Bu sayımızdaki İş’te İnsan sayfalarımızda kaliteli inşaatlarıyla Ereğli’ye damgasını vurmuş Adakoğlu İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Selami Adakoğlu’nu daha yakından tanımak amacıyla keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Selami Bey sizi kısaca tanımak isteriz. Aslen Ereğlili misiniz?
4 Ağustos 1967 Ereğli doğumluyum. Annem ve babam aslen Devrek’li; babam 1964’lerde Gökçebey’in bir köyünden buraya işçi olarak çalışmaya gelmiş. Bir ablam bir kızkardeşim var. Ablam Düzce’de yaşıyor. Küçük kızkardeşim de burada yaşıyor. İlkokula başlayacağımız sene, eski adı ‘Yarma’ olan Elmatepe’de okul yoktu, öğrenciler Kışla veya Erdemir İlkokulu’nda okuyordu. Ben de Erdemir İlkokulu’nda eğitim hayatıma başladım. Hiç unutmam öğretmenim de Neriman Posbıyık’tı. 1,5 sene onun öğrencisi olduktan sonra Elmatepe’de okul açılınca o tarafta okumaya devam ettik. Oradan mezun olurken, öğretmenimizin tavsiyesiyle 1979’da TED Kolejinin sınavlarına girdik, kazandık. O zaman hazırlık sınıfında hep yabancı hocalarımız vardı. Çok disiplinliydiler ve tek kelime İngilizce bilmeden girdiğim okuldan iyi bir İngilizceyle ayrıldım. Daha sonra Kolej, Anadolu Lisesine çevrildi. 7 sene boyunca beraber okuduğumuz arkadaşlarımızla neredeyse 24 saatimizi beraber geçiriyorduk. Çok güzel arkadaşlıklar ve çok özel yıllardı.
Hala görüşüyor musunuz eski arkadaşlarınızla?
Yakın bir zamanda whatsapp grubu kurduk. Yazışıyoruz hatta 32 sene sonra önümüzdeki günlerde müsait olanlarla buluşmayı planlıyoruz. Ama yazışırken bile çok enteresan oluyor, bir anda yıllar öncesine; çocukluğumuza dönüp 40 senelik anıları yad ediyoruz. Okulda da kozmopolit bir yapı vardı; lojmanlarda büyüyen, babası annesi Erdemir’de memur, uzman çalışanlar da vardı ama bir taraftan bizim gibi işçi, esnaf çocukları da vardı. 1986 yılında mezun olduğum sene Kdz.Ereğli Ted Koleji Türkiye çapında derece yapmıştı yanlış hatırlamıyorsam. Türkiye’nin en güzel üniversitelerine gidildi.
Siz Üniversite eğitiminizi nerede aldınız?
İlk sene Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimini kazandım. Aslında güzel bir üniversite ve bölümdü, arkadaşlarla da güzel kaynaşmıştık ama daha iyi bir bölüm kazanırım diye düşünerek tekrar sınava girdim. O zamanlar İngilizce İktisatlar İngilizce İşletmeler çok modaydı, ben de 2. senem olduğu için puanım kesilmesine rağmen İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümünü kazandım. Biraz da İstanbul’un üniversite ortamını görmüş olurum diye düşünüp 1 senemi heba ettim ve İstanbul Üniversitesi’ne gittim. İngilizce hazırlık sınıfını da atladım. Ama İstanbul- Ankara üniversite ortamı gerçekten birbirinden çok farklıymış. Ankara daha sakin bir öğrenci kentiydi, İstanbul çok kozmopolit ve zor bir şehirdi benim için ama gitmiş oldum bir kere. 4 yıl orada okudum. Son sınıfta Ankara’ya dönme hayalim vardı. Hasbelkader Ziraat Bankası’nın Bankacılık Okulu’nun broşürünü gördüm. Sınavlarına girdim, kazandım. 90’lı yıllardı; Ziraat Bankası, Turgut Özal tarafından Amerika’dan getirtilen Coşkun Ulusoy’a emanet edilmişti. O zamanlar çok hantal bir bankaydı Ziraat, o da her türlü yetkiye sahip olmuştu, böyle güzel bir Bankacılık Okulu’yla İngilizce bilen, ufku açık genç yöneticiler yetiştirmek istemişti. Okul her sene 70-80 kişi alırdı ve Yenimahalle Varlık’ta güzel eğitim verilirdi, hakikaten Türkiye’nin en iyi hocalarından eğitim aldık. Maaş da veriyorlardı, mezun olunca uzman oluyordunuz. Böylece iş hayatıma Ziraat Bankası’ nda uzman personel olarak başladım.
