2010 yılından beri Ankara’ dayım, Milliyet Ankara Gazetesi’nde köşe yazıyor, söyleşiler ve yazı dizileri hazırlıyorum.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1966’da Eskişehir’de doğdum. Babamın ERDEMİR’de işe başlaması nedeniyle 6 aylıkken Ereğli’ye taşınmışız. İlkokulu Erdemirİlkokulu’nda, ortaokulu TED Kdz. Ereğli Koleji’nde okudum. Liseyi, Kolej’in Anadolu Lisesi’ne çevrilmesi üzerine Kdz. Ereğli Anadolu Lisesi’nde bitirdik. 1984’de Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Radyo – Televizyon Bölümü’ne girdim. 1994’de mezun olduğumda okulumuz İletişim Fakültesi’ydi. Geç mezun oldum, çünkü çalışmaya başlamıştım. 1987’de 3’üncü sınıfta TRT Dış Haberler Eurovision Bölümü’ nde mesleğe başladım, arkası geldi: 1988’de 1 yıl boyunca TRT İngilizce Bülten yapımcılığı, 1989-1992 yılları arasında 4 sezon boyunca TRT ve SHOW TV’de yayınlanan 32.Gün Haber Programı’ nda yapım ve yönetmen yardımcılığı, 1989’da TRT’de yayınlanan 7 bölümlük ‘Kıbrıs Belgeseli’ nde yapım ve yönetmen yardımcılığı, 1991-1993 yılları arasında 6 bölümlük ‘Vehbi Koç Belgeseli’ için görüntü ve kurgu yönetmenliği yaptım. 1992 yılında 3 ortak, 7 yıl sürdürdüğümüz Shakti Habercilik ve Yapımevini kurduk. Aynı yıl Türk Hava Kurumu’nun Hava Olimpiyatları için yurt dışı tanıtım filmini yönettim, olimpiyatı aldılar! Ayrıca 1992-1994 yılları arasında, çeşitli reklam ve tanıtım filmleri çekiyorduk. 1994’de KANAL D Ankara Bürosu’nun oluşumunda danışmanlık ve yapımcılık yaptım. Bir yandan da aynı kanalda yayınlanan 9 bölümlük ‘Eksen’ dış haber programını yönettim. 1994’de Çanakkale Savaşı’nı konu alan tek bölümlük ‘Johnny Turk’ belgeselinin yapımcılığını, 1995’de Japon TBS Televizyonu tarafından hazırlanan ‘Kırkpınar Belgeselinin Türkiye yapımcılığını, 1995-1996’da KANAL 6 Televizyonu Haber Merkezi’nin revizyonu çalışması ve haber yapımcılığını üstlendim. O arada İstanbul’a taşındım. 1996 -1997’de Tema Vakfı için hazırlanan 6 bölümlük ‘Erozyon Belgeseli’ni yönettim. Aynı sıralarda 1998-1999’da CİNE5 ve SHOW TV’de yayınlanan 9 bölümlük ‘12 Eylül Belgeseli’nin yapımcısıydım. Bunlardan başka Fransa, Japonya, Hollanda, Yunanistan, ABD ve Almanya’ dan yapımcı ve yönetmenlere Türkiye’de yapımcılık hizmeti verdim. 2010 yılından beri Ankara’ dayım, Milliyet Ankara Gazetesi’nde köşe yazıyor, söyleşiler ve yazı dizileri hazırlıyorum. 3 dönemdir A.Ü.İletişim Fakültesi Mezunları Vakfı (İLEV) yönetim kurulundayım ve Gazeteciler Cemiyeti üyesiyim.
En son ne zaman Ereğli’ye geldiniz? Bu süreçte Ereğli’de nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz?
En son geleli 3 yıl oldu. Yeşil dokusuna yakışmayan çirkin yapılaşması ve şehirleşmesinden gözümü alamıyor, çok üzülüyorum. Dip dibe, yeşile aman vermeyen çirkin yapılaşması, hele ki tarihi evlerini, yapılarını tamamen görmezden gelip kayboluşunun seyredilişi, çok üzücü. Binlerce yıllık bir yerleşim yeri değil de 40 yıl önce kurulmuş sanki Ereğli. Sosyal yaşamının zayıflığını da yakıştıramıyorum böyle zengin bir ilçeye. ERDEMİR, bu şehrin sosyal yaşamından elini çekmemeli.
Ereğli’nin en çok neyini özlüyorsunuz?
Bozhanesi’ni ve çileğini…
Ereğli ile ilgili hatırladığınız ya da unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Bir anıyla belki çok haksızlık edebiliriz diğer değerli anılarımıza ama unutamadığım birkaç şeyi anımsatmak istiyorum: Örneğin kışın bütün şehri aydınlatan yoğun kar yağdığında… Lojmanlarda, her yerden çocuklar 60 Evler yokuşunun başına gider, kimi kızağıyla kimi plastik poşetle kimi tahta merdiveni 3-4 kişilik kızak yapar, 48 Evler’e kadar kayardık. O kalabalık, sadece oradan kayılabilecek kar yağdığında toplanır, çok içten karışırdı herkes birbirine. Yokuşun da şenliğe sevindiğini düşünürdüm, çok seyrek olurdu çünkü. Bir de ister milli ister dini olsun, bayramlar, tam bayram gibi yaşanırdı Ereğli’de. Çocuk olarak bir hafta 10 gün öncesinden başlar, tüm şehirde o coşkuyu hissederdiniz. Büyükler de hissettirir, teşvik ederdi hatta, katı kurallar gevşerdi biraz. Bayramların tatil fırsatı olarak görülmediği zaman. Harçlıklar, arkadaşlarla beraber toplanırdı. Hacivat – Karagöz oynatırdık apartmanın bodrumunda. Çarşının, iğne atsan yere düşmez bir kalabalığı olurdu. Çocukların elindeki balonlar, bayraklar, dondurmalar, macunlar, pamuk helvaları, rengarenk yapardı caddeleri, sokakları. Unutmayalım diye her bayram bir köşe yazımda ayrıntılı olarak işlemeye çalıştım o günleri. İster milli ister dini olsun… (http://aliinandim.blogspot.com.tr ).
Ereğli denildiğinde aklınıza gelen 3 şey nedir?
Bozhane, çilek, lojmanlar… 4-5 derseniz Anadolu Lisesi ve plaj gelir arkadan.
Boş zamanlarınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Boş zaman, okumak demek bizim için. Kendi alanımız dışındaki konularla ilgili de sürekli okuyarak beslenmek gerekiyor. Arkeolojiye amatörce hevesliyim, az bilinen yerleri, eserleri gezmenin zevkine doyamam. Bu açıdan bakınca Ereğli’nin kayıplarına içim acır.
Hayatta sizi en mutlu eden şey nedir?
Bugün hala can arkadaşlarım, Ereğli’de beraber büyüdüğüm arkadaşlarım. 104 Evler’ de oturuyorduk, ilk, orta, lisede beraber okuduğum arkadaşlarım çoğu. Yaşadığımız şehirlerde buluşuyor ya da çoluk çocuk dahil kalabalık toplantılar, geziler yapıyoruz. Bu dostluğun, arkadaşlığın parayla alınamayacak bir şey olduğunu yaş ilerledikçe, özellikle büyük şehirlerde daha iyi anlıyorsunuz. Bu dostluğu Ereğli’de yaptık. En zevklisi de Ereğli toplantılarımız oluyor pek tabii ki. Bir de bizim zamanımızdan bugüne kalan her şey, şehirle olan bağımızı koruyor. O yüzden çok da özünü bozmamak lazım bir şehrin.