Ülkemizin yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından biri olan ‘Cumhuriyet Kadını’ Halet Çambel aynı zamanda Türkiye’den Olimpiyatlara katılan ilk iki Kadın Sporcudan birisidir. Dedesi Osmanlı İmparatorluğu’nda çeşitli nazırlıklarda ve elçiliklerde bulunan ve Sadrazamlık yapan İbrahim Hakkı Paşa, babası Prusya Askerî Akademisi’ni bitirip Cumhuriyet döneminde uzun seneler milletvekilliği yapmış, Türk Tarih Kurumu’nun kurucularından Hasan Cemil Çambel idi. 26 Ağustos 1916’da babasının ataşe olarak görev yaptığı Berlin’de dünyaya gelmişti.
Arrnavutköy Kız Koleji’nde okurken, o dönem Beşiktaş Kulübü’nde de görev yapan, Çarlık Rusya’sından gelen eskrim hocası Alexander Nadolsky’nin izinde, arkadaşı Suat Fetgeri Aşeni ile birlikte eskrimde ilerlemeye karar vermiş. Üniversite okuduğu Sorbonne’a gittiğinde de bu seçimin peşini bırakmamış. Atatürk’ün isteğiyle o dönem Türk kadınlarının da Olimpiyata gitmesine karar verilmiş ve Çambel de Fetgeri ile birlikte oyunlara gönderilmiş. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları, Avrupa için bir utanç vesikası olmayı sürdürüyor. Günümüzde her ülkenin aslında ilk günden karşı durduğunu belirttiği Nazi ideolojisi, o dönemde olimpiyat sahnesinde kendine büyük bir yer bulmuştu ve nefretle beslenen bütün bu akıma, en azından Berlin Olimpiyat Stadı’nda muhalefet eden pek kimse yoktu. ABD’li siyahi atlet Jesse Owens, Hitler’in gözü önünde madalyalar kazanmış, 1936 Berlin’in en büyük sportif simgesine dönüşmüştü. Hitler’in çöküşüne daha çok vardı ama geriye dönüp bakınca ilk işaret fişeklerini çakan isimlerden biri Owens olmuştu. İşte böyle bir ortamda tarihin doğru tarafında kalan başka sporcular da vardı. Suat Fetgeri ile birlikte Olimpiyat Oyunlarında Türkiye’yi temsil eden ilk kadın sporcu olan Halet Çambel, bu ırkçı ideolojinin ne ifade ettiğinin farkındaydı. 1916 Berlin doğumluydu ve küçüklüğünde geldiği Türkiye’de birçok Yahudi komşusu olan köklü bir ailenin kızı olarak büyümüştü. Hitler’in başa geçer geçmez Yahudilere neler yaptığını iyi biliyordu. Bu yüzden de bir mihmandardan gelen “Sizi Hitler ile tanıştıralım” teklifini reddetmişti. Bir röportajında o diyaloğu şöyle anlatacaktı: “Biz dedik ki ‘Hayır, biz Hitler’le tanışmayız ve elini sıkmayız; çünkü eğer devletimiz göndermeseydi, biz zaten gelmezdik. İstemiyoruz!’ O iş öyle bitti. Sonra Jesse Owens isimli bir koşucu kazandı atletizm yarışmasını. Tabii o ari ırk teorileri falan hepsi battı. Kıyametler koptu.”
Elbette bu başarı, Halet Çambel için sadece bir başlangıçtı. Lisede, Sanat Tarihi öğretmeninin İstanbul’un tarihi ve arkeolojik alanlarına düzenlediği geziler Halet Çambel’in arkeolojiye ilgi duymasını sağlamıştır. Kazı başkanının Kurt Bittel olduğu, “Boğazköy Kazısı” yaşadığı ilk kazı deneyimidir. Sorbonne Üniversitesi’nde aldığı Arkeoloji eğitimi sırasında Hititçe ve Eski İbraniceyi öğrendi. Daha sonra Fransa’daki başka okullarda eğitimine devam etmiş ve İkinci Dünya Savaşı’nda ise yeniden Türkiye’ye dönmüştü. 1940’ta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Prof. H. Th. Bossert’in asistanı olmuş ve aynı yıl, Nazım Hikmet ile de beraber şiirler yazan, bir dönem aynı hapishaneyi paylaşan ve daha sonra ‘Ağa Han Ödüllü İlk Türk Mimar’ olacak olan Nail Çakırhan’la evlenmişti.
Nazım Hikmet; Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim başlıklı otobiyografik romanında hapishane koridorlarında hakkını arayan, aşık olduğu adamla görüşmek isteyen Çambel’den şöyle bahsetmişti: “Bağıran, genç ve güzelliği tuhaf bir kadın. Babası mebus. Kocası komünist. Koyu esmer bir oğlandır…”
1944 yılında doktora derecesini alan Halet Çambel, 1946 yılında arkeoloji dünyasında yankı uyandıran Karatepe’nin keşfine kadar Prof. Dr. Bossert’le birlikte Anadolu’da birçok araştırma gezisine katılmıştır. O yıllarda Çambel, hayatını adayacağı mesleki dönüm noktasına varmış, hocası Bossert ile Karatepe-Aslantaş’ı bulmuştu. Bölgede yıllar boyu yapacağı kazıların başlangıcı böylece gerçekleşmişti. Bilim dünyası tarafından “Hitit hiyerogliflerinin çözüldüğü yer” olarak tanınan Karatepe-Aslantaş Höyüğü, yıllar içerisinde arkeoloji tarihimizin en ünlü kazılarından birine dönüştü.