4- 5 sene orada çalıştım. Sonra askerlik mevzusu gündeme gelince kısa dönem deniz er olarak askerlik yapmak için İzmir’e gittim. 1994-1995 seneleriydi. 25 gün İzmir’de askerlik yaptıktan sonra yemin töreninde bilgisayardan çekilen kurada Kdz.Bölge Komutanlığı, Karadeniz Ereğli Astsubay Orduevi çıktı. Hiç torpilim de yoktu ama herhalde rahmetli annemin duaları etkili oldu. Ziraat Bankası’nda rahat bir ortamda çalıştım, buraya askere gelince de o rahatlık devam etti ve askerliği bitirdik. O sırada Elmatepe mahallesindeki evimizi satmıştık. Babam ticaret yapmak istiyordu. Aslında bende de ticaret hevesi vardı çünkü daha öğrenciyken İstanbul’da bir arkadaşımın vesilesiyle ticaret hayatına girmiştim. Aksaray’dan ihracat fazlası tişört- eşofman alıp yurtta satar, iyi de para kazanırdık… Sonra Ziraat Bankası’nda Genel Müdürlük’te çalışırken ve önümde ciddi bir kariyer imkanı varken tayinimi Ereğli’ye istedim. Kendi işimizi kurma aşamasına kadar ikilem yaşadık tabii ki, bu işlere girelim mi girmeyelim mi diye… Elmatepe’deki satılan evin geliriyle ya iki tane ev alma ya da onu sermaye yapıp ticarete atılma seçenekleri önümüzde duruyordu. Bununla Kepez’de bir arsa alıp, en azından yapamazsak da orada otururuz düşüncesi doğdu bizde. Ben de bir taraftan Kdz.Ereğli Ziraat Bankası merkez şubede çalışırken bir taraftan da babamla ticaret işlerine yavaş yavaş ısınmaya başladım. 2-2,5 sene burada devam ettikten sonra bir de özel bankada çalışmak istedim. Bu memlekette çok bankalar geldi geçti ama o zamanlar bir de Toprak Bank diye bir banka vardı. Dış İşlemler biriminde çalışmaya başladım ve bir anda Erdemir’in 3-4 milyon dolarlık işlemleriyle baş başa kaldım. Oradan özelleşme döneminde olan EtiBank’a geçtim. EtiBank’ta da 3 sene çalıştım bir yandan da İnşaat işleri devam ediyor. 2001 yılında artık bir ayrım noktasına geldim. Bankada çalıştığım dönemde takip ederek 2-3 inşaat bitirdik ama tam anlamıyla bu sektöre girmem 2001’de oldu ve işimiz tamamen bu oldu.
İyi bir bankacılık kariyeri sizi beklerken inşaat sektörüne kaymanızın asıl sebebi neydi?
İnşaat sektöründe çekirdekten yetişmedik belki ama babam da ben de çok sevdik bu işi. Tamamen sıfırdan somut bir proje yaratıyor, temelinden çatısına kadar emeğinizin olduğu bir eser ortaya çıkarıyorsunuz. İyi ya da kötü; bu eser bir şekilde sizi temsil eden, sizin karakterinizi yansıtan birşey oluyor. O da güzel çıkarsa bu, mutluluk verici bir olay…
Sizin projelerinizde sahip olduğunuz farkı yaratan en büyük etken nedir?
Burada adını anmakta fayda vardır; Yüksek Mimar Zeynep Özdil 3. inşaatımızda kendisiyle çalıştık, zaten mesleğinde çok yetenekli bir insandı ve yaptığı projelere ruh katıyordu. Geniş pencereler, büyük antreler vardı. Biz antreleri çok gereksiz görürdük mesela ama kendisi ufkumuzu açtı diyebilirim. Onun sayesinde inşaatları daha da sevdik. Kullanımdan insanlar memnun kalınca biz de işimize daha çok sarıldık.
