Seçil Başaran – Müzik Eğitimcisi Erdemir Güzel Sanatlar Lisesi
Üstün yetenek üstün başarıyı, üstün performansı getirir mi? Sanat, spor, bilim dallarında üstün olarak bildiğimiz dehaların, evimizdeki müziğe, resime, spora yeteneği olduğunu düşündüğümüz çocuklarımızdan ne üstünlüğü vardı ki; bir Mozart, bir Picasso, Einstain olamadılar ya da olamayacaklar… Evet, farkındayım verdiğim örnekler çok uçtu. Bu ve bunun gibi örnekler, “Yüzyılın Dehaları”, onları bir kenara bırakalım… Peki, ama çeşitli alanlarda üstün başarı gösteren kişiler, çok iyi piyanistler, ressamlar, matematikçiler, bilim insanları… Onlar ve onların eğitmenleri, aileleri neyi farklı yapmıştı… Tutkularının kaynağı neydi, nasıl bu kadar tutkulu olabilmişlerdi… Doğuştan gelen harika bir yetenekleri vardı evet, ama sadece bu yeterli değildi, öyle olsaydı gelmiş geçmiş en zeki insan Sidis’i, sadece 230 olarak bilinen IQ skoru ile tanıyor olmazdık, herhangi bir alandaki üstün başarısı ya da belki bir icadı ile tanıyor olurduk…
Mozart demiştir ki; sanatımı yeteneğim sayesinde çok kolay icra ettiğimi düşünüyorlar oysaki kimse benim beste yapmaya benim kadar kafa yorup, vakit ayırmamıştır. Bu sözden iki ipucunu çıkarmak mümkün aslında; tutku ve çok çalışmak… Yapmak istedikleri şeyleri önlerindeki tüm engelleri görmezden gelerek, büyük bir azimle yapmaya devam etmişler ve yaptıkları işleri çok sevmişlerdir. Biraz kendi kabuklarında yaşamışlar, hedeflerine yönelmişlerdir. Yapılan araştırmalar, çok çalışma faktörü olmadan üstün başarı olmadığını ortaya koymuştur. Adeta dünyayı unutarak çalışmışlardır. Ama bunu yaparken birincilik kazanayım, herkes beni duysun düşüncesiyle değil; tamamen içsel motivasyonlarıyla, yapmayı çok sevdikleri için “amaca yönelik alıştırma” ve “pratik ”yapmışlardır. Yaptıkları şeyi yaparken zamanı, mekânı unutmuşlardır. Örneğin ünlü golf oyuncusu Norman’ın haftalık programı; amaca yönelik olarak, haftanın 5 günü, günde 800 topa vurmaktı. Amaca yönelik alıştırma, pratik ile ilgili çarpıcı bir söz de 20. Yüzyılın ünlü kemancılarında birine aittir; “ eğer sadece parmaklarınızla çalışıyorsanız bunun için bir gün gerekir ama zihninizle alıştırma yapıyorsanız aynısını yapmak için 1,5 saat yeterlidir. Bununla ilgili; Eğitim psikoloğu Lazslo Polgar’ın “yetenekli doğulmaz, olunur” bakışıyla, hayatını ortaya koyarak yaptığı deney de çok sıra dışıdır. Tamamen bu deney için bularak evlendiği eşiyle, doğacak çocuklarını “ amaca yönelik çalışma” ile satranç dehası yapmayı hedeflemiş ve 3 kız çocuğunu dünyanın en iyi satranç oyuncuları yapmayı başarmıştır. Hepiniz 10.000 saat kuralını duymuşuzdur Florida Üniversitesi Profesörü Ericson; bir alanda ustalaşmak için 10.000 saat o alanda pratik yapmak gerekir der. Bunu aynı zamanda tıbbi olarak da destekler, beyinde bulunan miyelin adlı kimyasalın miktarı, öğrenme, dikkat, yaratıcılık alanlarını etkilemektedir.
Einstain’in beynine otopsi yapıldığında, miyelin miktarının çok fazla olduğu görülmüştür. Miyelini arttırmanın yolu ise düzenli çalışmaktır. Günde 3 saat 5 saat çalışmak. Her alan için geçerli müzik, resim, spor… En güzel tarafı miyelini artırmak mümkün ve bir kez arttı mı azalmıyor. Buradan şunu çıkarabiliriz; başarmanın hazzı bir kez tadıldı mı, tutkuya dönüşmesi kaçınılmaz oluyor. Buna çarpan etkisi deniyor, hepsi birbirini tetikliyor ve etkiliyor aslında sürecin döngüsünde.
