Yasin Topal – Utku Kolejı Ortaokul Müdür Yardımcısı
Eğitim; karanlıktan korkan çocukların, aydınlıktan korkan yetişkinlere dönüşmesini engellemektir… Bakmayın öyle “eğ-mek” kelimesinden falan türetildiğine. Kimsecikler eğilmek ve bükülmek için girişmez “eğitim” denen kutsal mücadeleye… Dahlimizin olmadığı varlık macerasına atılmışlığımızın, “ben de varım” diyebilme çabasıdır o! Kendini gerçekleştirme gayretiyle uğraşandan, gerçeğin kendisi olan insan çeşidine kadar; aramadığımız kadar insan oynar kendi senaryosunun başrolünde…
Eğitimin ilk örneklerini filozofların tarihteki hikâyelerinde dinledik. Birebir modelle hakikati sorgulayan ve sorgulatan, insanlara teker tekerdoğruyu ve gerçeği aratan fikir işçilerinden öğrendik ilk sorularımızı…
Zamanla sosyal etkileşimin sırrını da keşfettikçe, topluca ve bir arada eğitilmenin yollarını denedik… “U” düzeninden “kilise düzeni” de denilen ardı sıra dizilmiş sınıf modellerine süre giden yolculuğumuz, dünya döndükçe yeniden birleşerek, kalite algısını da butikleştiriverdi günbegün. Tarih başa döndü adeta, aciz bir bebeğin yaşlanarak yine acizleşmesi misali.
İster öğrenme, ister öğretme işinden bahsedelim; 3 çeşit emek çıkıyor karşımıza: Fiziksel, Zihinsel ve Duygusal… Fiziksel emek harcayan bir öğretmen, zihinsel emeğine duygu katmayı başardığında, tarifsiz bir bağ ve kıymetli bir sonuç elde ediveriyor.
“İnsan azmeder ve isterse” diye başlayan bir cümlenin türlü şekillerde olumlanarak kurulabilmesi, şimdiye kadar bildiğimiz ve gördüğümüz her teknoloji ve medeniyet eserinin, bu duygusal emekle ortaya çıkmış olmasındandır. Eğitimi etraflıca ele almaya kalktığımızda, öyle ömür falan yetmiyor insana. Örneğin; deryada damla misali “bilgi” kavramını ele alalım: Kıyıda geminin gelişini bekleyen de, gemi bacasından tüten dumanı gören de, geminin içinde yolculuk eden de, gemi hakkında bilgi sahibi sayılıyor günümüzde. Bilenle bilmeyenin bir olmadığı, her bilenin aynı olduğu anlamına gelmiyor aslında. Duymanın, görmenin ve yaşamanın nüansları…
“The First Grader” filmini izlemenizi öneririm. 84 yaşında ilkokula başlayan Maruge’nin gerçek hikayesi… Ebeveyn ya da eğitimcilerin kaçırmaması gereken bu filmde; koca yürekli ve azimli Maruge’nin küçücük bir çocuğa 5 rakamının nasıl yazıldığını öğretişi, duygusal bağ ve muhteşem etki, okumayı öğrenmedeki ısrarı, çocukların şarkıları ve harika dansları tam bir seyir keyfi… Başkalarının çocuklarına ebeveynlik yapabilen, bilgiye ilgiyi, zekaya duyguyu katabilen öğretmenlerin neleri başarabileceğini nefis bir sinema diliyle anlatıyor film. Herkesin özel olduğu algısı, özel olmayı her ne kadar ortadan kaldırsa da; her bir öğrencinin ayrı bir alem ve dünya olduğunu; herkesin farklı bir birikim ve potansiyelle büyüdüğünü unutmamak gerekiyor. Tam da bu noktada meseleyi zor ve karmaşık görmek yerine ‘sürprizlere açık’ olarak değerlendirmek, insanın keyifli ve yepyeni neticelere ulaşabilmesi adına oldukça gerekli. İnsanı iyi tanımadan “iyi insan” yetiştirmek, bir ütopya ancak.
İnsanın muhteşem ve de korkutucu potansiyelini hesaba kattığımızda, “İnsan, eğitilmesi zorunlu olan tek varlıktır” diyen E. Kant’a katılmamak imkansız bir hal alır. Çok sayıda uyarıcıya maruz kalan şimdinin çocuklarına şaşırmayanımız herhalde yoktur. Etrafta duyduğumuz “Şimdiki çocuklar çok acayip, çok akıllı” gibi tespitler, Fütüristlerin Başkanı Thomas Frey’in önemli bir iddiasını getirir hatırıma: “Gelecekte, işgücüne katılan öğrencilerin, şimdikinden on kat daha akıllı olacağını tahmin ediyoruz.” Popüler fütüristin savı gerçekleşirse, duygusal emek ve duygu yönetiminin daha da önemli bir ihtiyaca dönüşeceği apaçık. Aksi takdirde, insanı “iyi meslek sahibi” olarak yetiştirmek mümkün, “iyi vatandaş” ve “iyi insan” olarak yetiştirmek imkansız olacaktır. Aklı duyguyla etkili, duyguyu akılla dengeli kılmak gelişimin alfabesidir diyor; sadırdan yahut satırdan, iyi okumalar diliyorum…