Dergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam DergisiDergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam Dergisi

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    S.S.Erbirlik Karayolu Yük Taşıma Kooperatifi, Seçkin Turhan

    1 Mart 2021

    Karadeniz Ereğli Ticaret ve Sanayi Odasından Haberler

    1 Mart 2021

    Türkiye’nin İlk Kadın Belediye Başkanı: Şadiye Hanım

    1 Mart 2021
    Facebook Twitter Instagram
    28 Ocak 2023 , Cumartesi ABONE OL
    En Son:
    • S.S.Erbirlik Karayolu Yük Taşıma Kooperatifi, Seçkin Turhan
    • Karadeniz Ereğli Ticaret ve Sanayi Odasından Haberler
    • Türkiye’nin İlk Kadın Belediye Başkanı: Şadiye Hanım
    • Kdz.Ereğli’nin İlk Kadın Kooperatifi
    • İyileşmek İsteyen Gelsin!
    Facebook Twitter Instagram
    Dergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam Dergisi Dergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam Dergisi
    • Ana Sayfa
    • Röportajlar
      • İçimizden Biri
      • Baş Köşe
      • Eskilerden Kim Kaldı
      • Özel Röportaj
      • İşte İnsan
    • Köşe Yazıları
    • Özel Konular
      • Yerel Tarih
      • Özel Konu
      • Kim Kimdir?
    • E-Dergi
    • Indeksler
    • Kurumsal
      • 67300 Hakkında
      • Mart 2016’dan Günümüze Yolculuk
      • Künye
      • Abonelik İşlemleri
      • İletişim
    Dergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam DergisiDergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam Dergisi
    İçimizden Biri

    Buğra Kuloğlu, Appsilon Enterprise

    1 Mart 2021Yorum yapılmamış17 Mins Read
    Facebook Twitter WhatsApp
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Email WhatsApp


    Laboratuvar ortamında elmas üreten dünyadaki yedi firmadan biri Türkiye’de. Sabancı Üniversitesinde başlayan bu girişimcilik hikayesinin kahramanı olan Appsilon CEO’su Buğra Kuloğlu ile Ereğli’den başlayıp dünyaya, elmasa ve teknolojiye dair çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

    Öncelikle bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz Buğra. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

    1992 Kdz.Ereğli doğumluyum. Tam da Erdemir’in özelleşme dönemine denk gelen bir çocukluğum, ergenliğim oldu. Babam Sıtkı Kuloğlu Erdemir’de mühendisti, annem Birgün Kuloğlu Kayabaşı öğretmendi. Ben de o ekosistemde ‘lojman çocuğu’ olarak büyüdüm. Cumhuriyet İlkokulu’nda okudum. Zonguldak Fen Lisesi’ne gidene kadar Ereğli’deydim. Son on senedir senede birkaç hafta gelebiliyorum ama çok güzel bir ortamda büyüdüm, şanslı bir çocukluk geçirdim. Çocukluğumda Erdemir Spor Kulübü hala vardı, insanların aidiyet hissedebileceği bir şeydi; biz gençler tuttuğumuz takımlara karşı Erdemirspor Basketbol Takımını desteklemeye gidiyorduk. Basketbol Süper Lig Maçlarını izleyebiliyorduk. 

    Ereğli denilince aklınıza ne geliyor?

    Erdemir’de 1000 civarı mühendis vardı. 60-70 bin nüfuslu bir ilçede bu kadar kalifiye insanın olması kültürel anlamda çok gelişmiş bir coğrafya yaratıyor. Örneğin ODTÜ’lü komşumuz sayesinde benim o yaşta ODTÜ kültürünü görme, tanıma şansım oldu. Benim için Ereğli’nin en güzel yanı kültürel, sosyal, bilimsel anlamda bu kadar çok kesişimin olduğu bir ortam olmasıydı dolayısıyla küçücük bir alanda birçok şeyi öğrenebiliyordunuz. Mesela lise tercihimi yapacağım zaman babam Erdemir’den genç mühendis arkadaşlarını çağırırdı. Hepsi Türkiye derecesi yapmış insanlardı bu mentörlük sayesinde bakış açım da gelişti. 

    Zonguldak Fen Lisesi ve Sabancı Üniversitesi’nin size kattığı en önemli özellikler neler?

