Bu faydalı ve keyifli röportajda çocukluğu Kdz.Ereğli’de geçmiş Mindfulness eğitmeni Erhan Ali Yılmaz’dan aradığımız tüm cevaplara ulaştık. Keyifli okumalar dileriz…
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1979 yılının Aralık ayında İskenderun’da doğdum. Babam asker kökenli olduğu için ömrüm yollarda geçti diyebilirim. 2 yaşına kadar İskenderun’da, 8 yaşına kadar İstanbul’da yaşadım ve 8 yaşından 16 yaşına kadar Kdz.Ereğli’de çocukluk ve ilk gençlik dönemim geçti. Ereğli’yle kesişmem İlkokul 3. Sınıfta Üsem İlkokuluna başlamamla gerçekleşti. Ardından Kdz.Ereğli Anadolu Lisesine devam ettim. Ereğli insanının kanıma girmesiyle ömrüm boyunca taşıyacağım bir Ereğlililik edindim diyebilirim. Sonrasında babamın memleketi olan Fethiye’ye, tayini sebebiyle yerleştik. Daha sonra İstanbul’ a İngilizce İşletme okumak için gittim ancak çok sevmedim. Reklamcılık sektörüne girdim ve reklamcılık beni İstanbul’ dan Miami’ ye götürdü. Tekrar İstanbul’ a getirdi. Oradan Stockolm’ e, sonra Letonya’ya, Riga’ya gittim. Bu sayede farklı ülkeleri görme şansı yakaladım. Reklam yazarı olarak girdiğim iş hayatında Executive Creative Direktör olarak ilerledim.
Mindfulness ile tanışmanız nasıl gerçekleşti?
İstanbul’da büyük bir reklam ajansında Genel Müdürlük / Yaratıcı Yönetmenlik yaparken önemli bir sağlık sorunu yaşadım. Geçirdiğim operasyon sonucu boynuma platin takıldı. Doktorum bu genç yaşta böyle bir hastalık geçirmemin aşırı stresli iş hayatımdan kaynaklandığını ve bir an önce stresi engelleyen yöntemler bulmam gerektiğini söyledi. Mindfulness konusu ile tanışmam bu sayede oldu. şimi bırakmadım ama stresle nasıl başa çıkarım sorusunun çözümü ile ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Dünyada bu konuda yapılan çalışmaları inceledim, verilen kursları deneme şansım oldu. Hayatıma bu konuyu yavaş yavaş adapte etmem 3-4 ay gibi bir zamanımı aldı. Bu süre sonunda faydalarını görmeye başladım. Ben hayatımın o dönemine kadar stresimi sigarayla yönetmeye çalışıyordum ve günde 2 paket içiyordum. Bırakmayı denemiş ama başaramamıştım. Mindfulness çalışmalarına başladıktan 2 ay sonra sigarayı rahatça bırakabildim. Bunun dışında 8 kilo gibi bir fazlalığım vardı. Zamanla kötü beslenmeyi iyi beslenmeye çevirdim. Spora başladım. Hayatımı tam olarak iyi yönde değiştirince egzersizleri arkadaşlarıma yaptırmaya başladım, ajansımda yaptırmaya başladım. Bu şekilde 3-4 yıl geçti. Reklamcılık devam ederken bu konuda İstanbul’da ufak bir atölye çalışması açtık. Sonra bunu başka bir atölye çalışması takip etti. Talepler artarak devam etti. Sonunda kendimi eğitimcilik yaparken buldum ve son iki buçuk senede 5000 insana eğitim verdim. Son bir sene içerisinde de İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Antalya, Barcelona, Prag, Kiev, Bratislava, Viyana, İran’da Mindfulness eğitimi yapma şansım oldu. Bakalım hayat daha neler getirecek, merakla izliyorum:)
Mindfulness’ı nasıl tanımlayabilirsiniz?
