Filiz Deniz – Eğitimci
“Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler, onun sadece bir sayfasını okurlar.” St. Augustine
Ankara’dan Kars’a giden Doğu Ekspresi en popüler günlerini yaşıyor. Sosyal medyada, basında o kadar çok gündeme geldi ki, dünyanın en ünlü gezi rotaları arasına girmeyi başardı. Belki de bu yılın en popüler yurt içi destinasyonu oldu. Ve kesinlikle bunu hak ediyor. Bu sene neden bu kadar popüler oldu derseniz; bunun en büyük sebebi, insanların tren yolculuğuna özlem duymaları ve Doğu Ekspresinin son durağı olan Kars’ın; diğer kent merkezlerinde olmayan bir tarihi yapıya sahip olması. Tabii biz yine bu güzelim tarihi binaların bir çoğunu yıkıp, yerlerine yüksek binalar dikmişiz o ayrı… Gelelim yolculuk macerasına ve nasıl bilet bulduğuma..
Renkli renkli çoraplarla manzara fotoğrafları, karlı dağlara karşı en anlamlı şarkılarla kurulan hayaller, rüzgara karşı savurduğumuz saçlarımız, elinizden düşüremeyeceğiniz kitabınız, camlarda ışıklı-fotoğraflı süslemeler, mumlarla, lambalarla özenle hazırlanan masalar, yola çıkmadan hazırlanan yolluklar, yemekler, atıştırmalıklar, içecekler, Erzurum’a gelmeden sipariş edilen kadayıf dolması, cağ kebabı…
Trene şimdiye kadar hiç binmemiştim ve bu yolculukla bir hayalim daha gerçek oldu. TCDD’nin en uzun rotalarından birine sahip bu sefer (1310 km) için yataklı vagonlarda bilet bulmak çok zor. Ben üç aydır hemen hemen her gün takip ettim ve bir hafta sonuna denk getirdim… Dönüş yolculuğunu yine uygun fiyatla uçakla yaptık. Ve hayatımda unutulmaz anları yaşadığım, en ekonomik tatil/seyahat gezisi olduğunu rahatlıkla belirtebilirim. Ben araştırma ve yorumları okuyarak, önerileri alarak hareket ettim. Trende “Pulman” yani normal koltuklu, “Örtülü kuşetli” yani dört kişilik ve en çok ilgi gören kısmı “Yataklı kompartımanlar” bulunuyor. Yataklı bölüm 2 kişilik oluyor. Yataklı kompartımanda klima, mini buzdolabı, altlı üstlü yatak – çarşaflar tertemiz – küçük bir dolap, askılık, raf, lavabo – tuvalet değil – ve masa mevcut. Vagonlarda biri başta, biri de vagonun sonunda olmak üzere iki tuvalet var. Kompartımanın ışıklandırması çok iyi. Kapıyı kapatıp kilitleyebiliyorsunuz; ki bu özellik sadece yataklı bölüme ait. Bir ay sonrası için yataklı vagonlarda bilet bulmak mümkün. Yani haziran da gitmek isterseniz mayıs ayından bilet almak zorundasınız diyebilirim. Sabahları saat 07:30 ile 08:00 arasında TCDD’nin internet sitesinden bilet alımı yapabiliyorsunuz. Ancak bilet alırken çok hızlı olmalı ve bilgisayar başından kalkmamalısınız çünkü satışa açılmasından sonra biletlerin tükenmesi çok kısa zaman diliminde (1-2 dk) gerçekleşiyor. Bilgilerinizi girerken bir bakmışsınız ki biletler bitivermiş. (ki benim başıma 2-3 sefer geldi) Siz de inatla devam edip pes etmezseniz, o yataklı vagonda yer bulabilirsiniz… Bilet fiyatlarını TCDD’nin internet sitesinden öğrenebilirsiniz. Sadece şu kadarını söyleyeyim, pahalı değil üstelik öğrenciyseniz veya indirimlerden faydalanılan bir meslek grubundansanız belli oranlarda indirim bile mevcut. Biletimizi aldık, gelelim konaklama yerine. Otellerin dışında alternatif uygun kalma yerleri de mevcut (Öğretmenevi, Polisevi misafirhanesi, DSİ misafirhanesi vb.) Biz Öğretmenevine 15 gün öncesinden rezervasyonumuzu yaptırdık. İndirimli grup olduğumuz için burada da çok uygun fiyata kaldık. Kars’a gidince bir araç kiraladık. Daha ilk günden Kars’a hayran kaldık. İnsanları çok sıcakkanlı, misafirperver, tarihi yapıları ve doğası bir harika..
