sevdiğim bir söz var: Bugünün çöpü yarının madenidir. Permakültür Dergisi olarak hiçbir atığı biriktirmiyoruz. Atıkları önce yeniden kullanıyor, sonra da mümkün olan tüm maddeleri -kağıt, karton, tekstil ürünleri, cam- geri dönüştürüyor, mutfak atığından parçalanmış kağıtlara kadar tüm organik maddeleri ise kompost haline getiriyoruz. Elde ettiğimiz kompost, işyerimizin dışındaki, bir konteynerde kurduğumuz bahçedeki yenilebilir ekinleri besliyor ve Sürdürülebilirlik Merkezi’nde yürütülen diğer projeler için bitki yetiştirilmesinde de kullanılıyor.
Örüntülerden Ayrıntılara Doğru Tasarım Yapın
“Büyük resmi görebilmek için ayrıntılara takılmayın.”
Tim Harland ile birlikte evimizi ve bahçemizi tasarlarken, permakültür tasarımı, gıda ormanları, yenilenebilir enerji, eko-mimari ve eko-yenileme hakkında elimizden geldiğince okuma yaptık. Ekim yapmaya başlamadan önceki bir yılı araziyi inceleyerek geçirdik ve evimizi en iyi hangi biçimde mutlu, enerji tasarruflu bir yer haline getirebileceğimizi planladık. Mevsimleri, iklim değişimlerini, havayı, toprak örüntülerini, eğimi ve bir aile olarak arazi üzerinde sürdürdüğümüz kendi insani faaliyetlerimizi gözlemledik. Aynı zamanda ev ile bahçe arasındaki “kenarı” ve besin ürünleri ile enerji hasadı bakımından bu ayrımı nasıl hem estetik hem de verimli kılabileceğimizi de düşündük. Bir başka deyişle, yola çıkışımız büyük resme, yani nasıl bir sürdürülebilir yaşam örüntüsü oluşturabileceğimize bakarak oldu. Bunu yaparken başka yerlere ait örnekleri de inceledik ve sonra tüm araştırmalarımızı kendi arazimize uygun olacak şekilde detaylandırdık. Tek tek kalemler ya da projeler için bir “alışveriş listesi” yapıp da, bunları “yeşil” sayılabilecek her türden ıvır zıvırın bir araya getirildiği bir karışım haline getirmeye çalışmadık.
Ayırmaktansa Tümleştirin
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”
Sebze bahçelerini çiçek bahçelerinden ayırmaya ve mekânımızı tasarlarken keskin sınırlar çizmeye yönelik kültürel bir eğilimimiz var. Oysa çeşitlilik meraklısı bahçıvanlar, meyve bahçesi ile kır çiçeklerinin bulunduğu çayırlık ya da sebzeler ile faydalı böceklerin uğrak yeri olan çiçekler ne kadar iç içe olursa haşerelerin de o kadar az olacağını bilirler. Aynısı insanlar için de geçerlidir. Kültür çeşitliliği sağlıklı ve üretken bir kültür sağlarken, siyasi ve dini olarak tek tipli katı bir kültür kısırlığa, hatta sosyal ve siyasi baskıya yol açabilir.
Küçük ve Yavaş Çözümlerden Faydalanın
“Yüksekten düşenin canı daha çok yanar.”
Günümüzde toplumumuz çok büyük miktarda fosil yakıt girdisine bağlı durumdadır; oysa bunların çıktıları biyosferimize aşırı yüklenme yapmaktadır. Teknoloji ve tedarik zincirleri ne kadar erişilebilir ve onarılabilir ise, sistem de o kadar sağlıklı olur. Bu ilke, kolayca onarılabilen doğru teknolojiler ve yerelleşmeye dönüş ile ilgilidir. Hâlihazırda süpermarketlerimize “tam olarak” üç günde bir tedarik sağlayan bir zincir bulunmaktadır. Yakıt tedariğinde aksaklık olması halinde ise süpermarket rafları endişe verici düzeyde boşalacaktır. O halde en iyisi temel ihtiyaçlarımızı yeniden yerelleştirerek sistemlerimizin direncini olabildiğince artırmak ve onarabileceğimiz teknolojik seçeneklere sahip olmaktır.
