Tamer Özsoy – BEÜ Ereğli Eğitim Fakültesi Araştırma Görevlisi
Öğretmenim
Ben bir gülüm, sen bahçıvan;
Çok açarsam eser senin,
Mis kokarsam hüner senin
Ama bir de soldurursan
Günah senin, günah senin öğretmenim…
Ben elmasım, sarraf sensin
Pırlantaysam, emek senin
Parlıyorsam yaldız senin
Ama bir de parçalarsan
Kırık senin, kırık senin öğretmenim…
Ben boş defter, kalem sensin;
Doğru yazsan yarın senin,
Güzel yazsan ikbal senin
Ama bir de karalarsan
Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim…
Ben öğrenci, sen öğretmen;
Başarırsam hüner senin,
Kazanırsam zafer senin
Ama birde kaybedersem
Yok diyecek başka sözüm;
Yorum senin, yorum senin öğretmenimHasan Bayhan
Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi olarak Utku Kolejinin de katkılarıyla “Öğretmenler günümüzü kutladık. Biz Eğitim Fakülteliler için her 24 Kasım’ın ayrı bir yeri vardır. Üniverstelerin öğretmen yetiştiren tek fakültesi olan eğitim fakültelerinin bu önemli günde yaptığı ve yapacağı tüm etkinlikler, özellikle de öğretmen adayları ve tecrübeli öğretmenleri bir araya getirme gayretleri, geleceğin öğretmenleri için önemli bir motivasyon kaynağı olarak hizmet edecektir.
Mustafa Kemal Atatürk’e “Başöğretmenlik” ünvanının verildiği gün ve Millet Mekteplerinin açılış günü olan 24 Kasım, ülkemizde 1981 yılından bu yana, öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenlere her zaman büyük görevler düştüğü inancındaydı. Ulu Önder, 24 Kasım 1928’de Başöğretmenliği kabul etmiş ve öğretmenliğin değerini şu sözleriyle ifade etmiştir: “Benim asıl anlatılacak yanım, öğretmenliğimdir. Topluma, milletime, öğretmenlik yapabiliyorsam, beni onunla anlatın. Yoksa kazandığım zaferlerle, yaptığım diğer işlerle, beni anlatmanız pek önemli değildir.”
Başöğretmenimizin Öğretmenlik mesleğine verdiği öneme binaen, Türkiye Cumhuriyeti’ nin öğretmenleri, aldıkları görevi yani toplumu çağdaş uygarlıklar düzeyinin üzerine yükseltme görevini sürdürmüşler; Atatürk’ün izinde, yeni ve yapıcı fikirleriyle sevgi, iyilik, güzellik ve doğruluk çizgisinde, yeni nesillere örnek olmuşlardır.
Doç.Dr. Selda Polat Hüsrevşahi (Moderatör):
Söyleşimize saygıdeğer öğretmenim. Süleyman öğretmenle başlamak istiyorum. Sevgili öğretmenim, siz Köy Enstitüsü mezunusunuz, Köy Enstitüsünde nasıl bir eğitim aldınız? Lütfen anlatır mısınız?
Süleyman CAN (Emekli Öğretmen-Köy Enstitüsü Mezunu):
“Ereğli Karakavuz Köyü’nden, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne okumaya giden ilk kişi benim. Her şeyi Köy Enstitüsünde gördüm. Sabah eğitim, ondan sonra altı saat kültür dersi, ondan sonra bu kültür dersinin tatbikatı, ya tarım ya inşaat… Sevgili gençler, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin ekmeği ile okudum. Ama benim kursağımda, Türkiye Cumhuriyeti ekmeği yoktur. Çünkü sabahtan kültür dersi aldım, öğleden sonra ya inşaat ya da ziraat alanında çalıştım. Ben okumaya gittiğimde Enstitüde dört bina vardı, okulu bitirdiğimde otuz iki binanın inşaatını tamamlamıştık. Yani kastettiğim nokta çalıştım, bedenen çalıştım, zekâmla çalıştım.