Mindfulness kavramının Türkçe’ye çevrilme eforları var ancak bana göre bu biraz ‘iphone’u Türkçeye çevirmeye benziyor. Yani birebir çevrilmeye çalışılınca tam anlaşılmıyor. Bilinçli Farkındalık diye bir Türkçe kavram olsaydı, ‘bu oymuş’ derdik. Ama bu şekilde kimsede ampül yanmıyor. O yüzden Türkçe kavramını kullanmamaya gayret ediyorum ki insanlar kavram kargaşası yaşamasın. Mindfulness kelimesi de aslında bir çeviri, çünkü özü 2500 yıl öncesine dayanan ve Tibet’te yapılan egzersizler ve bazı kavramların üzerine inşa edilmiş bir yolculuk bu. Özünde ise; bir insanın içinde dışında olup biteni yargılayıcı değil meraklı gözlerle objektif bir şekilde izliyor olabilme becerisi demektir. Ondan sonra kendi hayatında ve etrafındaki insanlara davranış olarak daha şevkatli, daha merhametli, daha sevgi dolu olabilmek için bir yolculuğa çıkması demektir. Bu kavramın hayatta uygulanışı da bu şekildedir.
Biz bireysel olarak bunu gerçekleştirebiliriz. Ancak toplumun genelinin aynı farkındalık içinde olabilmesi durumunda dünya bambaşka bir yer olurdu ancak ne yazık ki böyle bir durum söz konusu değil.
Kesinlikle öyle ve aslında insanların artık buna doğru bir eğilimi var. Çok bariz olan bir gerçeği uygulamama eğilimi var. Mesela sağlıklı beslenme veya spor yapma çok bariz, gerekli ve vücuda iyi gelen şeyler ama insanların belki de %90’ı uygulamıyor. Ya da yapmamız gereken herhangi bir işi ertelemek, o işin kendi kendine yapılmasını sağlamaz ancak insanlar sürekli erteleme eğilimindelerdir. Özetle tıpkı diğer konular gibi aslında bu da çok net. İyi bir hayat yaşamak için dikkat etmemiz gereken şeyler belli. İnsan psikolojisinde standartı seçmek gibi bir gerçek var. Örneğin İllinois ve Chicago’da 2 tane araba sigortası yapıyorlar. Chicago Belediyesi diyor ki; standart paket daha ucuz ve kazalardaki bazı durumları kapsamıyor. Illınois’ deki standart paket ise daha pahalı ve kazalardaki bazı durumları kapsıyor. İki eyalette de bunların dışında daha ucuz veya pahalı paketler de var. Ama enteresan olan şey şu; İllinois’ te de Chicago’da da vatandaşlar standart paketleri alıyorlar. Standarda yaklaşmak nedense insanlara daha iyi geliyor. Arabalarda da aynı durum geçerli. Herhangi bir araba firması yeni bir arabayı piyasaya sürdüğü zaman tüm reklamlarda belli bir renkle çıkıyor. Yapılan araştırmalarda insanların yeni arabalarında, istedikleri rengi seçmekte özgür olmalarına rağmen gidip reklamlardaki rengi seçtikleri sonucuna ulaşılmış. İnsanların standarta meyili var. Diyetlerde bu konu neden çalışmıyor biliyor musunuz? İnsan kendini diyete sokuyor, 1 ay, 5 ay vs. sağlıklı besleniyor ve kilo veriyor. Sonra standart moduna geri dönüyor ve tekrar kilo alıyor. Burada yapabileceğin şey sağlıklı beslenmeyi senin standardın haline getirmektir. İşte o zaman büyük değişim gerçekleşiyor. Aksi takdirde her zaman eski haline geri dönersin. Koşmak, yürümek, spor yapmak, sigarayı bırakmak, bunların hepsini belirli süreli amacınız haline getirmek yerine standardınız haline getirmek gerekir. Söyleyebileceğim şudur: Standardı değişen insanın hayatı değişir.
Okurlarımız için evde yapabilecekleri bir mindfulness egzersizi anlatabilir misiniz?
