Savaş Kurt Psikolog / Kdz.Ereğli Devlet Hastanesi
Cinsel istismarla ilgili bir sürü şey yazılıp çiziliyor. Bu konu bu kadar çok konuşulmuşken üzerine söylenmemiş şeyler söylemek zor görünüyor. Ama bir taraftan da konuşulanların bizi henüz çözüme götürememiş olması ve ailelerin giderek daha çok tedirgin olması farklı bir bakış açısı bulma motivasyonumuzu arttırıyor. Çünkü istatistiksel veriler cinsel istismarla ilgili davaların giderek arttığını gösteriyor. Adalet bakanlığı verilerine göre 2005 yılında cinsel istismarla ilgili 5730 dava açılmışken, 2015 yılında açılan dava sayısı 16957 yani üç kat gibi bir artış söz konusu. Toplumumuzda bu tür olayların belli bir kısmının da toplumsal baskı sebebiyle örtbas edildiğini hesaplarsak sayıların daha da fazla olduğunu düşünebiliriz.
Öncelikle mevcut durumda yapılan şeylere bakacak olursak şöyle bir tablo gözümüze çarpıyor. Basına vicdanları sızlatan bir haber yansıyor, insanlar öfkeleniyor, idam ve hadım cezaları öneriliyor, başkaları bu önerilere tepki gösteriyor, sosyal medyada istismarcıların linç edildiği videolar yayılıyor ve bu videoları izleyen insanların yüreklerine su serpiliyor, öfkeleri azalıyor ve bu konu bir sonraki habere kadar tekrar gündemden siliniyor. Fakat bu tür vakaların sıkça yaşandığı bir şehirde ruh sağlığı alanında çalışan insanlar olarak bizler için konu hep sıcaklığını koruyor.
İnsan psikolojisinde çocukluğun rolünün büyüklüğü bilinen bir gerçektir. Meslek hayatımda yetişkinlerle çalışırken çok defa bana sunulan ipuçlarını takip ettiğimde çocuklukta yaşanan bir istismar olayına uzandığım ve çok defa kendimi çaresiz hissettiğim olmuştur.
Sağlıksız duygusal ilişkilerin, kendine zarar verme davranışlarının, kişilik bozukluklarının, madde kullanımının, travma sonrası stres bozukluklarının, depresif bozuklukların ve özellikle cinsel sorunların altında bir istismar olayıyla karşılaşmak çok olası. Ve yıllar önce yıkılmış bir şeyi tekrar inşa etmeye çalışmak çok zor. Bu yüzden de önleyici çalışmaların önemi daha da artıyor.
Bu konuda toplum olarak bize düşen masum bir çocuğu istismara uğramaktan kurtarmaktır. Ama asıl ihmal ettiğimiz görevimiz masum bir çocuğu istismarcı olmaktan kurtarmaktır. Şimdi gözünüzün önüne kundaktaki yeni doğmuş bir bebeği getirin, onun masumluğunun size hissettirdiklerini hayal edin ve sonra da onun ilerde bir istismarcı olma ihtimalini düşünün. Bunu düşünmek çok zor geliyor değil mi? Ama unutmamak gerekiyor ki bugün idamını istediğimiz bütün istismarcılar bir dönem masum bir bebekti.
Doğru soruyu soramadığımızda hiçbir yanıt bizi sonuca götürmez. Bence burda doğru soru şu; nasıl oluyor da dünyaya tertemiz gelen bir bebek yaşantıları sonucunda bir istismarcıya dönüşüyor? Onun temiz ruhunu tahrip eden süreçler neler ve bu süreçlerin önüne nasıl geçilir? Bunu çözmeyi başarırsak işte o zaman yangından kaçmak yerine yangını kalıcı olarak söndürmüş oluruz. Bu öneri uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm olsa da insanlardan kısa vadede çocuklarımızı korumak için neler yapabileceğimizle ilgili sıkça sorular alıyorum.
Bu konuda doğru şeyleri yapabilmek için de önce kendimizi eğitmeliyiz. Çatışma çözme yöntemlerini öğrenmeli ve çocuklarımıza öğretmeliyiz. İletişim becerilerimizi geliştirmeli ve aramızdaki ilişkiyi şeffaflaştırmalıyız. Yaşadığı şeyleri bize rahatlıkla söyleyebilmeli, aklına gelen soruları bize rahatlıkla sorabilmeli. Onlara yaşlarına uygun şekilde kendi bedenlerini ve dünyayı tanıtan biz olmalıyız. İlerleyen sayılarda, bu konularda çocuklarımızı ve kendimizi ne şekilde eğitebileceğimizle ilgili bilgilendirici yazılar yazmak istiyoruz.