    İkisinin de yeri ayrı benim için. Önce Sabancı Üniversitesinden başlayayım, Sakıp Bey’in vizyonuyla birlikte çok global perspektifle özenle kurulmuş bir üniversite. 1994 yılında fikir doğuyor daha sonra ‘İdeal üniversite nasıl kurulabilir?’ sorusuyla arama konferansı yapıyorlar. Dünyanın dört bir yanından başarılı akademisyenleri getirip beş sene boyunca ‘Biz nasıl bir Üniversite kurmalıyız? diye tartışıp bir yapı oluşturuyorlar. Sabancı’nın kültürü şu aslında; ‘Neyi nasıl öğreneceğinizi’ öğretiyor. Bana Üniversiteye başlayana kadar, sınavlara dayalı bu sistemde hep ‘doğruyu’ yapmanın iyi olduğu öğretildi. Fen Lisesine de dereceyle girmiştim, başarılı bir öğrenciydim. Ama biz başarıyı; önüne gelen soruyu doğru cevaplamak’ olarak biliyorduk. Oysa öğrenmek hata yaparak sağlanıyor, Sabancı Üniversitesi sizin hatalar yaparak, doğruyu bulmanızı sağlıyordu. Bölüm olarak Malzeme ve Elektronik Mühendisliği okudum, Fizik-Enerji yan dal yaptım. Enerji yan dal yaparken bir dersimize Dünya Enerji Ajansı Başkanı gelmişti. Böyle bir network e bugün girişimci olmama rağmen ulaşmam çok zor. Yine Sabancı’da öğrendiğim bir şey; dünyanın problemlerinin aslında bizim problemlerimiz olduğuydu. Küresel ısınma gibi asıl önemli sorunları veren bir anlayış ve buna çözüm yaratmaya yönelik düşünmenizi sağlayan bir ortam vardı.

    Zonguldak Fen Lisesine gitmem ise babamın yönlendirmesiyle oldu; dağılım eğrisine göre Fen Lisesine girersem Üniversite sınavındaki derecemin daha yüksek olacağını saptayıp bu şekilde yönlendirdi. Bu vesileyle girdiğim Zonguldak Fen Lisesinde aldığım eğitim sonunda Türkiye 511.si olmuştum. Zonguldak Fen Lisesi bana çalışmayı öğretti; gerçekten iyi bir üniversiteye burslu olarak girebilmemi sağladı. Bu çok kritik önemde bir şey. Özellikle Anadolu’dan gelen insanların Türkiye’de Global anlamda entegrasyonu olan belli Üniversiteleri benim gibi burslu olarak okumalarını sağlamalarında Fen Liselerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ereğli gibi bu coğrafyanın Paris’i denen bir yerden çıkıyorsunuz, çok tanışık olmadığınız Anadolu’nun her yeri ve kültüründen gelen insanlarla tanışıyorsunuz. Bunun sosyo-kültürel katkısı çok. Ereğlili olmama rağmen yurtta kaldım ve üniversite öncesi bağımsız yaşayabilmeyi öğrendiğim yurt deneyimimin de bana katkısı yadsınamaz.

    Üniversite öğrencilerine kendi deneyimleriniz süzgecinde, kendilerini geliştirmeleri için ne tavsiye edersiniz?