İnşaat yapmak zor bir iş mi?
Hakikaten kolay bir iş değil, yemek yapmak gibi bir çok içeriği bir araya getiriyorsunuz. Nasıl severek yemek yapınca o yemek daha bir lezzetli olur. Biz de severek işimizi yapınca daha güzel bir sonuç ortaya çıktığını deneyimledik.
Bugüne kadar kaç daire yaptınız?
Genelde Kepez ağırlıklı 1500’e yakın daire yapmışız. Biz Kepez’e ilk başladığımızda doğru düzgün müteahhit yoktu oralarda. Daha sonra yavaş yavaş diğer taraflara da kaymaya başladık.
İktisat mezunu olmanızın da işlerinizin başarılı olmasına etkisi olmuş mudur?
Birçok faktör var bir inşaatın ortaya çıkması için. Pazarlama, finansman, imalat, tasarım boyutları hepsi ayrı bir olay bunların. Tüm bu etmenleri doğru bir şekilde bir arada tutmak önemli. Ancak finansman boyutu da tabii ki işin önemli ve dikkat edilmesi gereken bir faktörü. Tüm bunları severek yapmak dediğim gibi en önemlisi.
Ne zaman evlendiniz? Çocuklarınız var mı?
1996 yılının Eylül ayında Nurgül Hanım ile evlendim. Selin isimli bir kızım var. O da Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıfta okuyor.
Sivil Toplum Kuruluşlarında da görev alıyorsunuz bildiğimiz kadarıyla.
Kdz.Ereğli Belediyespor’un yönetimindeyiz. Şu anda yönetimde olmasam da bir dönem MÜSİAD yönetimindeydim. Eskisi kadar yoğun olmasa da MÜSİAD devam ediyor. Üye ol veya olma, oradaki faaliyetlere katılmak insanın çok ufkunu açıyor bence.
Boş vakitlerinizde neler yaparsınız?
Şu anda işlerin yoğunluğundan çok vakit bulamasam da okumayı seviyorum. Bunun dışında farklı yerleri gezmeyi görmeyi çok seviyorum. En son Avustralya’dan Küba’ya kadar gitme durumumuz oldu. Mesleki anlamda yabancı dili çok fazla kullanma şansım olmasa da oralara gidince İngilizce konuşma şansını yakalayabiliyorum. Değişik yerler görmeye özen göstermeye çalışıyorum.
Gittiğiniz yerleri mesleğiniz açısından da inceleme fırsatı buluyor musunuz?
Evet örneğin Sydney bizim Boğaziçi’ne benziyor ama o dokuyu o kadar güzel korumuşlar ki; baktığınız zaman kıyıdaki ağaçların içinde gözünüze çok batmayan evleri seçebiliyorsunuz. Gözünüzü tırmalamayan sanat eseri gibi bir yapılaşma var. Bizdeki gibi her yer beton değil.
Ereğli’nin eski resimlerinde sahilden bakınca yeşillik görünüyordu, şimdi bunun tam tersi bir durum mevcut. Ereğli’nin yapılaşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Köylerden kente ciddi anlamda göç oldu. Rant odaklı gelişigüzel evlerin yapıldığı aşikar. Belediye anlamında bilinçli bir politika uygulandı ve izlendi mı bu konuyla ilgili? Hayır. Örneğin Kepez açısından düşünürsek, ciddi bir yapılaşma oldu ama bir çarşısı olmalıydı bunlar olurken. Burada Sivil Toplum Kuruluşlarının da etkisi olmalıydı ve Belediye’ye çok görevler düşüyordu. Kdz.Ereğli deniziyle doğasıyla hakikaten çok güzel bir yer ama yapılaşma anlamında ciddi eksiklikler olduğunu düşünüyorum. İnşallah bundan sonra daha güzel şeyler olur.
Son olarak dergimizle ilgili görüşlerinizi de alabilir miyiz?
Derginiz içerik anlamında çok dolu bir dergi. Ereğli’de eski yaşayanları anlattığınız bölümleri bir solukta okuyoruz. Ereğli’nin değerlerini ve Ereğli’ye değer katanları yaşattığınız için ben de size teşekkür ediyorum.
Biz de Sayın Selami Adakoğlu’na bizlere vakit ayırdığı için teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.