Sıra şehrin gezilmesi gereken yerlerinde;
✓ Kars turuna, şehir merkezindeki Kanlı Tabya müzesi ve Kars müzesini gezmekle başlıyoruz. 18 yy.başından itibaren devletin doğu sınırlarını korumak amacıyla Osmanlı İmparatorluğu tarafından inşa edilen Kanlı Tabya müzesi, ismini 1828’de Rusların Kars’a yaptıkları bir gece baskını sırasında tabyadaki askerlerin tamamının şehit edilmesi üzerine almış. Bu askerler anısına müzenin içinde ışıklandırma ve ses efekti verilerek düzenlenen sonsuzluk yolu, donmuş askerlerin silüeti, müzenin en etkileyici yerlerinden. Kars müzesinin içinde de bu yörede çıkmış kazılarla, eski çağlarda yaşamış insanların kullandığı eşyalar mevcut. Ayrıca müzenin içine bir de çocuk müzesi kurmuşlar. Çocuklar müzedeki eserleri inceledikten sonra serbest resim ve el işlerini yaparak sergileyebiliyorlar; bu da onların müzeye olan ilgilerini arttırıyor.
✓ Şehir merkezindeki Selçuklu, Osmanlı ve Rus döneminden kalma yapıları mutlaka görün… Özellikle yapılar çok iyi korunmuş ve hala kullanılmaya devam ediyor. Bu sebeple buram buram tarih kokan Kars merkezini yürüyerek gezmenizi öneririm. Sit alanı ilan edilen Kars Kalesi; kentten bakıldığında etkileyici bir görünüme sahiptir. Gün batımını buradan izlemenizi tavsiye ederim.
✓ Şehir merkezinde beni en çok etkileyen yapı olan Kümbet Camii (12 havariler kilisesi); ”Doğu’nun Ayasofyası” olarak bilinirmiş. Bölge, Rus hakimiyetine girince camii Rus Ortodoks Kilisesine çevrilmiş, 1918 yılında Türk hakimiyetine girince yeniden camiye çevrilmiş olup, 1964 yılında müzeye dönüştürülerek, Kars´ta yapılan kazılardan elde edilen tarihi eserler burada sergilenmeye başlanmış. Kars Müzesi adıyla da bilinen bu eski ibadethane, bu işlevini 1981 yılına kadar sürdürmüştür. Sergilenmekte olan eserler, eşyalar artınca Kars Müzesi şehrin başka yerine taşınmış olup bu yapı, 1993 yılından bu yana yine “Kümbet Cami” olarak kullanılmaktadır. Caminin imam görevlisinin olduğunu ama kimsenin o camiye ibadet etmeye gitmediğini ve aynı bahçe içerisinde başka bir camiinin kullanıldığını öğreniyoruz. Bunun sebebi ise görüştüğümüz taksi şoförüne göre; camilerin minarelerinin olması gerektiği, ama bu yapıda minare olmamasıymış. Bu da kişisel görüş tabii. Yapıların yıllar boyunca birçok farklı dine ev sahipliliği yaptığını burada da görmüş oluyoruz.
✓ Donmuş Çıldır Gölü üzerinde yürüyün ve balık avına şahit olun. Biz baharda gittiğimiz için ayrı bir güzelliği olan gölün erimesine şahit olduk. Yani kış için Kars bizi yine çağırıyor:) Gölün güzel manzarasını izlerken, sadece o gölde günlük çıkan sarı balığı o günkü yemeğinize eklemenizi tavsiye ederim.
