Betül Karalı Hamarat Final Akademi Ortaokul Müdürü
Çünkü karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkartır. Yarasına ilacı başka yerde arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır’ diyordu Sinan Sülün, Kırlangıç Dönümü adlı kitabında. Sorunlar üzerine kurulu olduğunu düşündüğüm ‘Eğitim Sistemimizle’ ilgili bu yazıyı yazmaya başlamadan önce rastladım bu sözlerine.
Eğitimde yaşadığımız en büyük sorun; geçmişimize, tarihimize, atalarımıza bizi biz yapan her şeye karşı duyduğumuz, SEVGİ ve NEFRETLERİMİZİN temelinde yatan sorunla aynı aslında. ALIŞKANLIKLARIMIZ… Alışkanlıklarımıza körü körüne olan bağlılığımız… Bize onlar yön veriyor. Çok zor değişir bizim alışkanlıklarımız düşünmeye, araştırmaya, çaba sarf etmeye karşı olan direncimiz gibi.
‘‘Bu bizim tembelliğimizin adıdır ‘diyor Aliya Izzetbegoviç. Alışkanlıklara olan bağlılığımız bir kurtarıcı beklemeye benziyor. İkisinin de ortak noktası önümüze sıkıntısız, Çilesiz bir çıkış noktası sermesi. Alışkanlıklara karşı olan bu körü körüne bağlılığımız araştırmayı düşünmeyi sorgulamayı sevmeyişimizden kaynaklanıyor’. demiş eski dostum değerli abim Mahmut Haldun Sönmezer.
Bu yüzden değil mi ki yıllarca Batılılaşmak ya da Araplaşmak adına kendimize söylediğimiz yalanlar içinde savruluşumuz. Finlandiya’sından tut, Amerika ve Avrupa’nın tüm sistemlerini muhteşem bulduk aldık, denedik. EĞİTİMDE BATILILAŞMAK, olmadı eğreti durdu, ARAPLAŞMAK ne de çabuk kabul ettik hazırda olanı. Çünkü dışarıdandı, bizden değildi daha iyi olmalıydı kesin. Belki de içinde olduğumuz coğrafyada diğerleriyle başa çıkabilmek, onlardan biri olabilmek için ‘bizde varız’ demenin bir başka yoluydu bu. Dünyayı yöneten galip güçlere karşı ayakta durabilmek ve onlardan biri olabilmek için sahte hayaller yarattık, koca koca yalanlar söyledik kendimize. Bugüne ayak uydurabilmek adına bir ondan olduk bir bundan. Her birimiz ayrı yönlere meyil ettik önce, sonra da bizim gibi olmayanlara düşmanlık besledik. Aşağıladık, örseledik. Ancak bu koca yalanlar, mış gibi olmalar içinde yetişen yeni nesli göremedik. Çünkü onlar bu yalanları, mış gibileri, eğreti düzenleri gerçek zannetmeye başladığında tamiri zor yaralar ve boşluklar açtık tüm sistemlerimizde, başta eğitimde. Biz, biz olmayı unuttuk efendiler.
Oysa ki ‘İnsanın bir mesleği bir de meşgalesi olmalıdır. Meşgalesi de bütün kültürümüzdür’ demişti Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Mesele ne eğitim ne ekonomi ne de de başka bir şeydi aslında. Mesele Kültür meselesiydi. Kendi değerlerine yanlışıyla doğrusuyla sahip çıkmaktı. Kendisiyle barışık geleneklerine bağlı ama gelişmelere açık, geçmişiyle kopmamış, düşünen, sorgulayan, ezbercilikten uzak, taklitçi olmayan yeni bir nesil yaratmaktı. Bugünün eğitim sorunu yok. Bugünün tek sorunu kendi öz kültürüne yabancılaşmış geçmişe bağlılığı geleceğe inancı olmayan gençler VE onları biz yarattık. Siyasi çekişmelerin rant kavgalarının içinde kendi neslimizi kendi benliğimizi unuttuk. Biz ne oyuz ne de bu.
Ne yapmalı…
Şimdi ben sizlere kendi kanaatimi söyleyeceğim. Sorunumuz Milli Eğitim kavramında saklı biz işin eğitim bölümüne o kadar saplandık ki işin Ben bölümünü unuttuk. Yani Milli bölümünü. Bu coğrafyanın en güzel yanı tüm kültürleri birleştirmesiydi. Bunu unuttuk. Arkalarında sevdiklerini bırakarak vatan ve millet aşkıyla ölüme giden kadınlarımızı… Nene hatunları, Erzurumlu Kara Fatmaları, Malazgirtleri, Prevezeleri Sakarya Meydan Muharebelerini, Orta Asya’dan akın akın gelen o güzel insanları unuttuk. Anadolu’da bağrını açıp bizleri kabul eden milletleri, rengârenk kültürlerin içinde oluşturduğumuz o muhteşem mozaikleri unuttuk. Bu coğrafyada yüzyıllar boyunca tüm dinler kardeşçesine yaşadı bunu unuttuk. Bizim kimsenin dayatma formüllerine ihtiyacımız yok. Biz bu coğrafyada o kadar zengin bir kültürüz, o kadar büyüğüz ve güçlüyüz ki. Biz, Bizi Unuttuk! ‘Çocuklarımızı, içinde yaşadığımız zamana göre değil onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin diyor Hz. Ali. Eğitimimizin tek ihtiyacı kendi öz kültürüne geri dönerken geleceğe de bir o kadar açık yeni fikirlere eleştiriye araştırmaya meyil etmiş, bilen değil öğrenen, özüyle barışık, bir o kadarda diğer kültürlere açık yeni nesiller yaratmaktır. BİLEN değil, alışkanlıklara körü körüne saplanmış hiç değil, öğrenen öğretmen, öğrenen öğrenci, öğrenen okul, öğrenen toplum olmaya ihtiyacımız var. Bürokrasiden kurtulmaya ihtiyacımız var. Taklitlerin ömrü kısa olur, kendi Milli Değerlerimize yeniden bağlanıp; özgüveni yüksek, kendini bilen, tanıyan bir nesil yaratmalıyız. Bu kadar zengin bir kültür deryasının içinde alışkanlıklara takılmayan araştırmayı sorgulamayı çalışmayı seven Karacaoğlanların, Atillaların, Nazımların, Ali Kuşçu’ların, Mimar Sinan’ların, Piri Reis’lerin, Fatih’lerin, Kanuni’lerin, Atatürk’ün gençlerini yeniden uyandırmak zor olmamalı.
Her yaranın merhemi kendi dalındadır. Öyle değil mi?