AFYONU PATLAMAK:
Eski tiryakiler, Ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış. Ancak her macunu sırasıyla bir, iki, üç kat kağıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kağıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saat sonra, üç kat kağıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahata ermiş oluverir. Ancak bu planın yolunda gitmediği, afyonun kağıdının zor parelendiği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan adeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir. Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda ‘Daha afyonu patlamadı galiba!’ gibi cümleler söylenmesi bundandır.
ALİ KIRAN BAŞ KESEN:
Külhanbeyi ağzında ‘Ali kıran baş kesen’ diye bir deyim vardır. Bıçkın ve acımasız serseriler hakkında kullanılır. Bu deyim aslında ‘Dal kıran baş keser’ atasözünden galattır. Atalarımızın, insanları ağaç ve bitki sevgisine teşvik için dal kıranın baş kesmiş kadar suçlu olduğunu belirtmeleri, eskiden beri Türk-İslam töresinde ağaç ve bitki hukukunun derinliğini gösterir. Fatih’e atfedilen ‘Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim.’ sözü de bu anlayışın tezahürüdür. Ne ki, bizler ‘Dal kıran baş keser.’ sözünü ‘Ali kıran baş kesen.’ yapıp Anadolu’yu ağaçsız, bitkisiz bırakmışız. Doğu ve Güneydoğu’da bir tek yaprak olmaksızın uzayıp giden bozkırlar, bir milli ayıp değil de nedir?
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK:
Giyim kuşamına özen göstermiş, şık ve süslü kıyafetleriyle dikkat çeken insanlar hakkında sık sık ‘iki dirhem bir çekirdek’ sözü kullanılır. Bu yakıştırma, ağırlık ölçüsü olarak okkanın kullanıldığı eski devirlerden kalmadır. Belki biliyorsunuz, bir okka bugünkü ölçülerle 1283 gram tutar. Okkanın dört yüzde birine, dirhem adı verilirdi. (Şimdiki gram ile aynı birim olduğunu sanarak gram diyecek yerde dirhem denilmesi hatalıdır.) Dirhem, daha ziyade hassas teraziler için kullanılan bir ölçüdür. Ancak sarraflar, dirhemden daha hassas ölçümler için bir ağırlık birimi daha kullanırlar. Buna çekirdek denir ki toplam, 5 santigram karşılığıdır. Eski devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını, toplam iki dirhem ve bir çekirdek ağırlığa sahiptir. Bu durumda süslenmiş kimselere, iki dirhem bir çekirdek yakıştırmasında bulunanlar, mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar ki bizce pek zarif bir nüktedir.
SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK
Vaktiyle bir ova köyünde, köylüler tarlalarını sulamak için ırmağın suyunu nöbetleşe kullanmak üzere anlaşmışlar. Irmak boyunda bulunan tarlalar, açılan kanallar vasıtasıyla sıra ile sulanıyor, herkes ziraatiyle meşgul oluyormuş. Köyün açıkgözlerinden birisi, daha fazla su alabilmek için tarlasında derin ama ince bir kanal kazıp ırmaktan su çalmayı aklına koymuş. Kanalı gizleme maksadıyla da üzerini çalı çırpı ve taşlarla örtüp araziye uydurmuş. En üste de saman yığınları koymuş ki kimse kanaldan şüphe etmesin. Bir müddet sonra, ırmağın daha aşağılarındaki tarlalara giden suyun azalması üzerine köylüler, durumu araştırmaya karar vermişler. Ne çare ki arayıp taramaları sonuçsuz kalmış. Daha yukarılarda çok akan suyun, belirli bir noktadan sonra birdenbire azalmasında bir türlü anlam verememişler. Nihayet tarlaları dolaşıp bakmaya başlamışlar. Kaçak su alan köylünün tarlasına geldiklerinde, bostan havuzunun daima su ile dolu durduğu dikkatlerini çekmiş. Üstelik havuzun üzerinde saman kırıntıları yüzmekteymiş. Bu suya bu samanlar nereden geliyor diye araştırınca, saman yığınlarına ulaşmışlar ve hileyi anlayıp samanları eşeleyince kanalı bulmuşlar. Bunun üzerine, köyün ihtiyar heyeti toplanmış ve köylüyü falakaya yatırmışlar. Değneği vururken diyorlarmış ki: -Saman altından su yürütürsün ha! Al bakalım hak ettiğin cezayı!.. Bu deyim, başkalarına sezdirmeden menfaat temin eden; yahut insanları birbirine düşürüp ortalığı karıştıranlar hakkında kullanılır.