Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1988 Karadeniz Ereğli doğumluyum. Cumhuriyet İlköğretim Okulu ve Karadeniz Ereğli Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra 2006 yılında üniversite eğitimim için İstanbul’a taşındım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği ve Mimarlık bölümlerini çift anadal yaparak bitirdim. İTÜ’de Restorasyon programında yüksek lisansa devam ederken çeşitli freelance projelerde ve bir süre de Topkapı Sarayı’nın projelendirme işlerinde yer aldım. Yüksek lisans tez konumun Karadeniz Ereğli’ye ilişkin olmasını özellikle istedim, böylelikle özlediğim memleketime bu kez daha mesleki bir açıdan bakabilecektim. “Karadeniz Ereğli Kalesi’nin Mimari ve Yapısal Analizi ve Bir Kültür Varlığı Olarak Değerlendirilmesi” isimli tezimi 2015 senesinde tamamladım. İki senedir Topkapı Sarayı’nın surları olan Sur-i Sultani’nin Restorasyon ve Çevre Düzenleme İşlerinin 1. Etabında şantiye şefi olarak çalışıyorum. Tarihi yapılar ve yerleşimlerin korunması ve değerlerinin anlaşılarak geleceğe aktarılmaları konusunda çalışmalarıma devam etmeyi istiyorum. Planlarım arasında elbette Ereğli de var, umarım bu çalışmalar için fırsat ve destek bulabilirim.
En son ne zaman Ereğli’ye geldiniz? Bu süreçte Ereğli’de nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz?
En son haziran ayında Ramazan Bayramı için Ereğli’deydim. Ailem artık burada yaşamasa da ve ziyaret edeceğimiz aile büyüklerimizi kaybetmiş olsak da Ereğli bizim için fırsat buldukça kaçılacak ve nefes alınacak bir yuva gibi. Ereğli’deki olumsuz değişiklikler kenti senede sadece bir-iki kere gören insanın gözüne daha çok batıyor sanki. Öncelikle, Yalı Caddesi zaten sahilin bir parçası iken, onları birbirine bağlamaya çalışırken silüeti yok eden devasa bir üstgeçite ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Beni rahatsız eden, kent ölçeğine uyumsuz ve mimari karakteri olmayan yeni yapılar; Öğretmenevi’nin yerine yapılan alışveriş merkezi, Adliye Sarayı ve Belediye Binası. Bunlara ek olarak eskiden yemyeşil gördüğümüz her tepenin beton yığını haline gelmesi üzücü. Kentin büyümesi engellenemez ancak planlanabilir ve daha güzel kentlerde yaşamak en temel vatandaşlık haklarındandır. Son olarak, lojmanların bizim zamanımızdaki canlılığını koruyabilmesini arzu ederdim, eski halini bilen biri olarak bu hali beni biraz hüzünlendiriyor.
Ereğli’nin en çok neyini özlüyorsunuz?
Ereğli benim memleketim, evim, köklerimin olduğu toprak… Doğduğum ve 18 senemi geçirdiğim yer, bir başka deyişle beni ben yapan yer Ereğli. Ereğli’nin deniz kokan havasını, çınarlarının gölgesini, mendireğinin kayalıklarını, limanının ışıklarını, yemyeşil tepelerini, yokuş dar sokaklarını, Yalı Caddesi’nden gün batımını izlemeyi, lojmanların huzurunu, çileğini ve eriğini, simidini ve keşini, Hasan Kuru’nun pidesini, fabrikanın bacalarını ve hatta cüruf tepelerini bile özlüyorum.
Ereğli ile ilgili hatırladığınız ya da unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Bağlık Lojmanlarındaki doğduğum tek katlı evde, balkonunda ve bahçesinde geçirdiğimiz günlerin yerine hiçbir şeyi koyamam. Onun dışında birçok kısa anı gözümün önüne geliyor: Rahmetli dedemin çarşının tam göbeğindeki yazıhanesinde daktilo ile oynadıktan sonra camın yanına çektiğim sandalyeye çıkıp izlediğim çarşının hareketliliği, lojmanların yokuşlarından bisikletle inerken hissettiğim rüzgâr ve özgürlük hissi ve etrafımda akıp giden ağaçlar, çınarın gölgesinde oynanan tavlaların keyfi bir yandan deniz esintisi, rahmetli İsmet Eken’in dükkânında boyumu aşan kapaklarla oynamam ve gizlice içlerine bakmaya çalışma çabam, kar yağdığında gece yarılarına kadar çığlık çığlığa poşetlerle kaydığımız yokuşlar.
Ereğli denildiğinde aklınıza gelen 3 şey nedir?
İlk olarak aklıma ailem ve kaybetmiş olduğum aile büyüklerim geliyor sanırım. Rahmetli hacıannem, dedem ve anneannem ve onların yaşadığı Ereğli siyah beyaz canlanıyor sanki gözlerimde. Daha sonra Ereğli körfezi geliyor aklıma, bazen denizi çeviren üç güzel tepeden (Kaletepe, Göztepe ve Çeştepe) bakıyorum, bazen de sahilden ya da denizde açıklardan… Nereden bakarsam bakayım ayrı güzel sanki… Son olarak da çocukluğumun geçtiği ve çok sevdiğim lojmanlar geliyor elbette.
Boş zamanlarınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Yeni yerler görmeyi çok severim. Vakit buldukça bir yerlere kaçarım, gittiğim yerde de her deliğe girer çıkar, tek bir noktasını bile kaçırmak istemem. Mesleki alışkanlıktan sanırım, tarihi yapılar ve yerleşimlere özel ilgi duyuyorum. Her birinin hikâyeleri ve gizemleri var, bakmak değil görmek ve hissetmek gerekiyor. Ve elbette fırsat buldukça kendimi doğaya bırakırım, ruhum bu dinginliğe ihtiyaç duyuyor. Ayrıca, İstanbul’da yaşamanın avantajını kullanarak kendimi geliştirebileceğim fırsatları değerlendirmeye çalışıyor, ilgimi çeken etkinlikleri takip ediyorum.
Hayatta sizi en mutlu eden şey nedir?
Yaşadığım her anı tüm duyularımla hissederek yaşayabilmek.. Yeni yerler, kişiler ve hisler keşfedebilmek.