Hayatımıza yön veren ailemiz ve arkadaşlarımızın yanında, hayal kahramanları da kişiliğimizin gelişiminde pay sahibidir. Hayal kahramanları, gözlerinin içine bakamasak, ellerini sıkamasak, bir kez olsun sarılamasak da bize çok şey katan ve öğreten en yakın arkadaşlarımızdır.
Sunay Akın’ın 2015 yılında Türkiye İş Bankası Yayınlarından çıkan kitabı Hayal Kahramanları’nda, çocukluğumuzdan tanıdığımız birçok hayal kahramanı ile ilgili bugüne kadar hiç duymadığımız bilgilere ulaşırken biz Ereğlilileri bir de sürpriz bekliyor.
Bize göre Kdz. Ereğli’nin en önemli değerlerinden biri olan ve mezar taşı müzede sergilenen Pantomim sanatçısı Krispos’a da değinmiş yazar. Umudumuz o dur ki; bir gün Kdz.Ereğli’deki bu değerin farkına varıp bunu değerlendirmek isteyen ve Kdz.Ereğli Turizmi için bunu fırsata dönüştürmeye hevesli bir büyüğümüz çıkar ve her sene Krispos adına düzenlenen Uluslararası bir Pantomim Festivalimiz olur…
İyi niyetli dileklerimiz de belirttiğimize göre sözü Sunay Akın’a bırakabiliriz:
Sessizliğin Sonsuz Güzelliği
Karadeniz Ereğli’de insanlık tarihinin en önemli mezarlarından biri vardır. ‘Burası bir sükun şehridir.’ Sözüyle başlayan mezar taşındaki yazı şöyle devam eder: ‘Mezarlar,insanların en son evleridir ve en son duvarlarıdır. Onlar bedenlere evlerden daha sadıktırlar.’ Mezar taşını değerli kılan sadece arkeolojik değeri değil, yazısındaki şu bilgidir: ‘O ki, dönüp duran bir trajedinin ilk zafer çelengini kazanmıştır. Dünya bu pantomimciye hayran kalmış,onu övmüş ve tiyatronun altın çiçeği olarak kabul etmiştir.’
Mezarın sahibi Krispos, bir pantomim sanatçısıdır. Mısırlı sanatçı gösteriler yapmak için geldiği Karadeniz Ereğli’de (Herakleia Pontika) bilinmeyen bir nedenle son nefesini verir. Krispos öldüğünde yirmi dokuz yaşındadır.
Dünyanın en eski sanatlarından olan pantomime İstanbul’da da rastlarız. 330 yılından 1000’li yıllara kadar,ortasında Mısır’dan getirilen Dikilitaş’ın bulunduğu Hipodrom’un yakınındaki bir sokak, erotik sahneler içeren pantomim gösterileri yapılan tiyatrolarıyla ünlenir. Günümüzde kullandığımız ‘porno’ sözcüğü adını bu sokaktan alır.
‘Pornai Sokağı’nın yerinde, günümüzde Asmalıçeşme Sokağı vardır.
Sözsüz oyuna dayalı bir gösteri türünü tarif eden ‘pantomim’ sözcüğünün doğuşu, doğanın efendisi ‘Pan’ ile ‘yansılayan’ anlamındaki ‘mimos’ sözcüklerinin bir araya gelişiyle olmuştur. Pantomim, bu iki sözcüğün evlenmesiyle ‘doğayı yansılayan’ anlamını taşır. Sinema, sessiz olduğu ilk yıllarda sırtını tamamen pantomim sanatına dayamıştır. Bu yıllarda akıllara ilk gelen, elbette Charlie Chaplin’in yarattığı ölümüz karakter Şarlo’dur. ‘Sesli sinema doğdu,sinemanın şiiri öldü’ diyen Charlie Chaplin 1928’de şunu söyler: ‘Sesli sinema mı? Nefret ediyorum! Sesli sinema dünyanın en eşsiz sanatını berbat etti. Yani pantomim sanatını. Sessizliğin o sonsuz güzelliğini bozdu.’
Charlie Chaplin’in ustası kimdir? Yanıtı sanatçının kendisi veriyor: ‘Annem olmasaydı böylesine bir pantomim sanatçısı olmazdım. O, gördüğüm en iyi pantomimciydi. Bütün gün camın önünde durur, yolda olup biteni izlerdi. Ve ben onu seyrederek, yalnız duyguları ellerimle yüzümle yansıtmayı değil, aynı zamanda insanları incelemeyi de öğrendim. İşte annemin bana öğretebildiği en değerli şey bu izleme,inceleme gücüydü.’
Osmanlı’da pantomin sanatının varlığından bizleri haberdar eden yazılardan biri de Samipaşazade Sezai’nin kaleminden çıkmıştır. Yazar, Haseki semtinde pantomim gösterisi yapan Paskal’ın cuma ve Pazar günleri yaptığı gösterilerden birini izler.
Seyirciler en çok sanatçının dilini çıkardığı sahneyi sevmektedir. O sahne geldiğinde salonda kahkaha tufanı yankılanır.
Paskal, kendisini izlemeye gelen Eftelya adlı kıza aşık olur. Oyun bitip evine dönerken elinde sevdiği kızın sahneye attığı çiçekler vardır. Eftelya iki hafta gösteriye gelmeyince bir kurt düşer sanatçının yüreğine. Çok geçmeden de Paskal’ı yıkan haber duyulur, sahnede gözlerinin içine baka baka gösteriler yaptığı genç kız evlenmiştir. Ve o Cuma Eftelya gösteriye kocasıyla gelir!
Samipaşazade Sezai, pantomim sanatçısının öyküsünün sonuna hüzünlü bir sahne koyar: ‘Ertesi sabah öğleden sonra kapısını kıracak gibi vuran ihtiyar Rum karısı hiçbir cevap alamayınca korku ve telaş ile mahalleden topladığı adamlarla kapıyı kırıp odaya girdiler. Odaya girer girmez herkes gülüşmeye başladı. Zira Paskal asılmış bir adam taklidi yaparak, o meşhur maharetiyle dilini çıkarmıştı!. Hayatında herkesi güldürdüğü halde ölümünde kimseyi ağlatmayan zavallı Paskal’ın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi gerçekti.’
Türkiye’de pantomim sanatının ustalarından biri de Oğuz Aral’dır. Karikatür sanatının ölümsüz ismi Aral, kurduğu ‘Sözsüz Oyun’ adlı tiyatroda 1960-64 yılları arasında pantomim gösterileriyle seyircilerin hayranlığını kazanır. Oğuz Aral’ın yarattığı, düşüncelerini ve duygularını bedeni ve yüz ifadesiyle anlatan konuşamayan çocuk karakteri olan Avanak Avni, sanatçının pantomim sanatına duyduğu sevginin çizgiye yansımasıdır.
Pantomimin ustalarından, ‘Türkiye’de en çok icra edilen sanat mimdir. Çünkü kimse konuşmuyor.’ Diyen Ulvi Arı, Pantomime Drama kitabında Erol Günaydın’ın bir anısına yer verir: ‘1958 yılında, Dormen Tiyatrosu’nda oynarken, Fransız pantomimci geldi. Sonra Altan Erbulak’la bana pantomimi gösterdi ve biz hepimiz lunaparkta bebekler olduk. O bize top atıyordu, biz düşüyorduk. Sonra Oğuz Aral’da katıldı bize.’
Pantomim sanatında üç usta: Altan Erbulak, Oğuz Aral ve Erol Günaydın … Düştüler hayat sahnesinden birbirleri ardına!