Tabii ki. Aslında denerlerse ne kadar basit olduğunu görecekler. Rahat bir sandalyeye oturup önce ellerimizi dizlerimizin üzerine koyalım. Birkaç derin nefes alıyoruz. Ve yavaşça gözlerini kapat. Dikkatini nefes alış verişine yönlendir. Fiziksel bir hareket var. Göğsünde yükseliş alçalış var. Göğüs kafesindeki bu hareketi yakala ve takip et. Nefes gelsin, gitsin, gelsin, gitsin… Nesefesini takip etme ve nefesini yönlendirme aynı şey değil. Sen sadece bırak ve izle. Nasıl nefes alıp veriyorsun müdahele etmeden yalnızca gözlemleme yap. İzlemeye devam et. Şimdi dikkatini nefesine de verme. Artık nefes alıp verişini düşünme. Hiç efor harcamadan biraz burada kal. Gözlerini açmadan devam et. Dikkatin nereye gidiyorsa sen sadece gözlemle. Bir yere odaklanmaya çalışma ve her şeyi bırak. Sadece nefes alıp vermeyi unutma yeter… Şimdi yavaş yavaş dikkatini vücuduna getir. Ayaklarının yere bastığı noktaya getir. Dikkatini ellerinin dizlerine yaptığı basınca getir. Ve hazır olduğun zaman yavaş yavaş gözlerini aç. Şimdi bir soru soracağım. Bu egzersizi yaparken aklından bazı düşünceler geçti mi? Gelip gelen düşünceleri gördün. O düşünceyi kim gördü, o düşünceyi kim düşündü? Bir düşünceyi gören sen var, bir de düşünceyi düşünen sen var. Şimdi, gören sen, bazen dikkatini düşünceye değil vücuduna veriyor. O sırada düşünce falan yok oluyor. Odağını zihne getirirse düşünceler onu sürükleyebiliyor. Ama vücuduna geri getirebilirse düşünceler tarafından sürüklenme duruyor. Dikkatini düşünceden sıyırıp nefesine odaklarsa zihinsel ses azalıyor. İlk öğrettiğimiz şeylerden biri şudur: İki çeşit zihin var. Biri düşünen, diğeri gözlemleyen. İnsanlar genelde bunun bir tane olduğunu; sadece düşünen zihin olduğunu zannediyorlar. Dolayısıyla düşünen zihin bir şeyler söylüyorsa kendinin o konuda herhangi bir iradesinin olmadığını düşünüyor. Ama aslında gözlemci zihin ve düşünen zihin olarak iki ayrı kavramın bulunduğunu fark edince o zaman kişi kafasından geçen düşünceye dikkatini vermek ya da vermemek arasında bir seçim yapabiliyor. Örnek vermek gerekirse; dikkatini önündeki mis gibi sahanda yumurtaya verdiğin zaman; onun kokusuna verdiğin zaman, ya da çocuğunun sana gülümsemesine dikkatini verdiğin zaman, ya da güzel bir Ereğli manzarasına verdiğin zaman başka bir moda giriyorsun.
Aklından geçen düşünceye dikkatini verip de o endişeyle o kaygıyla savrulduğun zaman yine önünde o yemek var, yine karşında o gülümseme veya o güzel manzara var ama sen bambaşka bir moddasın. Ve dikkatini verdiğin yer, çoğu insanın kader zannetiği şey; bu bir seçim. Elektrik aç kapa düğmesi gibi bulunduğumuz an’ı doğru şekilde yaşamayı seçersek mutlu olabiliriz. Yani ben kafamdaki endişelere zaman harcayıp yarım saatimi çöpe atayım dersen bu bir seçimdir veya ben şu an dikkatimi sevdiğim insana vereyim, yediğim yemeğin tadını çıkarayım dersen bu da bir seçimdir. Sürüklenmenin aslında engellenebilir bir şey olduğunu anladıktan sonra insanların hayatı bir daha eskisi gibi olmuyor.
