Tıpkı uyurken rüyasında gördüklerini anımsayamayan bir çocuk gibi önceden kalma bu hisleri ve aklıma çöreklenen imgeleri yakalamaya çalıştım. Yorgunlukla umuda yatılan her uyku arkasına gebe umutlar alır. Bazen hayatımızda hiç ama hiç görmediğimiz veyahut gidip görme ihtimalimiz bile olmayan şehirlerde yaşama isteğimiz ya da en azından sempatimiz buradan gelir. Şehirler, yüzler, yaşanmamış anılar yaşanan her şeyden nemalanır ve bir kasabanın tozlu yollarında bulur sizi.
Mesele o kadın ya da o kasaba meselesi değildi apaçık, sadece kendine duvar örmekte üstüne tanımayan ben defalarca kez kendime neden ben ve neden burası diye sorduktan sonra kaderle iş birliği yapmaya karar vermiştim. Hem başka şansım var mıydı ki? Cebinde tek bir kuruşu ve tek bir yazı tura hakkı olan bir adam ne yapabilirse onu yapacaktım. Hoş, yazı da turu da çıksa bahtım beni tek bir yere götürüyor gibiydi. Oysa talih oyunları bile oynamazdım. Bir kere bile cebimde göremezdi kimse milyonda bir ihtimal taşıyan kağıt parçalarını. Lakin milyonda bir ihtimal bile taşımayan ben, milyonda bir karşılaşabileceğim türden bir durumla karşı karşıyaydım ve hayatımın fırsatıyla belki de talihsizliğiyle burada yüzleşmek istiyordum. Talih demişken gülümsedim ve bunu sadece Tanrı görmüştü.
Otobüsten inmiştik çok şükür. Bir yere yetişecekseniz, hele yetiştiğiniz yere kaçta varmanız gerektiğini bilmiyorsunuz yollar da vakit de uzar. Otobüsün camları yollarla birleşir ve hızdan başınız döner çünkü o hızla düşünmeye çalışırsınız geçmişi, geleceği apar topar ve kaçarcasına…
Telefon numaramı nereden bulduğunu düşündüm uzun müddet, ne önemi vardı bilmiyorum ama hala bir yerlerde yaşadığımı duyumsayanların olması yaşama sebebimden bile güzeldi. Herkes önemsenmek ister bense hatırlanmak istiyordum. Gecenin bir vakti çalan o ses öfkemle birlikte saygımı da kazanmıştı çünkü saat kaç olursa olsun ıskalanmamıştım ve aranmaya değer bulunmuştum. Yıllar önce eski eşim bavulunu alıp çıktığında musibetlerin en büyüğüne yakalanacağımı düşünmüştüm. Hayatımdaki tek insan da kendini bir bavula sığdırıp gitmişti ve bir bavulluk yerim bile yoktu dünyada. Gitmekte öyle haklıydı ki sadece kapıyı açabildim. Bu hareketin tüm anlamlarını bilsem de o an için tek anlamı beni bırakmana yardım ediyorum olanıydı. O bavula yıllar sonra bile çok özendim. Şimdi ise adını bile bilet kesen memurdan duyduğumda fark ettiğim bir kasabaya gelmiş ve tarifsiz duyguların peşine düşmüştüm. Heyhat dedim biraz yüksek, biraz öfkeli bir şekilde. Kendi kendime aptal olduğumu söyledim defalarca lakin buradaydım ve aptalca da olsa devam etmek durumundaydım. Çünkü yazı da tura da aynı şeyi söylemişti: Kal!
Cep telefonunun çekmediğine şaşırmadığım bu kasabada eskileri bir anda önüne seren ankesörlü bir telefon vardı ve cebimden çıkardığım mendil parçasına yazılı olan numarayı okumaya çalıştım. 3’ün 5’e benzediği rakamlar talihimin talihsizlikle yer değiştirdiği hayatımı anımsattı yeniden bana. Zaten unutmamıştım ki. Başka 3 ve 5’ler aradım ayrıştırmak için fakat o bile tekti ve rastgele çevirdim aklıma en çok yatan numarayı. Evet çalıyordu ve sanki sevinmiştim. İki ya da üç kere çaldıktan sonra aynı kadının sesi onca zamandan sonra yeniden yankılandı zihnimde.
Belli belirsiz bir alo dedim, o ise gözünün saatte olduğundan bahsetti. Anlaşılan merak edilmiştim. Birkaç dakika konuştuktan sonra evini tarif etti bana. Muhtarlığın yanındaki kahvehaneden yardım alabileceğimi de eklemişti. Otobüsteki tüm garipliğe rağmen insanlar güleçti, bundan cesaret alarak yürürken kafamdaki sahneleri tekrar tekrar gözümün önüne getirmeye çalıştım. Önce kendinden emin bir şekilde ve kibarca merhaba diyecek ve kendimi tanıtacaktım sonrasında ise neden gelmeye ikna olduğumu söyleyecektim. Ya hayal ettiğim gibi olmazsa dedim kısık bir sesle, gerçi hiçbir zaman hayal edilen gibi de olmazdı zaten.
Kahvehanedeki ufak çaycı bana evi göstermeye razı olmuştu. Okulundan, kasabadan bahsettik ve daha patikadan döner dönmez hangi ev olduğunu anlamam zor olmamıştı. Biliyordum o eve giden yolun, Musa’nın asası gibi hayatımı ikiye ayıracağını ve geçmiş gelecek kavramlarını alt üst edeceğini…
Begüm ERCAN 17.01.2012/Salı