✓ Şehir gezilerimde benim en çok ilgimi çeken yerlerden birisi de antik kentlerdir. Dünyada hem askeri, hem ticari, hem de dini özellikleri olan çok az şehir vardır. Ani Antik Kenti bu şehirlerden birisi. Şehir diyorum çünkü Ortaçağ’ın en önemli kentlerinden biri olan Ani’nin nüfusu, o zamanlarda 100.000’i geçmiş . Ani “güneşi doğuşu” demekmiş. Görünürde kederli bir ölüm sessizliğindeki Ani; aynı zamanda şimdi onlarca uygarlıktan kalan bin bir çeşit ses ve dokuyla yaşıyor. “Ani bir dünya ama dünya bir Ani değil” denilmiş vakti zamanında. Ani’nin böylesine onurlandırılmasının nedeni ise yüzyıllar boyunca değişik ulus ve dinleri bünyesinde toplamasından gelen çok kültürlülüğü. Türkler, Gürcüler ve Ermeniler bir orkestranın enstrümanları gibi uyum içinde yaşamayı başarabilmişler.
Günümüzün tahammülsüz dünyası düşünüldüğünde, binlerce yıldan beri yan yana duran cami, kilise ve zerdüşt tapınağı insanı fazlasıyla şaşırtıyor. Bu yanıyla Ani, saygıyı fazlasıyla hak ediyor. Kalıntıları görülen yapıların büyük çoğunluğu İ.S. 8 ile 13. Yüzyıllar arasında yapılmış. Aynı dönemde Ani, sanat ve ekonomi yönünden de altın yıllarını yaşamış, adeta kültürel bir Rönesans’a sahne olmuş. “Bin bir kiliseli şehir” adıyla anılan Ani’nin, Venedik Avrupa’sını andırdığını söyleyenler hiç de haksız değiller. Sultan Alparslan tarafından 1064 yılında 25 günlük bir kuşatmadan sonra fethedilen Ani; Anadolu’da Türklerin ilk ele geçirdiği şehir unvanını alıyor. Moğollar tarafından 1239 yılında istila edilen ve yakılıp yıkılarak talan edilen Ani’ye, son darbeyi ise tabiat vuruyor. Büyük bir deprem 1319 yılında şehri yaşanmaz hale getiriyor. Her ne kadar ufak bir yerleşim yeri olarak kullanılmaya devam edilse de, terk edilmiş bir şehir görünümünden bir daha kurtulamıyor Ani… Görkemli şehri, harabelere çeviren bir vaka, belki de en önemli neden ise, İpek Yolu’nun önemini kaybetmiş olması. 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşları’nda 40 yıl Ruslar’ın hakimiyetinde kalan bölgede; St. Petersburg Çarlık Üniversitesi’nden Prof. Marr tarafından 250 kişilik bir grup ile şehirde kazı yapılıyor ve ne yazık ki, taşınabilir bütün eserler ve birçok fresk Rusya’ya götürülüyor. *Ani; Kars merkeze yakın, yaklaşık yarım saat sürüyor. Küçük not; özel araç tutmayanlar için ani harabelerine her gün merkez Kültür Evinin önünden Valilik tarafından araç kaldırıyor.