Örnekleriniz çok aydınlatıcı. Okurlarımız için daha farklı şekilde nasıl örnekleyebilirsiniz?
Bir gemi düşünün. Boğazdan geçiyor gemi. Sonra bir akıntıya kapılıyor ve istikametinden sapmaya başlıyor. Orada kaptan derse ki; yapacak bir şey yok. Öylece akıntıda sürüklenip yanlış yöne doğru gider. Ancak kaptanın kullanacağı bir araç var. Kaptan derse ki; bu bir kader değil, hemen çapayı kullanıp geminin sürüklenmesini durdurabilirim. Biz durabiliriz, savrulmak zorunda değiliz. Kaptan çapayı attıktan ve gemiyi durdurduktan sonra tekrar rotasına doğru yönelebilir. Bu yazıyı okuyan insanlar da zihni düşüncelerde savrulmaya başladığında ilk yapacakları şey; gemilerinin akıntıya kapıldığının farkına varmak. Ondan sonra bunun kader olmadığını bilip dikkatlerini vücutlarına getirecekler ve nefes alıp verme hareketlerini nerede rahat takip edebiliyorlar buna bakacaklar. Burun deliklerinde mi, boğazlarında mı, diyaframda mı, göğüs kafesinde mi kendilerini şöyle bir tarayacaklar. O sırada nereden nefeslerini takip edebiliyorlarsa dikkatlerini yavaşça oraya getirip nefeslerine odaklanacaklar. Bunu takip etmeye başladıktan sonra 10-15 saniye içerisinde zihnin akıntıya kapılması duracak, sakinleşecek ve kendilerine gelecekler. Denemesi bedava.
Mindfulness neden son yıllarda bu kadar popüler oldu?
Bunun yaygınlaşmasının en büyük sebebi, insanlar birkaç kez denedikten sonra deneyimlerinin karşılığını alıyorlar, rahatlayıp odaklanabiliyorlar. Bu farkındalığı anlayabiliyorlar. Çünkü uygulaması çok kolay.
Peki mindfulness egzersizlerini ne sıklıkta yapmamız gerekiyor?
Ben bu soruya sana başka bir soruyla cevap vereyim. Daha ne kadar dişlerini fırçalayacaksın?
Tabii ki ömrüm boyunca.
Peki neden sürekli dişlerini fırçalayacaksın?
Ağız sağlığı ve kalitesi için.
Peki dişlerin senin için ne kadar önemli. Peki beynin senin için ne kadar önemli? Yani dişlerinden daha önemli beyninin sağlığı.-tabi toplumda dişinin sağlığını beyninin sağlığından daha önemli olduğunu düşünen insanlar da olabilir☺- ama en azından beynini dişleri kadar önemseyen okuyucularımız için şöyle bir metafor sunayım. Bu egzersiz, günlük hayatta bir dakika bile boşluk vermeyen insanların beyinlerini, zihinlerini dinlendirmek ve bakım yapmak açısından bilimsel anlamda çok işe yarayan bir metod. Neden her gün yapmamız lazım? Çünkü eskiden böyle değildi belki ama günümüzde zihinlerimiz çok fazla uyarana, strese maruz kalıyor. Her gün bakım yapacağız ki zihin sağlığı kalitemiz belli bir standartta kalsın. Vücudumuz sağlam ama kafa Alzheimer olmuş bir işe yaramaz. Ya da yoğun stres yüzünden gece uyku uyuyamıyoruz ve hayat kalitemiz çok düşüyor. Bu yüzden her gün 2 veya 5 dakika egzersiz yapacağız.
Biz büyük şehirde yaşamıyoruz ama genelde burada bile yaptıkları işlerden mutsuz çoğu arkadaşımızın bir Ege köyüne yerleşip, yaşam standartlarını düşürüp / değiştirip bahçe ekip biçmeyle ilgili bir hayali var.
