1903’te Azerbaycan’da doğan Süreyya Ağaoğlu, hukuk Profesörü Ahmet Ağaoğlu’nun kızıydı. Lise yıllarında sınıfta cumhuriyet rejiminden söz ettiğinde, arkadaşlarının gavur olarak çağırdığı Süreyya Ağaoğlu, avukat olmayı kafasına koyar. Hukuk fakültesine kaydını yaptırmak istediğinde ise; engellerle karşılaşır. Dönemin kadınlarının henüz çarşafla dolaştığı bir zamanda başını bile kapatmadan görüşmeye giden Ağaoğlu, kendisi gibi avukat olmak isteyen 3 arkadaşını daha rektöre götürünce, okula kabul edilir. O yıllarda öğleden önce erkekler, öğleden sonra ise kadınlar ders izleyebiliyordu ve bu oldukça yorucu olduğundan fakültenin bu çabası yalnızca bir dönem sürdü. İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Süreyya Ağaoğlu, avukatlığın yanı sıra sıkı bir kadın hakları savunucusu olur.
1948 yılında Berlin, Milletlerarası Hukukçular Komisyonu Üyesi olan Ağaoğlu, Hür Fikirleri Yayma Derneği, Türk-Amerikan Üniversiteler Derneği ve Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği’nin de kurucusudur.
1949 yılında Milletlerarası Barolar Birliği Yönetim Kurulu İdari Heyeti’ne seçilen Ağaoğlu, 1960 ihtilalinin ardından Yassıada Davaları’nda babasının avukatlığını üstlenerek hukuk savaşı verir.
‘Londra’da Gördüklerim’ ve ‘Bir Hayat Şöyle Geçti’ adlı kitapları ve çeşitli hukuki makaleleri bulunan Süreyya Ağaoğlu 29 Aralık 1989’da İstanbul’da öldü.
İLK TÜRK KADIN AVUKATTAN İÇİNİZİ ISITACAK BİR ANI…
Bir arkadaşıyla birlikte Adalet Bakanlığı’nda staja başlar… İlk günlerin heyecanı geçince, bir sorunla karşılaşırlar: Öğle yemeği işini nasıl çözeceklerdir? Çok uzak olduğu için evlerine gidemezler. Lokantaya da gidemezler çünkü o zamanlar Ankara’da yemek yenebilecek sadece İstanbul Lokantası olmasına rağmen bu lokantada kadınların yemek yediği görülmüş şey değildir..
Türkiye’nin bu ilk kadın stajyer avukatları, öğle yemeklerini bir süre için peynir ekmek yiyerek geçiştirirler. Ama sonunda dönemin Basın-Yayın Genel Müdürü olan babası Ahmet Ağaoğlu’na giden Süreyya, öğle yemeklerini İstanbul Lokantası’nda yiyebilmek için izin ister. Ahmet Ağaoğlu, bunda bir sakınca görmez. İki arkadaş, ertesi gün öğlen lokantaya gider, küçük bir bölümüne geçip bir güzel karınlarını doyururlar. Ahmet Ağaoğlu’nu ve kızını tanıdıkları için kimse yüzlerine bir şey söyleyemez, ama arkalarından konuşmalar başlar. Şikayetler aynı gün, zamanın başbakanı ‘Rauf Bey’e de iletilir. Rauf Bey de Ahmet Ağaoğlu’nu arayıp durumu anlatır.
Süreyya, o akşam eve döndüğünde, babası “Başbakan Rauf Bey, senin ve arkadaşının lokantada yemek yediğinizi ve herkesin bunu konuştuğunu anlattı.. Bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin,” der…
Süreyya çok üzülür, ama yapacağı bir şey yoktur.. Birkaç gün sonra, Atatürk ve eşi Latife Hanım, Ahmet Ağaoğlu’na misafirliğe gelir. Sohbet edilirken, söz bu konudan açılınca, Süreyya Hanım, olayı bütün açıklığıyla Atatürk’e anlatır. Onun, kendisini anlayacağını ve destekleyeceğini düşünmektedir. Oysa, onu dinleyen Atatürk, “Babanın da, Rauf Bey’in de hakkı var,” demesin mi ? Büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Süreyya, ertesi gün bakanlıktaki odasında çalışırken, bir yetkili telaşla içeri girer: “Süreyya Hanım hazırlan, Paşa seni yemeğe götürecekmiş!…” Süreyya şaşırır, yanında bir milletvekili ve yaveriyle arabada oturan Atatürk onu görünce, “Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor,” der. Süreyya hem şaşkın hem sevinçlidir. O bindikten sonra hareket eden otomobil İstanbul Lokantası’nın önünden geçerken, Atatürk, birden şoföre durmasını söyler. Bozüyük milletvekili Salih Bey telaşla yanlarına gelince Atatürk, herkesin duyabileceği bir sesle ona, “Bugün Süreyya’yı bize götürüyorum, ama yarın buraya gelecek, yemeğini lokantada yiyecek…” der.
Süreyya’nın şaşkınlığı daha da artar. Ne olup bittiğini, Latife Hanım, yemekte, onun kulağına eğilip, “Paşa, dün akşam bu lokanta olayına çok kızdı, ama babanı senin yanında ezmek istemediği için kızgınlığını belli etmedi. Eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak, yarın mutlaka eşleriyle birlikte lokantaya öğle yemeğine gitmelerini söyledi,” deyince durumu anlar..
Süreyya Ağaoğlu, ertesi gün, arkadaşıyla İstanbul Lokantası’na gittiğinde, birkaç milletvekili eşinin de ilk kez orada olduğunu görür. Kimse onları bakışlarıyla bile rahatsız etmeye yeltenemez…
Bu bir ilk olur… Atatürk ve Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, kadınların tıpkı erkekler gibi, bir lokantada yemek yiyebilmesine de öncülük etmiştir…