Handan Toprak – Uzman Psikolojik Danışman
Dijital teknolojilerin faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz gibi, 10 ebeveynden 8’inin çocuğuyla en büyük sorununun kontrolsüz ve sınırsız teknoloji kullanımı olduğunu görüyoruz. Bu sorunun kaynağını ve nedenlerini ortaya koymak elbette ki önemli, ancak hepsinden önce annebabası olduğumuz Z nesli çocuklarını çok yakından tanımanın gerekli olduğuna inanıyorum. Amerikalı uzmanlar uzun yıllardan beri kuşak çalışmalarını sürdürmekteler. Pek çok teorisyene göre değişmekle birlikte 2. Dünya Savaşı sonrasında doğan nesilleri kabaca Baby Boomers, X, Y ve Z nesli olarak sınıflandırabiliriz. Her nesil sadece doğal yolla gözlem yaptığınızda bile fark edebileceğiniz ortak özellikler taşımakta ve yine her neslin tavırları bir öncekinden oldukça farklı. Bu farklılıklar bizim adına kuşak çatışması dediğimiz şeyi yaratan etkenleri oluşturuyor esasında.
Çocuklara kimlik kazandırma, olumlu benlik algısı oluşturma noktasında aile içi iletişimin önemi unutulmamalıdır.
Ne mi yapar Z nesli temsilcileri? Her açıdan eğitimi önemserler, ne istediklerini iyi bilirler, komplekssizdirler, olumsuz yönleriyle rahat kucaklaşabilirler, doğruyu çekinmeden söyleyecek kadar kendilerine güvenirler, sosyal ve iletişime açıktırlar, istek ve ihtiyaçlarını kolayca dile getirebilirler, bireysel ve bağımsız hareket etmeleri yaratıcılıklarını arttırır. Diğer yandan olumsuz da birtakım ortak özellikler gösterirler. Bir kere kuralları ve kalıpları sevmezler, zaman ve emek isteyen işlere motive olamazlar, yaratıcılık içermeyen sıkıcı işleri reddederler. Azimli ve hırslı değildirler, çabuk vazgeçebilirler, hep ön planda olmak istediklerinden dolayı kalabalık gruplarda sıkça çatışma yaşarlar, zaman zaman doyumsuzluğa varan istekleri de mevcuttur. Son yıllarda Türkiye’de de kabul gören bu sınıflama önemli şirketlerin bile stratejilerini yeniden gözden geçirmelerine neden oluyor. Çünkü bizim evde idare etmek için kafa yorduğumuz nesil, şirketler için de sorunun bir parçası haline geliyor.
Gelelim çatışmanın doğduğu yere. Birincisi 2003 yılı ve sonrasında dünyaya gelen bu nesil, dijital teknolojilerin ta içine doğdular ve bizim zararlı deyip dışladığımız – yasakladığımız şey onlar açısından normal karşılanması gereken bir durum ve işte tam da bu nedenle bu hakka sınırsızca sahip olmak istiyorlar. Kendimizi onların yerine koyduğumuzda bu, 80 ve 90’larda çocukluğunu ve gençliğini yaşamış biz Y nesli için, ailemizin dışarıda top oynamamızı yasaklamasından çok da farklı değil aslında. İkincisi ise dijital teknolojilerin hızına alışan çocukların, okul ortamını gereksiz ve sıkıcı bulmaları.
Bilginin bir parmak dokunuşu uzağımızda olduğu böyle bir çağda hala eski tekniklerle ders işlenmeye devam ediliyorsa eğer, isteksizlik ve dikkatin dağılması da çocukların en büyük problemleri haline geliyor. Bu bahsettiklerim elbette ki problemin çözümüne yönelik şeyler değil, ancak çocuklarımızla empati kurmak istiyorsak, bunun yolu onları tanımak ve anlamaya çalışmaktan geçiyor. Hatta bazen gözünüze dev gibi görünen sorunlar bu sayede küçülebiliyor. Kabul ettik diyelim; çağımız teknoloji çağı ve çocuklarımız buna ayak uydurmak zorunda. Bu sefer de o çok korktuğumuz teknoloji bağımlılığı göz kırpıyor uzaktan. Çocuğunuzun teknoloji bağımlılığı ya da bağımlılığa eğilimi varsa öncelikle bunun nedenlerini çok iyi analiz etmek zorundayız. Çocuğunuzun teknoloji bağımlılığının olası nedenleri;
- Ailede ilişki ihtiyacını karşılayamıyor olması.
- Kendinden memnun olmaması, farklı kişileri idealize etmesi.
- Teknoloji bağımlısı aile bireylerini modelliyor olması.
- Sosyalleşme yeteneğinin olmaması.
- İnternet oyunlarıyla ilgili akran baskısı hissetmesi
- Boş zamanlarını nasıl değerlendireceğini bilmiyor olması.
- Yoğun şekilde kabul görme, beğenilme, değerli olma ihtiyacının olması.
- Genel olarak mutsuz ya da depresyonda olması
- Duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edebilme ihtiyacını ancak sanal ortamda karşılayabiliyor olması.
Sorunun çözümüne yönelik atılacak belki de en önemli adım bu sayılan maddeleri ebeveynler olarak kendi özelimizde de gözden geçirmek olacaktır. Çünkü çocuklarımızı bu hususta eleştiren ama akıllı telefonlardan başını kaldırmayanların da yine bizler olduğunu unutmamalıyız. Elbette ki sorunu yasaklayarak çözemeyiz. Ancak her alanda olduğu gibi teknoloji kullanımıyla ilgili de sınır koymayı becerebilmek gerekiyor. Ayrıca zevk aldıkları nesneyi ellerinden alıp yerine alternatif sunmamanın yapıcı bir yöntem olmadığını göz ardı etmemeliyiz. Çocuklara kimlik kazandırma, olumlu benlik algısı oluşturma noktasında aile içi iletişimin önemi unutulmamalıdır. Bunlar sohbet, oyun, film izleme, kek yapma, birlikte tamir yapmak gibi çok basit faaliyetler de olabilir, seyahat etmek, doğada keşif yapmak gibi daha organize şeyler de olabilir. Son olarak şunu hiç atlamamak gerek; çocukların tutkuyla bağlı oldukları şeylere tamamen sırtınızı dönerseniz sizi düşman gibi göreceklerdir. Aksine oynadıkları oyunlarla ilgilenir, takip ettikleri şeyleri siz de takibe alırsanız, kısacası düşmanınızı tanırsanız onu daha kolay alt edersiniz.