Dediğim gibi düşünen zihin ve gözlemci var. Biz düşünen tarafa çok müdahale edemiyoruz. Düşünceler geliyor ve hangi düşünceye dikkatimizi verebileceğimizi seçebiliriz. Ama işte ayağıma çizmeleri giyip toprak ekip biçmek ya da Köyceğiz’deki böceklerin sesini dinlemek… Sen kendini toprağa verdiğinde, böceğe verdiğinde, oturup içtiğin çayın tadına verdiğinde, gözlemci zihnin dikkatini konuşan zihne vermemiş oluruz. Ve evinden ne kadar uzağa gittiğinin meselesi de değildir bu, sen istersen Alaska’ya git, dikkatini içeride konuşan zihne verdiğin sürece aynı şekilde devam edersin. Sen evinin salonunda oturup dikkatini o içtiğin çayın tadına kokusuna ver, anında değişmeye başlıyor her şey. Evindeki saksıda yetiştirdiğin çiçeklere ver dikkatini, onlarla ilgilen; illa Köyceğiz’e gitmeye gerek yok aslında. Bu röportajın tek hatırda kalan cümlesi ne olsun istiyorum biliyor musun? Mindfulness insanın gözlemci dikkatini tekrar tekrar tekrar hayata geri döndürme becerisidir. Normalde alışkanlığımız ise tam tersi. Gözlemci dikkatimizi hayata vermek yerine içeride mır mır konuşan zihne vermek. Ve bu hastalık insanları sinir hastası, stres topu yapıyor. İnsanların evleri, arabaları, yazlıkları, kışlıkları, sağlıkları, giyecek yiyecek her şeyleri var ve içeride konuşan şeye dikkatlerini verdikleri sürece kendilerini mutlu etmeleri imkansız. Çünkü içerideki şey; sürekli problem bulmak ve çözmek üzerine. Zihnimizin fabrika ayarı problem çözmek. Eğer problem yoksa da problem yaratmak ve yine problem çözmek. Bir kası çalıştırırken ne kadar çok tekrar edersen o kadar çok kas gelişir ya. Bu beceri de o kadar hızlı gelişiyor. Ve bir bakmışsın dikkatin alışkanlık olarak hayatın kendisinde, artık çeride konuşan şeye o kadar dikkatini vermiyorsun. Sonuçta bu senin stresini de azaltıyor. Verimliliğini ve mutluluk seviyeni de arttırıyor. Bu kadar basit. Şöyle bir örnek vereyim; insan konuşan zihne dikkatini verdiğinde orada sorunlar ve verimsiz olan bir durum var. Zihin için problem olarak görülen birçok şey realist açıdan baktığında problem değil. Örnek vermek gerekirse zihin için kedinin evde tüy dökmesi problem. Ama aslında kedinin doğası bu! Bu gerçek. Ya da İstanbul’da Cuma akşamı arabana biniyorsan trafiğin yoğun olması bir problem değil. Bu bir gerçek. Ya da havanın yağmurlu olması kötü değil, kış ayında bu normal. Bunun tersini beklemek ise tamamen abesle iştigaldir. Sürekli çikolata yiyip kilo almak normaldir, tersini beklemek abestir. O yüzden bir insanın 5 dakika dikkatini hayata verip, dinlendirip sonra tekrar konuşan şeye dikkatini verdiğinde onun ısıtıp ısıtıp önüne problem koyduğu gerçeklerin aslında problem olmadığını anlaması mindfulness’ın faydalarından birisidir. İkincisi zihnin bazı şeyleri tekrar tekrar önüne getirme gibi de bir huyu var. Örneğin geçen hafta aldığın o karar yanlıştı ve 500 tl kaybettin. Zihnin o andan itibaren sürekli diyor ki; bak 500 lira gitti, bak 500 lira gitti, 500 lira gitti… Kırık plak gibi belki 50 sene tekrarlayabilir. İnsan zihninin senin için çözümlenmemiş hoşnutsuz olan durumları tekrar tekrar önüne getirme gibi bir özelliği var. Buna psikolojide mind rumination denir. Türkçesi zihnin geviş getirmesidir. Zihnin doğal özelliklerinden birisidir bu. Yani zaten olup bitmiş bir konuyu zihnin tekrar tekrar hatırlaması. Bunun sebebi ise o sırada daha kritik bir problemin yoktur ve zihnin bir problem uydurmak zorundadır. Çünkü özelliği bu! Ama emin olun çoğu insan, hayatlarının önemli bir bölümünü zihinlerinin bir yerlerden uydurduğu ve ısıtıp ısıtıp önüne sunduğu şeylerle zaman geçirmekle ve gerçek hayatı kaçırmakla meşgul. Ve kritik nokta burası.
