“Kuşlar güzel güzel cıvıldarken ve bir yaprak üzerinde kurt dolaşırken, sen dil araştırmalarına hemen ara ver. Bil ki kuş ve kurt çocuğa daha iyi ve daha çok şey öğretir. Sen sadece sus. ‘’
(Akt. Kanat,1948)
İnsan çevrenin bir öğesi olarak çevreyi etkiler hem de ondan etkilenir. Bu ilişki ne kadar iyi olursa dünyamızın geleceği de o kadar iyi olacaktır. Ancak dünya sorunlarının çözümünde bireysel çabalar yetersiz kalmaktadır. Kitleler halinde bu sorunlara çözüm üretmek gerekmektedir.
Bunun için bu kitlelerin bilinçlenmesi gerekmektedir. Bunun en etkili yolu ise; çevre eğitimleridir. Çevreye karşı duyarlı olma, çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin korunması ve çevre bilincinin tüm bireylere kazandırılması konusunda sorumluluklarının farkına varan gelişmiş ülkeler, bu konudaki ilk girişimlerini 70’li yıllarda yapmaya başlamışlardır. Yerel anlamda bu konuyla ilgili ekolojik okur-yazarlık, çevre eğitimi, permakültür vb. konularda ajans destekli projeler üretip eğitimcilerin, öğrencilerin eğitim almasını sağlayarak bu konuda bilinçlenme yoluna gidiyoruz. Son yıllarda Çevre Eğitimi, Freire’nin öncülüğünü yaptığı ekopedagoji ile eleştirel ve politik bir içerik kazanmaya başlamıştır. Bilindiği gibi ekopedagojinin temelini doğanın korunması, insanın doğa üzerindeki etkisi, medeniyetleşmenin doğa üzerindeki etkisi, medeniyetleşmenin ekolojik olarak ele alınması, ekolojinin ekonomi, sosyal ve kültürel yapı üzerindeki etkisi oluşturmaktadır. (Gronemeyer 1987;Kahn 2010)
Bu bağlamda Ekopedagoji’nin özünde; doğa, insan, kültür ve çeşitliliğe saygı, insanın hem kendi türüne hem de ekosistemin tüm öğelerine saygılı olma özellikleri yer almaktadır. Buradan yola çıkılarak ‘Ekopedagojik Programlar’ın merkezinde “daha da insan olmayı başarmak” felsefesi ön plandadır.(Gronemeyer, 1987 akt. Okur, 2012) Yaşadığımız çevrenin sürdürülebilir olması ve gelecek nesillere yaşanabilir bir miras olarak bırakabilmesi ekopedogojik yaklaşım temeline dayalı bir çevre eğitimi ile mümkün olacaktır.
Yapılan bir çalışmada, çevre eğitiminde ortak bir anlayış ve demokratik bir çıkışa dayalı iletişimsel bir eylem sürecinden yararlanarak eleştirel pedagojik yaklaşımın (ekopedagoji) klasik öğretim yaklaşımlarından farklı olduğu vurgulanmıştır. Çocukluk, çocukların doğaya ve birbirlerine karşı da dahil olmak üzere dünyaya karşı temel tutum geliştirebilecekleri ideal bir dönemdir. Çocuklar çevrelerini tanımaya başladıkça zihinlerinde farklı kavramlar geliştirirler. Sınıf dışında ya da doğal ortamda yapılan çalışmalarda kendileriyle çevreleri arasında bağ kurarlar ve bu bağ sayesinde her hareketlerinin çevrelerini etkilediği gerçeğini kavrarlar. Doğa çalışmaları; çocukların gelişimlerine yardım etmesi, onların hayata karşı tavırlarında değişiklikler meydana getirmesi, davranışlarını etkilemesi, ilgi alanlarını genişletmesi, onlara daha etkili düşünme yollarını öğretmesi, problem çözme yeteneklerini geliştirmesi açısından önemlidir. Doğal çevresi ile etkileşimi sırasında çocuk, fiziksel zihinsel ve duygusal katılım sağladığı gibi; kavramları ezbere değil, analize ve anlamaya dayalı olarak öğrenmektedir.
Çevre eğitiminin olmasını gerekli kılan diğer bir gelişme yaşam koşullarındaki değişikliklerdir. Bu sebeple okul öncesi eğitimi çocuklarda çevreyle ilgili tutum ve davranış geliştirmeleri açısından oldukça önemli ve gereklidir. Araştırmalar, çevre bilgisi ve çevreye yönelik tutumun okul öncesi dönemde şekillenmeye başladığını, okul öncesi dönemde kazandırılan çevre bilincinin ileriki yıllarda da çevreye karşı olumlu tutum geliştirmede önemli yeri olduğunu ifade etmektedir. Okul öncesi dönemdeki çocuklar doğayla iç içedir. Bu dönem çevre ile bağlantının kurulmasında ve çevreye yönelik olumlu düşüncelerin ve tutumların oluşmasında, çeşitli olanaklar sunmaktadır. Eğitim faaliyetleriyle, hem çocuklara hem de velilerine okul yönetimi tarafından çevreye yönelik olarak yararlı davranışlar kazandırılabilecektir. Okul öncesinde ekoloji eğitimi; çocukların doğal meraklarından yararlanılarak, onların çevrelerini ve doğayı gözlem yapma, araştırma ve tanımalarına, düşüncelerini açıklığa kavuşturmalarına, sorular sormalarına yardım eden çalışmalar olarak tanımlanabilir. Ayrıca çocuklar grup içinde işbirliği, yardımlaşma, paylaşma, sorumluluk alma gibi sosyal değerleri de kazanır.
Ülkemiz nüfusunun büyük bir bölümü kentlerde yaşamakta ve bu çocuklar, doğayla etkileşim açısından kırsal bölgelerdeki çocuklar kadar çok sayıda fırsatla karşılaşamamaktadırlar. Doğayla ilgili kavramları plastik oyuncaklar, çizgi film, belgesel, gazete, dergi, basın yayın araçlarından ve sınırlı alanlarda yer alan oyun parklarından öğrenilmektedir. Bu durum günümüz çocuklarında, çevre değer ve tutumlarının gelişmesinde bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Doğada bulunan materyaller karşımıza çıkan çok değerli bir fırsattır. Plastik ve pahalı ürünler almak yerine doğanın güzelliklerinden faydalanabiliriz. Deniz kenarına gittiğinizde çocuğunuzla kumsaldaki deniz kabuklarını toplayıp, sonbaharda beraber topladığınız meşe palamutları, ağaç kabukları yardımıyla faaliyetler gerçekleştirebilirsiniz.
Hem çocuğunuzla güzel ve kaliteli zaman geçirmiş, hem de doğal materyallerden faydalanmış olursunuz. Doğayı ve doğal oyunu çocuktan esirgemek ondan oksijeni esirgemek gibidir. Doğayla temas, çocuklar için beslenme ve uyku kadar önemliyse, çocukların doğaya erişimiyle ilgili olarak günümüzde yaşanan değişimlerin ciddiye alınması gerekir.
“Kirli çevre, insan ruhunu kirletir; kirli ruhlar, çevreyi kirletir.”
Aziz NESİN
Kaynak:Erken Çocukluk Eğitimi Mozaiği/editör:prof dr. Ebru aktan Acar