Çeşitlilikten Faydalanın ve Değerini Bilin
“Tüm yumurtalarınızı aynı sepete koymayın.”
Biyolojik çeşitlilik sağlıklı ekosistemler yaratır. Ekinler, enerji kaynakları ve istihdam daha fazla sürdürebilirliğin yolunu açar. İnsanlar arasında çeşitliliğe değer verilmesi daha barışçıl ve adil bir toplumun oluşmasına yardımcı olur. Çatışma ve savaşlar sürdürülebilir kalkınmanın en büyük katilleridir.
Kenarları Kullanın ve Marjinal Olanın Değerini Bilin
“Çok tercih edilen bir yoldasınız diye doğru yolda olduğunuzu sanmayın.”
Doğadaki “kenar”lara verilebilecek örnekler şunlardır: bir ormanda, havayı, güneş ışığını ve çiçek bolluğunu kendine çeken, yüksek dallardaki yapraklardan oluşan doğal bir gölgelik ile açıklığın buluştuğu yer; bir denizin ya da nehrin, omurgasızlar, balıklar ve kuşlarla dolu koyların verimli arayüzü aracılığıyla toprakla buluştuğu yer; taşkın zamanlarında taşıdıkları toprak çökeltisi ve kum ile bolca bitkiye hayat veren akarsu yatağı ve suyun birleştiği bereketli yer; taşarak alüvyonlu toprakları yığan suyun ve bunları tutan düzlüklerin buluştuğu yer… Doğadaki kenar kavramı, toprak, hava, ateş (güneş) ve su öğelerinin arasındaki karşılıklı ilişkilerin artmasıyla çeşitliliğin de artmasını anlatır. Bu doğal olgu, barındırdığı olağanüstü tür bereketliliği ile yaşama daha fazla fırsat tanır. İnsan toplumunda kenar, kültür çeşitliliğinin olduğu yerdir. Burası, özgür zihinlerin ve “alternatif” olarak adlandırılan kimselerin yetiştiği, yeni fikirlerin gelişmesine izin verilen ve asla yaşlanmayacak olan bilgeliğin hak ettiği saygıyı gördüğü yerdir. Demokratik olmayan devletlerde ve tek bir dine bağlılığın şart koşulduğu ülkelerde kenardakiler sindirilir.
Değişimden Yaratıcı Biçimde Faydalanın ve Ona Cevap Verin
“Özgörü, şeyleri oldukları değil olacakları haliyle görebilmektir.”
Doğanın seyri içinde herşey birbirini izler [ardıllık]. Yabani otlar toprağı istila eder, fakat onlar da böğürtlenler tarafından yerlerinden edilir. Daha sonra ise huş ağacı, akçaağaç ve katırtırnağı gibi toprağı dengeleyen öncü türler gelir. Hatta bunlardan son ikisi, meşe, kayın ve porsuk ağacı gibi yavaş büyüyen ılıman iklim türlerine ev sahipliği yapabilecek bir ortam yaratmak için azot da tutarlar. Ancak doğa devingendir ve otlayan hayvanlar, ağaçları deviren, bitkileri söküp götüren fırtınalar veya doruklarda yaşayan meşe ve kayın gibi bazı dev ağaçlar için pek de hoş karşılanır olmayan iklim değişimleri, bu ardıllılığı sekteye uğratabilir. Bir permakültür tasarımcısının karşı karşıya olduğu zorluk, tüm bu etmenlerin bir bahçe ya da arazi parçası üzerinde birbirleri ile nasıl bir etkileşim içinde olduklarını anlamak ve bu doğrultuda tasarım yapmaktır. Geyikleri çitin dışında bırakmadan bir koruyu yeniden canlandırmak ya da on yıl içinde güneş panelini gölgede bırakacak ağaçlar dikmek fayda sağlamaz.