Yine diğer önemli bir faktör ise; ailenin etkisidir. Yapılan çalışmalarda görülmüştür ki; hepsi erken yaşlarda bu alanla ilgilenmeye, ailenin desteğiyle başlamışlardır. Aile, merakı uyanık tutmuş, tutkuyu destekleyici bir tutumdadır, hatta tutkuya ortak olmuştur. Kendisi de bu alanı öğrenmiş ve çocuğuyla ortak bir dil geliştirmiştir. Aile içerisinde ortak sohbet konusu oluşmuştur. Resim, müzik, satranç ya da spor… Bloom ‘un dehaların aile hayatlarına dair bir araştırması da bunu doğrulamaktadır; üstün performans sahipleri, erken çocukluk döneminde hiç zorlanmadan, ilgi alanlarında hızlı gelişim gösterebilmişler, bu süreç oldukça eğlenceli kılınmış, pozitif deneyimlerle zenginleştirilmiş, bolca övgüye yer verilmiştir. Bu erken evrede zorlamamak çok önemli, içsel motivasyonun gelişebilmesi için bu şart. Örneğin; Çocuklarımız neden ödev yapmayı çok istemiyorlar maalesef mevcut şartlardan dolayı dışsal motivasyon söz konusu. Çünkü ödevini yap cümlesini oldukça sık duyuyorlar çocuklar… Eğitim konusunda başarılı ülke “Finlandiya” örneğine bakarsak; orada çocuklara belli bir sınıf düzeyine kadar hiç ödev verilmiyor, verilmediği gibi; okulda yaratıcı ve eğlenceli etkinliklere yer verilip, pozitif, şefkatli, çocuklarla duygusal bağların önemsendiği bir model oluşturulmuş. İşte üstün yeteneğin, üstün başarıya ulaşmasında da ilk evre bu. Öğretmenlerde bu noktada çok önemli; “Yeteneğin Şifresi” adlı kitabında dünyaca ünlü yeteneklerin öğretmenlerini de araştıran Cole; bu öğretmenlerin ortak özelliklerinin konuyu sevdirmek, dikkati çekmek, konuyu ilginç kılmak, öğrencinin daha fazla öğrenmek istemesini sağlamak olduğunu söylemiştir. Bu öğretmenlerin duygusal zekâları da oldukça yüksektir, mesleklerini tutkuyla yapmakta ve öğrencilerinin duygusal şifrelerini oldukça iyi anlayabilmektedirler. Bilgiyi vermekten çok, bilgiye ulaşma yoluna rehberlik etmişlerdir. Aynı zamanda bu dehaların yaratıcı ve aktif öğrenmeyi sevdikleri de aşikârdır. Öğrencinin pasif olmadığı bir öğrenme ortamı şarttır. Dünyada, okul içi ve okul dışı zenginleştirme programları sayesinde her çocuğun ilgi duyduğu ve potansiyelinin olduğu alanda, okullarını severek eğitim görmesi hedeflenmektedir. Ülkemizde de Bilsem ( Bilim ve Sanat Merkezi) buna örnek bir modeldir. Geç konuşan ve 7 yaşında zihinsel olarak geri olduğu için okuldan atılan Einstain ‘ın hikâyesi, Bilgisayar dehası Bill Gates’in üniversiteden atılması gibi örnekler, dehaların okul hayatlarında pasif öğrenmeye maruz kalamadıklarını, sıkıldıklarını ve okul yaşamlarında başarısız olduklarını göstermektedir. Neyse ki farklı faktörlerle beslenerek oldukları yere ulaşabilmişlerdir. Başlıktaki soruya dönecek olursak; Hayır! Tek başına üstün yetenek, üstün başarıyı getirmiyor, tutku, çok çalışmak, merak, aile, okul, çevre, eğitim, eğitimci ve daha pek çok faktör var…
Bu tutkuya sahip çocuklarınızı yönlendirebileceğiniz, yakın çevrenizde bulunan, mensubu olmaktan gurur duyduğum Erdemir Güzel Sanatlar Lisesi, resim ve müzik eğitimi vermekte… Geleceğin sanat eğitimcilerini, ressamlarını, müzisyenlerini, grafikerlerini, heykeltıraşlarını, tasarımcılarını yetiştiriyor. Ben bir eğitimci olarak en çok hayallere inanırım, gelecekte mesleğini mutlu olarak, pazartesi sendromu yaşamadan yapan bireylerin, hayallerinin peşinden tutkuyla gidenler olduğuna inanıyorum. Yine işlerinde en başarılı, üstün performansa sahip çevresine ve insanlığa katkısı olan kişiler de eminim onlar arasından çıkacaktır. Colvin Der ki; üstün performans, önceden seçilmiş bir azınlığa özgü bir şey değil; hem sizin için, hem de herkes için ulaşılabilir bir şey. Belki de evinizde… Eğitimcilere ebeveynlere ve bu konuya merak duyanlara benim de yazımda faydalandığım iki kitap tavsiyem olacak; “Yetenek dediğin nedir ki?” Geoff Colvin ve “Her Çocuk Üstün Yeteneklidir.” Dr. Bahar Eriş.