Bu egzersizlerden sonra ne değişiyor?
Mesela bir köpeğin var. Tuvalet eğitimi yok, gel deyince gelmiyor. Eğitimlerden sonra lafını dinliyor, tuvaletini doğru yere yapıyor ve aranızdaki ilişki barışa dönüyor. Zihnimizin de bazı huyları var. Sen egzersizleri düzenli olarak uygulayınca sonunda zihninin bu huylarını öğrenip onu disipline etmiş oluyorsun. Böylece o senin önüne gereksiz şeyleri daha az sıklıkta getiriyor ve seni daha az yoruyor. Ve sen her konuşmasının gerçekten önemli olmadığını, onun bütün işinin aslında konuşmak olduğunu ama senin ona ihtiyacın olduğunda dikkatini vermen gerektiğini öğreniyorsun. Zihnimize ne zaman ihtiyacımız oluyor? Problem çözmemiz, analiz yapmamız gerektiği zaman. Büyük resmi anlamaya çalıştığımız zaman. Sen yemek yerken, ailenle vakit geçirirken, sinemadayken zihnine ihtiyacın yok ki. Tam tersi günlük hayatta yaptığın aktivitelerden keyif alabilmen için dikkatini o aktivitelere vermen lazım. Sen zaten deli gibi çalışıyorsun, eve gidince eşinle çocuğunla kaliteli vakit geçirmen gerekir, o sürekli kafanda dönen düşünceleri dinlememen lazım. Sürekli zihnini dinleme alışkanlığı insanı yer bitirir. Stres bütün hastalıkları da beraber getirir. Ve her alışkanlıkta olduğu gibi bu şekilde yaşayan bir kişi, dikkatin direk hayata verildiği bir yaşamın eksik, yanlış, amaçsız ve rahatsız edici görüyor. Halbuki dışarıdan bakıldığında çok açık gerçekler var. Sigara bağımlısı mı? Kendine zarar veriyor, başkalarına zarar veriyor, kokuyor, çocuklarına kötü örnek oluyor. 20 sene gidiyor ömründen. Endişe bağımlısı da aynı şekilde. Kendine zarar veriyor, mutsuz, çocuklarına zarar veriyor, hayatı ıskalıyor, ömrü kısalıyor. Bakın hiç farkı yok sigaradan. Büyük bağımlılık. Bunun adına da over thinking bağımlılığı deniyor. Fazla düşünme bağımlılığı.
Dergi 67300 okurlarına kısaca mindfulness önerileri verebilir misiniz?
