Savaş Kurt – Psikolog
İnsanoğlunu dünyadaki diğer canlılardan ayıran en önemli farklardan birisi ömrünün sınırlı olduğunu ve bedeninin bir gün tamamen yok olacağını biliyor olmasıdır. Bu bilinç bir üstünlük gibi görünse de aynı zamanda bir yüktür. Çünkü hayat akıp giderken, insan hayaller kurarken, hedefler belirlerken, belirli amaçlar uğruna çaba sarf ederken, zamanının hızla tükenmekte olduğu gerçeği insanın karşısında öylece durur. Bunun üstüne bir de bize ayrılan sürenin ne zaman biteceğinin bilinmezliği eklenince ölüm hakkında düşünmemek ve ondan etkilenmemek imkansızlaşır. Kendi ölümümüz hakkında düşündüğümüz gibi yakınlarımızın ölümü hakkında da düşünürüz. Covid-19 salgınıyla birlikte sevdiklerimizi daha çok kaybettiğimiz veya kaybetme korkusunu daha yakından hissettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu sebeple bu sayıdaki yazımda ölüm ve yas süreçleriyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum
İnsanın, duygularının gerektirdiği gibi davranamaması çoğu zaman başına iş açar. Duyguları bastırmak, üzüntüyü belli etmemeye çalışmak, ağlama isteğini engellemeye çalışmak insan bedenine ve ruhuna zarar verir. Bir şekilde dışsallaştırılamayan her duygu bedende başka problemlere yol açarak açığa çıkar. Bunun önüne geçmenin yolu olabildiğince şeffaf olmaktır. Ama bazen yas süreçlerinde kayıp yaşayan kişiler kendi üzüntülerinin, kaybı yaşayan diğer yakınlarının da kötü etkilenmesine sebep olacağını düşündükleri için üzüntülerini bastırmaya, ağlamalarını ertelemeye çalışırlar. Dışarıya güçlü bir görüntü verme çabası kişinin içten içe yıkılmasına sebep olabilir. Yakınlarınızın en başta isteyeceği şey sizin sağlıklı kalmanız olacaktır. Bu yüzden, üzüntüm yakınlarımı da üzer düşüncesiyle olumsuz duygularınızı yok saymaya çalışmak mantıklı bir seçenek değildir.
Yas ve Suçluluk Duygusu…
Normalde bir insan sevdiği birisini kaybettiğinde önce yıkılır. Sonra yas süreci başlar, ardından kişi kendisini toparlamaya başlar ve yas sonlanır. Ama bazen yas süreci beklenenden çok daha uzun sürebilir. Meslek hayatım boyunca neredeyse bütün uzamış yas süreçlerinin altında gereksiz suçlamaların etkisinin olduğunu gördüm. Bazı insanlar ölüm olayı yaşandığında duygusal yükleri fazla olduğu için makul düşünemez ve ölümle ilgili kendilerini suçlarlar. Bunların çoğu çok dolaylı yollardan yapılan suçlamalardır. “benden su istemişti ben de vermemiştim” “son gün keşke hastaneye yatırmasaydık, hastane ortamını hiç sevmezdi”, “belki de ameliyat olmasını engelleseydim ölmezdi” “benimle ilgili şeylere üzüldüğü için hastalanmış olabilir” “bana kızdığı için arabayı dikkatsiz kullandı” gibi ifadeleri kendilerini gereksiz yere suçlayan insanların dilinden çok defa duymuşumdur. Aslında bu durumlar günlük hayatın bir parçasıdır. Objektif bir gözle bakıldığında ortada ne bir suç ne de bir suçlu vardır. Kişinin kendisine yönelik yaptığı bu suçlamalar yas sürecini yıllarca uzatabilir.
Şu an hayatta olan hiçbir insan henüz ölümü tatmamıştır. Ama çoğu insan bir zamanlar sohbet ettiği, yolculuk yaptığı, birlikte aynı espriye güldüğü, alışveriş yaptığı insanların ölmesi gerçeğiyle yüzleşmiştir. Bu gerçek insana belki de daha önceden hiç deneyimlenmemiş yoğun bir üzüntü yaşatır. Bir müddet yoğun üzüntü duymanız çok normaldir. Ama geçen zaman sizi iyileştirmeye başladığında ve tekrardan yaşama tutunma isteği duyduğunuzda suçluluk duygularını bir kenara bırakıp zamanın sizi iyileştirmesine izin vermelisiniz. Ama bir yakınlarını kaybettiklerinde kendilerini suçlu hissetmemek için yaşamdan geri duran insanlar vardır. Bu insanların yas süreçleri kendilerini cezalandırmaya devam ettikçe uzar. Bir sevdiğinizi kaybettiğinizde kendinizi toparlayıp tekrardan mutlu zamanlar geçirirseniz kaybettiğiniz kişiye ihanet etmiş olmazsınız. Yakınınızı kaybettiğinizde ona karşı vefa borcunuzu ödemenin yolu da o öldükten sonra hayattan kopmak ve kendinizi paralamak değildir. Evet, gidenler geri gelmiyor ama bu suçlama durumları ile ilgili daha makul düşündüğümüz bir evreye ulaşabilirsek ve kendimize “o nasıl yaşamamı isterdi?” sorusunu sorabilirsek, bu soruya verdiğimiz cevaplar üzerine inşa ettiğimiz hayat çok daha ferah bir hayat olacaktır.