✓ Aynı gün ekoturizm kapsamında olan Boğatepe köyüne gittik. Bugüne kadar yolumun düştüğü köylerden çok farklı olduğu daha ilk bakışta göze çarpıyor. Kimse yokluktan ya da yoksulluktan, köylülüğün zorluklarından bahsetmiyor burada. Boğatepe, eski adıyla Büyük Zavod Köyü. Burası meşhur Kars gravyerinin üretildiği tek köy! Özelliği bir çok bitki çeşitliliği (araştırmalara göre en son 140 farklı endemik bitki) barındıran bu çevrede otlanan ineklerin sütünden yapıldığı ve yapımı çok fazla dikkat ve özen isteyen bir peynir türü olması. Türkiye’de tek olan Gravyer peyniri, tüm dünyada ise İsviçre, Hollanda ve Gürcistan’da olmak üzere sadece birkaç ülkede üretiliyor. Burada bir nevi ekonomik mucize yaşanmış. Zamanında Kars, Rusların eline geçince İsviçreli, Alman ve Rus iş adamları buraya gelmişler; İsviçre’den gelenler ilk mandırayı kurmuşlar. Sonrasında Rusya’dan gelen Molokan halkıyla (Malakan) devam etmişler. Rusya’da o dönem savaş karşıtlığıyla bilinen Molokanlar, Çarlık Devleti tarafından silah altına alınmak istemediklerinden Kars’a göç etmiş. Malakanlar, Kars’a göç ettiklerinde mandıracılık kültürünü de beraberinde getiriyorlar; işte gravyer peyniri de bu kültürün en bilinen örneği. Bu civarda halen 20-25 malakan ailenin yaşadığı söyleniyor. Köyde malakan evlerinin izlerine de rastlamak mümkün. Müthiş kültür mozaiğinin izlerini hala görüyoruz. Burada da ülkemizin çok değerli alanlarının dışarıdan gelenler tarafından nasıl kıymetinin arttırıldığını bir kez daha görmüş oluyoruz…
Köyde bir de peynir müzesi mevcut. Tarihi bir yapının alt katında bulunan müzenin üst katı seminer / konferans / kurs salonu olarak kullanılıyor. Köyde yaşayan, dedelerinden kalma peynir atölyesi olan bir abla bize müzeyi gezdirirken, gravyerin tarihçesi hakkında da bizi bilgilendirdi. Herkesin tatil anlayışı farklıdır ama bir şehri gerçekten anlamak istiyorsunuz o yerdeki ören yerlerini ve müzelerini gezmeli, yöre insanıyla sohbet edip, onları dinlemelisiniz. Boğatepe Peynir Müzesi; kaybolmaya başlayan peynir türlerini kurtarmak, üretim süreçlerini korurken, bu süreçte, gıdalara nelerin tat verdiğini bulmak, Kars bölgesindeki peynirin hikâyesini anlatmak, ürünleri dünyaya tanıtmak için kurulmuş. Buraya gelmişken, Kars kaşarı, gravyeri, balı ve meşhur ketesinden almayı unutmayın. Bunun yanında;
✓ Kars yöresel yemekleri olan; kaz eti, evelik çorbası, haşıl, umaç, ekmek aşı, piti ve hıngelden tatmanızı,
✓ Kafkas danslarını, aşık atışmalarını izlemenizi isterim. Zaten belirli yöresel yemek mekanlarında siz yemeğinizi yerken aynı zamanda bunları da izleyebiliyorsunuz. ✓ Kuyucuk kuş gözlem merkezini ziyaret edebilirsiniz.
✓ Alpler’deki toz karın ülkemizde de bulunduğu; Sarıkamış Kayak Merkezi’nde çam ormanları arasında kayak yapabilirsiniz. Bunun için kış mevsimini tercih etmelisiniz. Bizim süremiz kısıtlı olduğu için, gezimizi iki güne sığdırdık ama sizler bu süreyi uzatabilirsiniz… Son olarak bu yolculuğa çıkmadan sizlere tren yolculuğu ile ilgili kitap önerilerinde bulunmak isterim: Yaşar Kemal’in ‘Nuhun Gemisi’ (Bu Diyar Baştan Başa) kitabındaki “Üçüncü Mevki Yolcuları” bölümünü mutlaka okumanızı öneririm. Bu bölümden çok etkilenmiştim. Bu kitabı özellikle trende okumak için sakladım. Bir de polisiye-cinayet romanlarını sevenler için Agatha Christie’nin “Doğu Ekspresinde Cinayet” romanını mutlaka öneririm. Kitaba başlamanızla bitirmeniz bir olacaktır.
Şimdiden iyi okumalar, iyi gezmeler diliyorum. Sevgiyle kalın.