Çambel, mimar eşi Çakırhan’ın da yardımıyla bu eşsiz bölgeyi korumuş, Türkiye’nin kendi türündeki ‘İlk Açık Hava Müzesi’nin burada yapılmasına da önayak olmuştu. 1960 yılında “Profesör” olan Halet Çambel 1984 yılında emekli olmasına rağmen Karatepe’deki ve Ergani-Çayönü’ndeki çalışmalarına, Karatepe Açık Hava Müzesi ve Milli Park Geliştirme Projelerine devam etmiştir. Çok sayıda yayını ve ödülü bulunan Halet Çambel birçok uluslararası akademi ve meslek kuruluşunda yer almıştır.
Karatepe’deki çalışmaları sadece arkeolojiyle sınırlı kalmamıştı, Gökhan Tan’ın ifadesiyle bugünlere ilham veren bir korumacı tavırla şunu da yapmıştı: “1960’ların sonunda Ceyhan üzerine yapılması planlanan Aslantaş Barajı, Karatepe ören yerini baraj gölü içerisinde küçük bir ada haline getiriyordu. Çambel bir yıl boyunca barajın tüm mühendislik planlarını inceledi. DSİ yöneticilerine, barajın kültür varlıkları üzerindeki yanlışlarını ortaya koyan bir rapor sundu. Ve baraj kotunun, Karatepe’yi tehdit etmeyecek şekilde düşürülmesini sağladı.
Çambel bugün Hasankeyf’te, Allianoi’de, Zeugma’da yapılan yanlışı 40 yıl önce – den görmüş ve engelleyebilmişti.” Bunun yanında bölgede sadece kazılarla ilgilenmemiş, çevre köylerde büyük bir okuma yazma seferberliği başlatmış, yöredeki kilimciliği geliştirmiş, bugün Karatepe Kilimlerinin meşhur olması Çambel sayesindedir-, bölgeye Yaşar Kemal’den Aşık Veysel’ e birçok aydını çekmiş ve köylüler için “Halet Hoca” olmaktan çok “Halet Abla” olmuş.
Haluk Uygur’un 2005 yılında gerçekleştirdiği ve ‘Altın Şehir Adana’ Dergisinde yer alan röportajında Halet Çambel kazı günlerinden şu şekilde bahseder: “Para pul yok dedim ya… Sadece köylüde değil bizde de yok. Kazı için ayrılan ödenekler yeterli değil. Yani ellerimizle kazıyorduk tabiri tam yerine oturuyor. Kazıda kullandığımız köylüler bize para gelirse bir şeyler alıyor yoksa bedava çalışıyor. Bazen de bir şarkı ile ödeşiyoruz.” “Emek şarkı ile nasıl ödenilir?” şeklindeki kafa karışıklığımı hocaya sorduğumda hatırladığım kadarıyla şöyle cevaplamıştı: “Biz Nail ile buraya yerleşince tanıdığımız olan birçok sanatçı da bizi ziyarete geldi. Kimisi farklı bir yerde tatil için, idare ile arası bozuk olanlar da bir müddet ortadan kaybolmak için. Ruhi Su, Füreya (Böylelikle şöminenin başındaki seramiklerin sırrını öğrenmiştim), Aşık Veysel, Pertev Naili Boratav, Semiha Berk – soy ve kızı Zeliha Berksoy (önemli opera sanatçıları). Zeliha öyle güzel şarkılar söylerdi ki, köylüler Zeliha bize şarkı söylesin biz bedava çalışalım teklifinde bulunurlardı.”
Parçaları toplamak, birleştirmek, bir bütün haline getirmek gerçekten de hep Çambel’in hayatında önemli olmuş. Berlin’den Karatepe’ye, Paris’ten Arnavutköy’e uzanan hayat yolculuğunda bu disiplin ve düzen onu hep farklı bir noktaya yükseltmiş. Belki de bu yüzden, ömrünün sonu gelmişken, kendisine başarılarının sırrını soran bir BBC muhabirine şöyle diyecekti: “Çalışmak, çalış – mak, çalışmak…”
Öğrencilerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın şu ifadesi bunu belki de en iyi şekilde anlatıyor: “Türkiye arkeolojisinde birçok kavramı ilk kez o dile getirdi. Ama o kadar mütevazıydı ki öğrenciliğimizde onu sıradan biri sanırdık.” Mütevaziliği aileden gelen bir ahlak anlayışı olacak ki; Çambel’in bir röportajında bahsettiği özel bir anı şu şekildedir: 1936 Berlin’den kısa süre sonra bir gün Atatürk ile Hasan Cemil Çambel sohbete dalarlar. Atatürk, bir yerde “Bu sene de kızlarımız Olimpiyat’a gitti” der. Karşısında oturan adamın Halet Çambel’in babası olduğunu bilmemektedir. Hasan Cemil Bey, Paşa’yı düzeltmemek ve böbürlenmemek adına bir şeyi dememeyi seçer, dinlemeye devam eder…
Alçakgönüllülük, çalışkanlık, ulusal ve geleneksel değerlere bağlılık, öncülük onu tanımlayan değerlerden sadece birkaçı. Ama önemli bir özelliği de; daha hayatının başında 20 yaşındayken kime ‘Hayır’ diyeceğini bilmesiydi!
2014’te hayata gözlerini yumduğunda The Telegraph’tan BBC’ye, Le Figaro’dan başka mecralara kadar birçok evrensel yayın organı ondan ‘Öncü’ etiketiyle bahsedecek, oyunlara katılan ilk Müslüman kadın atletlerden olmasının yanı sıra Hitler’i reddetmesini de sayfalarına taşıyacaktı.