İlk olarak düşünen zihinleri ile konuşan zihinlerini birbirinden ayırmayı her zaman denesinler. Yani o konuşan zihne dikkatlerini versinler bir baksınlar ne konuşuyor, sonra dikkatlerini vücutlarına versinler, baksınlar ne hissediyor, nefesi nasıl, çayın kokusu omletin tadı nasıl? Dikkatlerini farklı farklı yerlere vermeye çalışarak sadece konuşan zihinlerinden ibaret bir beyinlerinin olmadığını, aynı zamanda gözlemci bir kısmın da olduğu ve müdahale edebildikleri kısmın, daha çok gözlemci taraf olduğu yani nereye dikkatlerini vereceklerinin aslında kendi kontrollerinde ve ellerinde olduğunu anlamalarını gerekiyor. İkinci aşama bu dikkati belli yerlere verebilmelerini sağlama. Yani sabahları uyanıp yüzlerini yıkadıktan sonra bir sandalyeye oturup 1-1,5 dakika nefesi takip etme çalışması yapmaları. En güzel kas çalışmalarından birisidir. Dikkat yine konuşan beyne gittiği zaman -ki gidecek- oradaki püf nokta şu: tekrar tekrar düşüncelerden alıp nefese getirmek. Egzersizi yaptıkça bu kas güçleniyor. Örneğin yürüyüş mindfulness egzersizi yapabilirler. Ereğli’de çok güzel bir sahil var. Sahile çıksınlar; yürüyüş yaparken zihin konuşmaya başlarsa zihni tekrar tekrar adımlara, ayaklara, denizin sesine, kokusuna, kuşlara versinler. Yani hayatın kendisine versinler. Bu iki egzersizi günlük hayatlarında el yıkarken, yemek yaparken, istedikleri her an uygulayabilirler. Dikkatlerini yaptıkları işe veremedikleri an da çok paniğe kapılmasınlar. Çünkü o alışkanlığı fark etmek ilk başta korku yaratıyor. Sürekli bir şeyler düşünüp bunun farkında değiliz çünkü. Farkına varmak işin ilk adımı. Deneyince insanlar anlayacaktır.
Türkiye’de de, yurt dışında farklı ülkelerde de mindfulness eğitimi veren biri olarak, yurt dışındaki insanlar mı biz Türkler mi daha kaygılıyız?
Gözlemlediğim kadarıyla; insanların endişe seviyesi aynı ama endişe ettikleri konular farklı. Bizde biraz daha hayatta kalma, ekonomik kaygılar üst seviyede, onlar ekonomik olarak rahat olsa da kaygı duyulacak bir şeyler her zaman bulunuyor. İnsan ister ayda 1.000- 5.000 ister 50.000 tl kazansın, endişe etme, kaygı duymayı bırakmıyor. Dolayısıyla da mutluluk seviyesi artmıyor. Hikaye şu: Zihninin nasıl işlediğini bilen ve bunu kontrol edebilen biri yaşadığı hayata odaklanıp yolculuğuna rahat ve mutlu olarak devam ediyor.
Son olarak paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?
Ben bu egzersizleri, uygulamaları nereden bulabilirim diyenler için; Bizim ‘Mola’ dediğimiz bir uygulamamız var. Mola, bir mindfulness meditasyon telefon uygulaması. Şimdilik sadece android telefonlarda mevcut. İçinde 100’e yakın egzersiz var. İndirmesi ve ilk 12 egzersiz ücretsizdir. Merak edenler telefonlarında deneyebilirler. İkincisi bu konularla alakalı seminerler ve kitaplar var. Bizim İstanbul, Ankara gibi şehirlerde seminerlerimiz oluyor. Bir aksilik olmazsa Nisan-Mayıs Ereğli’ye de gelip bir seminer gerçekleştirme planımız var. Onun dışında Dergi 67300’e, mindfulness kavramını açıklamamı sağladığınız için teşekkür ediyorum. İnsanları bu kavramla tanıştırmak çok önemli. Çünkü bir kere tanıştıktan sonra hayat hep iyi tarafa gidiyor. Bir bağımlılıktan kurtulmak her zaman iyidir.
Ereğli tarihi ve doğasıyla çok zengin bir ilçe ancak insan anlamında da çok büyük zenginliğimiz var. Yolu Ereğli’den geçen biri olarak siz de bu zenginliklerimizden birisiniz. Mindfulness’ı Dergi 67300 okurlarına aktardığınız ve bize vakit ayırdığınız için biz teşekkür ederiz. Kdz.Ereğli’de görüşmek dileğiyle…