    Benim gördüğüm iki temel problem var. Birincisi nereye gittiÄŸimizi bilmemek. ‘Gelecekte ne olmak istiyorum, bunun için bugün ne yapmalıyım?’ a çok odaklanıyoruz. Aslında bunun tam tersi olmalı, ‘Bugün ne yapmaktan hoÅŸlanıyorum? O zaman gelecekte ne olmalıyım?’ sorusu daha önemli. Birinci tavsiye bugün ne yaptığımıza çok önem vermek, bugünü boÅŸ geçirmemek ve bugün yaptıklarımızın geleceÄŸin inÅŸasında önemli olduÄŸunun farkında olmak. İkinci problem ise; nereye gittiÄŸimizi somut olarak ifade edemesek de gelecekte nerede yer alacağımızı biraz önceden belirlememiz gereken bir çaÄŸdayız. Dünyanın en iyi üniversitelerinden Harvard’ın, MIT’nin eÄŸitimlerini online olarak alabiliyoruz artık, bu mesele deÄŸil. Siz nereye gideceÄŸinizi belirleyebiliyorsanız ona göre kendinizi geliÅŸtirebilirsiniz. Benim hikayemden örnek vereyim; Sabancı’nın şöyle bir avantajı var, hangi bölümden girerseniz girin sonradan bölüm seçebilir, deÄŸiÅŸtirebilirsiniz. Ben giriÅŸimci olmak istiyordum, bunun için mühendislik okumam gerekiyordu çünkü çağımızda teknoloji üretim sürecine dahil olmanız gerekiyor. Birinci sınıftan itibaren tüm yaz dahil olmak üzere okulun laboratuvarından çıkmadım. Temel motivasyonum giriÅŸimci olmaktı ve ilk yıldan itibaren küfeyi doldurmaya yani öğrenmeye baÅŸladım. Åžanslıydım o açıdan, hocalarımın da baÄŸlantıları iyiydi; ilk makalemi 2.sınıfta çıkardım. MIT ve UCLA’e baÅŸvurmuÅŸtum ve MIT’ye Research Assistant dediÄŸimiz ‘araÅŸtırma görevlisi / staj karışımı bir programa kabul edildim. 5 aylık bu programda bir anda global anlamda rekabetin olduÄŸu bir ortamda bulunma ÅŸansım oldu. Tüm bu hikayeyi topladığım zaman arkadaÅŸlarımla ‘Appsilon’u kurma aÅŸaması da 4.sınıfa geçtiÄŸim dönemdeydi. Baktığımızda nereye gideceÄŸimi biliyordum, nasıl gideceÄŸimle de çok ilgilenmedim aslında, sadece öğrenmeye adadım kendimi. Kısaca verebileceÄŸim tavsiye; ‘Zamanda ne yapıyoruz, ne yapmaktan hoÅŸlanıyoruz?’ bunu anlamamız. Ayrım o noktaya gidiyor aslında, bir iÅŸ yapmanız çok önemli deÄŸil, yapmaktan yüksünmeyeceÄŸiniz bir iÅŸ bulmanız önemli. Nereye gideceÄŸinizi de kestirmeniz lazım çünkü çok seçenek var. Bizim jenerasyonda sürekli kariyerler deÄŸiÅŸiyor, çalışılan ÅŸirketler, alanlar deÄŸiÅŸiyor. Eskiden bu kadar çok seçenek yoktu, bu kadar çok seçeneÄŸin olduÄŸu dönemde geminin nereye gittiÄŸini saptamak o yüzden önemli.

    Start-up lar hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Japonya 2.Dünya Savaşından sonra kalkınmasını 10 şirkete borçlu. Yani bu ülkeden on şirket çıkarabilirsek kaderini değiştirebiliriz. Ama bu çok sektörel birşey, Japonya’ya baktığımız zaman, yarı iletkende çok spesifik sektörlerde konumlanmışlar. Türkiye özelinde şöyle bir problemimiz var: bir iş yapacaksanız önce o ortamın oluşması gerekiyor. Örneğin bilimsel bir iş mi yapacaksınız, bilimsel çalışan insan sayısının artması gerekiyor. Yarı iletken endüstrisinde bir işmi yapacaksanız; bununla ilgili bir değer zincirinin oluşması gerekiyor ki siz buna entegre olabilmelisiniz. Örneğin oyun sektörü beni çok heyecanlandırıyor ülkemiz açısından. Siz bilgisayarınızdan anında global çapta bir iş çıkarabiliyor ve milyonlarca insana ulaşabiliyorsunuz. Bu artık sınırların kalmadığı bir dünya. Bu sektörde değer zinciri, ortamın oluşması falan gibi hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Türkiye böyle bir alan buldu ve heyecan verici bir gelişme. Mesela Peak Games’in exiti (Amerikalı oyun devi Zynga’ya satılması) ile  1.8 milyar dolardan bahsediyoruz. Erdemir gibi bir ilçeye bir ülkeye yeten bir kurumun yarısına yakını, 3 milyar doların altına satıldı. Bunları karşılaştırdığımızda pazarın büyüklüğünü anlayabiliriz. Cebinizden kurduğunuz sermayeyle 10 yılda 1,8 milyar dolar gibi bir rakam. Konuyu bağlayacak olursak genel anlamda girişimciliğin özü 21.yüzyılı anlamaktan geçiyor. 20. yüzyılda para kazanmak, değer yaratmak için gereken şey parayla yani sermayeyle insan emeğini buluşturmaktı. Fabrika kurup, inşaat yapıp para kazanabiliyordunuz. Ama bugünkü dünyada bilgi üreten kazanıyor. Biz Appsilon olarak elmas üretiyoruz ama ürünü yaratan bilgiyi ürettiğimiz için değerliyiz diye düşünüyorum. Arkasında yatan şey; bilgiyi üretebilecek insanları bir araya getirebilmek, o noktada da start up a geliyor. 