Doç.Dr. Selda Polat Hüsrevşahi (Moderatör):
Öğretmenlikteki ilk tecrübeniz nedir? Süleyman CAN (Emekli Öğretmen – Köy Enstitüsü Mezunu): Köye gittiğimde, okul yok, hatta kafamızı sokacak bir ahır yok, etrafımı ise; 60 tane çocuk aldı. Ben bu çocukları nereye sığdırayım? Sınıf, okul, hiçbir şey yok, köy harmanını düzledik. Yazı tahtam harmanın kenarındaki bir taş idi. Çocukların eline çomak verdim. Çomakla, harfleri, okumayı öğrettim. Bu benim için ilk hatıram. Sonra okul yapıldı, okula girdik.
Doç.Dr. Selda Polat Hüsrevşahi (Moderatör):
Çok teşekkür ederim. Affınıza sığınarak değineceğim; Köy Enstitülerinin kurucusu, İsmail Hakkı Tonguç şöyle anlatıyor: “Aslında, Bulgaristan’ın sanırım Silistre kenti doğumlu. 1.Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı Paşasına gidiyor. “Ben İstanbul’da okumak istiyorum” diyor. Ama Osmanlı Paşasının Tonguç’a verdiği cevap şu oluyor: “Sen kimsin ki? Sen fakir bir çocuksun. Bu devirde ancak parası olan okur.” Ve Tonguç’u odasından kovuyor. Tonguç da henüz ergenliğine girmiş bir delikanlı ve orada yemin ediyor. “Benim gibi kapıdan kovulanlar için, fakir çocuklar için, köy çocukları için, ben elimden gelen her şeyi yapacağım” diyor. O hatırayla, o aşağılanmışlıkla, İsmail Hakkı Tonguç, dünyadaki, -artık Türkiye diyemiyorum-, dünyadaki en özgün ‘Öğretmen Yetiştirme Modellerinden’ birini yaratmış oluyor. Zaman zaman, küçümseniyor Köy Enstitüleri, inşaat yaptırdılar, arıcılık yaptırdılar diye. Ancak, Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra bile, biz hâlâ o noktada değiliz. Biz, belki çok iyi eğitim kurumları yapıyoruz ama siz ahır bulamadık dediniz ya, fakat bizim içerisine koyduğumuz öğrencilerin kafasının içerisindekileri değiştiremiyoruz. Önemli olan mekân değil, önemli olan içerik… Hülya öğretmenimle söyleşimize devam etmek istiyorum. Öğretmenimin hayat hikâyesini 67300 dergisinden okudum, köy okulu öğretmenliğinden başlıyor, bir eğitim kurumu yaratıyor. Belki bu anlamlı günde bize söylemek istediği, birkaç cümle olabilir. O nedenle sözü size vereyim. Bize öğretmenlik mesleğiyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Hülya Çataklı (Utku Koleji Genel Müdürü):
Öncelikle bu güzel sürpriz için teşekkür ediyorum. Değerli konuklarımız, geleceğin sevgili öğretmenleri, Öğretmenlik bir sevgi işidir. Öncelikle tüm insanları ve çocukları çok sevmenizi isteriz. Benim bu mesleğe başlamamın sebebi idolüm olan ilkokul öğretmenimdi. O’nun sevgisiyle ben, öğretmenliği seçtim. O süreçte köylerde öğretmenlik yaptık. Çok zor koşullarda çalıştık, Süleyman öğretmenim anlattı. Bir sınıflık okul veriyorlar size, içinde birleştirilmiş sınıflar olan 75 öğrencisi var, elektrik yok, su yok. Siz o şartlarda okulun sobasını yakarsınız, sınıflarınız boya ister, siz boyarsınız. Hiçbir zaman bunları yapmaktan yüksünmedik. Çok severek yaptık. Bu sene meslekteki 48. yılım… Ve mesleğime dün başlamış gibi heyecanlıyım. Sevgi, her şeyin başı sevgi… Sevgi ile yaklaşın… İnanın gözlerinizin içi güldüğü zaman, öğrencilerden daha fazlasını alacaksınız. İhtiyacımız var, bu sevgisiz ortamları kaldıralım. Çocukları çok sevelim.
