Günümüzde bilgisayarlar o kadar müthiş ki, aslında ne kadar korkunç olduklarını fark etmiyoruz. Bugün sizinle bu sorun hakkında ve nöroloji bilimi ile bunu nasıl çözebileceğimiz hakkında konuşmak istiyorum.
Öncelikle sizi 2011’de Harlem’deki soğuk bir geceye götürmek istiyorum, ki benim üzerimde büyük etkisi oldu. Bilgisayar ve nöroloji bilimi okuduğum Kolombiya Üniversitesi’nin dışında izbe bir barda oturuyordum ve öğrenci arkadaşlardan biriyle hologramların bir gün nasıl bilgisayarların yerine geçeceği hakkında harika bir sohbet ediyordum. Tabii ki sohbetin en iyi yerindeyken telefonu çaldı. O da kendine doğru yaklaştırıp aşağı doğru baktı ve yazmaya başladı. Sonra gözlerini bana doğru bakmaya zorladı ve şöyle dedi, “Devam et. Seni dinliyorum.” Ama tabii ki gözleri bulanıktı ve anın büyüsü kaçmıştı.
Bu sırada barın diğer tarafında başka bir öğrencinin telefonunu tuttuğunu fark ettim, ama bu sefer gruba doğru. Instagram’da resimler gösteriyordu ve o çocuklar da çılgınca gülüyorlardı.
Aynı teknoloji hakkında benim ne kadar kötü hissettiğimle, onların ne kadar mutlu hissettiği arasındaki ikilik beni gerçekten düşündürdü. Daha çok düşündükçe, buradaki kötü adamın aslında dijital bilgi olmadığını anladım, beni arkadaşımdan ayıran ve o çocukları birbirine bağlayan şey aslında gösterme pozisyonuydu.
Bakın onlar bir şey etrafında bağ kurmuşlardı, aynı kamp ateşi etrafında hikâyeler anlatarak toplumsal bilişlerinin evrilmesini sağlayan atalarımız gibi. Bence araçlar aynen bunu yapmalı. Bedenlerimizin bir devamı olmalılar. Bence günümüzde bilgisayarlar bunun tam tersini yapıyor. İster karınıza bir e-posta gönderiyor olun, ister bir senfoni besteliyor olun, isterse sadece bir arkadaşı avutuyor olun, hemen hemen aynı şekilde yapıyorsunuz. Bu dikdörtgenleri sürüklüyor, düğmeleri, menüleri ve yine dikdörtgenleri arıyorsunuz. Bence bu yanlış bir yol, daha doğal bir makine kullanmaya başlayabileceğimizi düşünüyorum. Çalışmamızı dünyaya geri sunan makineler kullanmalıyız. Hislerimize karşıt olmak yerine, onları kullanmak için sinir bilimi prensiplerini kullanan makineler kullanmalıyız. Eğer benim gibiyseniz, bu tür bir teknolojiyle yapabileceğimiz şeylerle ilgili olarak şimdiden başınız dönüyordur. Haydi birkaçına bakalım.
Annem bir mimar, bu yüzden doğal olarak ilk düşündüğüm şey 2B kat planları kullanmak yerine 3B uzamda bir binayı planlamaktı. Şu an aslında grafiklere dokunarak iç dekorasyonu seçiyor. Bunun tamamı kendi gözlüklerimizle bir GoPro aracılığıyla çekildi.
Bir sonraki kullanım örneği benim için çok kişisel olan Profesör Adam Gazzaley’in cam beyin projesi. Bir nöroloji bilimi öğrencisi olarak hep çeşitli beyin yapılarına dokunup oynayabildiğim gerçek bir makine ile bu karmaşık beyin yapılarını öğrenme ve hatırlama yeteneğine dair hayaller kurardım.
Bir nöroloji bilimi öğrencisi olarak hep çeşitli beyin yapılarına dokunup oynayabildiğim gerçek bir makine ile bu karmaşık beyin yapılarını öğrenme ve hatırlama yeteneğine dair hayaller kurardım.
Her adımda, ilk kez beynimizin şartlarıyla, beynimizle beynin iOS’ine bağlanıyoruz. Diğer bir deyişle, sıfır öğrenme eğrisine sahip bilgisayar yaratmaya çalışıyoruz. Her zaman kullanmayı bildiğiniz bir sistem oluşturuyoruz.
Bu anlattıklarıma artırılmış gerçeklik deniyor, ama bana göre daha önemli bir hikâyenin bir parçası — dijital araçlarla bedenlerimizi nasıl genişletmeye başlayacağımızın hikâyesi. Şimdi… bence birkaç yıl içinde insanlık bir değişimden geçecek. Bütün bir dijital bilgi katmanını gerçek dünyaya koymaya başlayacağız. Sadece bir anlığına bunun hikâye anlatanlar için, ressamlar için, beyin cerrahları için, iç dekoratörler için ve belki de bugün burada olan herkes için ne anlama geldiğini düşünün. Bence toplum olarak yapmamız gereken şey, bu yeni gerçekliği, gerçeği çarpıtmak veya dijital bilgiyle doldurmak yerine insan deneyimini artıracak şekilde hayal etmek için gerçekten çaba göstermek. İşte benim tutkun olduğum şey bu.
Şimdi size bir sır vermek istiyorum. Yaklaşık beş yıl içinde artırılmış gerçeklik gözlükleri gözlerimizde hologramlar yansıtan cam şeritlere benzeyecek. Aynen donanım söz konusu olunca hangi telefonu aldığımızı o kadar umursamadığımız gibi — işletim sistemi için alıyoruz — bir sinir bilimci olarak, hep bir bakıma zihin için iOS yaratmayı hayal etmiştim. Bunu doğru yapmamız çok önemli, çünkü bu şeylerin içinde en az Windows grafik kullanıcı arayüzüyle yaşadığımız kadar uzun yaşayabiliriz. Ve sizi bilmiyorum ama Windows’un içinde yaşamak beni korkutuyor.
Her adımda, ilk kez beynimizin şartlarıyla, beynimizle beynin iOS’ine bağlanıyoruz. Diğer bir deyişle, sıfır öğrenme eğrisine sahip bilgisayar yaratmaya çalışıyoruz. Her zaman kullanmayı bildiğiniz bir sistem oluşturuyoruz. İşte arkadaşlar 2011’de o barda farkına vardığım mesaj bu: Geleceğin bilgisayarları bu ekranların içinde kilitli kalmayacak. İşte burada kafamızın içinde olacak. Eğer bugün sizi başbaşa bırakabileceğim bir fikir varsa, o da doğal makinenin geleceğin bir hayal ürünü olmadığı, 2016’da burada olduğu. Bu yüzden Meta’da yüzlerce kişi, idari personel, yöneticiler, tasarımcılar, mühendisler dâhil TED 2017’den önce, hepimiz dış monitörlerimizi atacağız ve onları gerçekten çok daha doğal makinelerle değiştireceğiz.