     

    Neden büyük şirketler bu işi yapamıyor da girişimcilerden başarılı projeler çıkabiliyor? 

    Yemek sepeti, Trendyol gibi çok güzel örnekler var. Bu insanların ortak özellikleri bilgi üretmeye değer vermesi ve bu üretim sürecini fonlayabilmesi. 21. yy’da sosyal yapıların nasıl değiştiğini anlamaya çalışıyor insanlar. Marx’ın teorileri, kapitalizm sosyalizm derken başka bir yere geldik. Girişimciliğin özü bir problem çözmek. Öncelikle bir problemin tanımlanması lazım, o probleme çözüm üretebilmek ve bu çözüme para ödeyebilecek insanların var olması gerekiyor. Ben girişimciliği şöyle tanımlıyorum: Ölçeklenebilir değer üretmek. Değer üretme kaygısıyla girişimciler hareket ediyor, ama bunu ölçeklemek çok önemli.  

    Sizce bu tarz yeni girişimler devlet tarafından yeterince destekleniyor mu?

    Bence devlet elinden geleni yapıyor. Örneğin bu bahsettiğimiz oyun şirketleri için çok ciddi vergi teşvikleri var, serbest bölgelerde konumlanabiliyorlar vs. Diğer tarafta Avrupa Birliği’nin yatırım fonlarına aktardığı çok ciddi paralar var. Bunlara risk sermayesi fonları diyoruz. Biz Appsilon olarak da Tübitak, Kosgeb gibi kurumlardan çok faydalandık. Siz bugün bir girişim kurmak isterseniz Tübitak’ın BİGG isimli Girişimci Destek Programı var. Daha işe başlarken 200.000 TL hibe veriyorlar. Benim bildiğim Amerika’da devletin böyle bir desteği yok genç girişimciye. Ama Türkiye’de bizim sermaye sınıfımız para kazanma alışkanlıklarını dönüştüremedikleri için para bu yeni girişimcilere ne yazık ki akmıyor. Yani serbest piyasadaki paraya sahip eller desteklemediği için bu tür girişimler büyüme fırsatı bulamıyor.  Daha bu hafta başka bir genç girişimi Türk Oyun Şirketi olan Dream Games’in Londra merkezli yatırım fonundan 50 milyon dolarlık bir yatırım aldığını duyduk. Henüz yeni piyasaya sürmüşler oyunlarını ve metriklerim böyle, bu kadar insana ulaşabiliyorum deyince anlayabilen İngiliz bir yatırımcıyla konuşuyor. İçerideki para başka bir şeyden anlıyor, bu tarz teknolojik yatırımlara kapısı kapalı. Türkiye’de bunun dönüşmesi gerekiyor. Buradaki temel sıkıntı da genç jenerasyon, hep Türkiye’de 3 kuşak gidebilen şirketlerin olmadığı konuşuluyor. Bunun nedeni şirketlerin kurumsallaşmaması ve kötü yönetilmesi zannediliyor. Hayır, dünya değişiyor ve bunu da ne yazık ki sermaye sınıfımız anlamıyor. Ama dünya öyle bir yer ki bunu tanımaz. Önümüzdeki on yılda yine Türkiye’nin zenginleri değişecek. Bu yeni teknoloji yeni zenginler çıkartıyor. Teknolojiyi anlayıp ona uyum sağlamış girişimcilerin sayesinde Türkiye’nin daha iyi bir yere gideceğine eminim. Ama devletin bütün teşviklerine rağmen mevcut sermaye grupları dönüşmekte zorlanıyor. Örneğin Devlet melek yatırımcı lisansı diye bir olanağı var. Bu lisansı alan bir sermaye sahibi, bir girişime yatırım yapıp bunu vergiden düşebiliyor. Ama Türkiye’de bu belgeye sahip bir sürü insan olmasına rağmen yatırım miktarları inanılmaz az. Bu sermaye sınıfının dönüşmesi gerekiyor; belki Ereğli’ye de bir mesaj vermiş oluruz böylece:) Daha çok para sahibi insanların para akışını bilgi üreten insanlara doğru aktarması gerekir ki ülkemiz içinden katma değer yaratabilecek teknolojik şirketler çıksın. Yeni dünyada herşey benim olsun diye bir şey yok. Teknoloji girişimcilerine yatırım yapıp hisse alırsanız, 5-10 sene sonra bu şirketler satılınca yine para kazanacaksınız. 