Süleyman CAN (Emekli Öğretmen – Köy Enstitüsü Mezunu):
Efendim, size sorsam şimdi, “dünyanın en zor işi nedir?” diyeceğim, binlerce, buradaki insan sayısı kadar bana cevap çıkar. Ama ben bir tek şeyde topluyorum bunu, dünyanın en zor işi ‘Kendini Eğitmektir’. Kendini eğittiğin zaman insansın. Kendini eğitemediğin zaman insanlıktan düşüyorsun. Bu böyle, Onun için önce derdiniz kendiniz olmalı. Evvela, kendinizi yetiştirmek için dört dörtlük bir eğitim alın, bol bol okuyun.
Doç.Dr. Selda Polat Hüsrevşahi (Moderatör):
Hacı öğretmenim siz bu özel günde öğretmenlik mesleği ile ilgili ne söylemek isterdiniz?
Hacı Ormanoğlu (Öğretmen):
Sevgili Arkadaşlar, heyecanınızı yitirmeyeceksiniz. Heyecanınızı yitirirseniz, üzülürsünüz. Yirmi üç yıllık öğretmenim. Daha çok gideceğimiz yer var. Verdiğimiz seminerlerde şu ana kadar yüzbini aşkın öğretmenimize, öğretmen adayımıza ulaştık. Daha dokunacağımız çok çocuk var. İlk göreve başladığımda Nevşehir’ de 1995 yılında, stajyer öğretmen Hacı Ormanoğlu olarak sergiler açıyoruz. Halk Oyunları ekibi kuruyoruz. Koşturuyoruz. Bir meslektaşım dedi ki: “Hacı öğretmen, gençsin, yenisin, koşturuyorsun ama seni üç sene sonra görürüz”, yirmi üç yıl geçti. Hiç durmuyorum… Hanım diyor ki: “Neden bu kadar koşturuyorsun? Bu memleketi sen mi kurtaracaksın?” “Yok, ben tek değilim, birkaç tane daha var.” diyorum. Daha sonra atandığım Şanlıurfa’ da seksenbeş öğrencim vardı. Bir sınıfta beş yılı birlikte okuttum. Çocukların üçü Fen Lisesini, on iki tanesi Anadolu Lisesini kazandı. Tayinim Elazığ’ın Avcılı köyüne çıktı. Göreve başladım, okulda dokuz tane çocuk var. “Çocuklar, arkadaşlarınız nerede?” dedim. Çocuklardan gelen cevap: “Öğretmenim, bütün okul bu”… “Oğlum dokuz kişi ile okul olur mu?” dedim, “Valla öğretmenim, başka adam yoktur.” Bir sınıfta seksenbeş öğrenci var, bir okulda dokuz tane çocuk var. Yasalar gereği okulun kapanması lazım. Muhtar geldi, dedi: “Hocam okul kapanacak mı?”, “Hayır” dedim muhtara: “Bu bayrak dalgalanacak, okul kapanmayacak”. Arkadaşlar biz okulu kapatabilirdik. Bir dilekçe ile bunu yapardık. Merkezde çalışmış olurduk. Ama benim bir hedefim vardı. Nedir? ‘Türkiye’nin model okulunu oluşturmak”… Bu ekiple… Ben çalışmalara başladım. Bir tane çoban geldi, “Benim iki tane çocuğum var, okula kaydeder misin?” dedi. İki çocuk da öyle kayıt oldu, etti onbir, bir de ben oniki. Bir takım kurduk. Artık kim tutar bizi, resim sergileri, halk oyunları gösterileri, bahçe çalışmaları, heykel çalışmaları. Öğretmen güneş gibi olmalı, hem etrafını aydınlatmalı, hem de ısıtmalıdır. Aydınlatmayı bilgisiyle, ısıtmayı ise sevgisiyle yapacak öğretmen. Güneşin bir özelliği daha var. Güneş kendini sürekli yeniliyor, biz de kendimizi yenileyip, geliştireceğiz diye düşünüyorum.
Doç.Dr. Selda Polat Hüsrevşahi (Moderatör):
Gençlerden tek isteğimiz idealist öğretmen olmaları ve çocukları sevmeleri. Gençlere yürekten inanıyoruz.