Yazın daha yüksek ısılara, kışın ve baharda ise daha büyük miktarda yağmura ve rüzgâr hızı daha kuvvetli olan daha şiddetli fırtınalara neden olan iklim değişiminin tarımımızı nasıl etkileyeceğini de aynı ölçüde kavramalıyız. Daha sıcak yazlar, çıplak yaylaların hafif eğimli güney yamaçlarında üzüm bağlarının artmasını sağlayabilir. Aynı zamanda İngiliz meşelerinin güneyde yaşayabillme yetisini kısıtlayabilir. O halde ne dikmeli ve yerleşim yerlerimize dirençli olacak biçimde nasıl tasarım yapmalıyız? Verilebilecek örneklerden bazıları, ekilebilir arazilere daha çok rüzgâr siperi koymak ve taşkın yataklarına inşaat yapmaktan vazgeçmektir. Ne var ki bu ilkenin esası bahsi geçenlerden daha derindir. Benzinin ucuz olmadığı ve atmosfere salınan karbon miktarının ciddi ölçüde azaltılmak zorunda kalındığı bir dünya hayal etmeye davet etmektedir bu ilke bizi. Bunu yaparak, o dünyayı yaratmak için ilk adımları atmış oluruz. Sırtımızı permakültürün ahlaki ilkelerine -dünyayı ve insanları gözetme ve adil dağılım- dayıyor, planlarımızda ve eylemlerimizde bize yol gösterecek bir dizi ilkeden güç alıyoruz. İnsanoğlu gezegenin yok edicisi de olabilir, kendi kendini seçmiş hizmetkârları da. Ahlaki değerlerimizi eyleme dökme, yani harfiyen “dediğini yapma” kapasitesine sahibiz. Permakültür tasarımı ile Yerküre ile yararlı ve güçlü bir ilişki içine girme imkânını doğurmuş oluyoruz. Bir yandan doğayı belki de en kudretli ve bilge öğretmenimiz olarak kabul etme açıklığını ve mütevazılığını korurken, bir yandan da dünyamızın hizmetkârları olabiliriz. Medeniyetimizin temeli bu iki bakış açısına dayansaydı nasıl bir kültür yaratabilirdik ama! İnanıyorum ki, insanlık olarak uykumuzdan uyandıkça ve farkındalığımız arttıkça kendi özel cennet bahçemizi tasarlamaktan vazgeçip, insanlığın geri kalanı ve biyosferle tamamen yakın bir ilişki kurmaya başlayacağız. Gün be gün kötüye giden bir gezegende ekolojik cennet bahçeleri inşa edemeyiz. Karşılıklı bağımlılığa dayalı ekolojik bir sistemin parçasıyız. Ekolojide “onlar” ve “biz” olamaz. Permakültür, düşük karbonla, doğa dostu ve hatta bereketli, zenginleştirici bir yaşam demektir. Ayrıca, yalnızca kendisinin ve çevresindekilerin hayatlarını dönüştürmek değil, aynı zamanda ekolojik olarak dengeli, eşitlikçi ve daha yumuşak başlı bir dünya yaratmakta kendine düşeni yapmayı isteyen insanlar için olan, ahlaki temelli bir tasarım sistemidir. İşte bizim mücadelemiz budur.
1) http://www.permacultureprinciples.com
2) Permakültür – Sürdürülebilirliğin Ötesinde İlke ve Yollar, David Holmgren. Yazının orjinaline şu adresten ulaşılabilir:
http://www.permaculture-magazine.co.uk/articles/articles_61.html
Yazının hazırlanmasında faydalanılan diğer kaynaklar: http://permakulturplatformu.org/2010/10/31/permakultur-nedir/ http://permacultureturkey.org/ http://psmenerji.com/tr/permakultur-ve-dogada-yasam/kisaca-permakultur-/ http://permakulturplatformu.org/2011/08/11/permakultur-ilkeleri-2/ #