    Peki büyük sermayeye sahip şirketler içinden neden bu tarz projeler, ürünler çıkmıyor?

    Girişimlerin ve girişimci ruha sahip insanların ortak yaptığı bir şey var: Hızlı olmak. Belirli hedeflerimiz oluyor ve bu hedeflere ulaşmak için içinde bulunduğumuz ortamda hız çok önemli, yoğunluğu, stresi çok farklı. Büyük bir şirketin içinde değil bir inovasyon yaratmak herhangi bir fikri gerçekleştirmek için aylar geçmesi gerekiyor. Büyük şirketlerin işe alım süreçleri bile altı ay sürüyor. Bu yavaşlığın içerisinde tren kaçıyor. Biz Appsilon olarak elmas yapıyoruz ama dünyada 7 firma daha bunu yapıyor. Ben yavaş kalırsam onlar beni geçer. Ben uzaktan takip edebildim ama Türkiye’de bunun çok örneği var; yeni girişimciler şirketlere ürün satmaya gidiyorlar. Bu şirketler fikri görüyor ve biz bunu içeride yaparız diyor, ellerindeki üç yazılımcıyla bunu yapmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar başarılı olanını görmedim. Çünkü aradaki en büyük fark şirketlerde çalışanlar bu işi başarmaya çalışıyor ama start up larda motivasyon farklı hisse dağılımı var o işin ortağı oluyorsun. Bilginin üretim sürecinde kazanılan değerlerin paylaşılması gerekiyor. Ayrıca hiyerarşik yapı hızı azaltıyor. Üzerine bir de bir şeyi biliyorsanız, hata yaparak öğrenmişsinizdir. Girişimcilik dünyasında hata yap=öğren sistemi var. Ama şirket sizin hata yapmanıza izin vermiyor ki başarılı olasınız. Hata yaptığınız zaman koltuğunuzdan olma riski var. Bu problemi aşmak için şirketlerde bana göre kuşak geçmesi gerekiyor. Ama bir sonraki kuşakta şimdiki teknolojik fırsatı yakalayabilecek miyiz, bundan da emin değilim. Ben pozitifim ama bugünkü durumu da doğru belirlemek gerekiyor ki 10-20 yıl sonra biz nerede hata yaptık dendiğinde söyleyecek bir durum tespitimiz olsun.

    Kurucuları arasında olduğunuz girişiminiz Appsilon’dan bahsedebilir misiniz? 

    Appsilon olarak laboratuvar ortamında elmas üretiyoruz. Doğadaki maden üretimini laboratuvar ortamında mimikliyoruz yani taklit ediyoruz. Buzdolabındaki bir buzla Antartika’dan getirilen buz gibi düşünün. İkisi de buz, ikisinin de işlevi aynı ama birini siz evinizde daha hızlı bir sürede üretiyorsunuz. Bizim de yaptığımız işin temeli elması laboratuvar ortamında büyütmek. Appsilon, Şubat 2017’de kuruldu, ilk yatırımımızı da Mart 2017’de aldık.  Bizim ürettiğimiz ürün dışında ön planda olan şey birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız, ekibimiz. Yarın başka birşey yapsak da aynı ekiple başarılı olabileceğimize eminim. Bugüne kadar bizim resmi olarak aldığımız yatırım miktarı 2.7 milyon euro. Bu yatırım tamamı Ar-Ge ye gitti. Laboratuvarda bu elmasın üretilmesi 1. aşama, 2.aşama olarak çoklu üreteceksiniz. Daha sonraki aşamada ise ölçeklenebilir şekilde belli karlılıkla üretmek gerekiyor. Bizim dört senemiz bu şekilde geçti. Bu hikaye içinde 17’ye yakın Savunma Sanayisi projesine prototip verdik. Orada ölçeklemeyi denedik. Elmas denilince aklınıza sadece mücevherde kullanılan değerli taş gelmesin. Ayrıca dünyanın en iyi ısı ileten malzemesi çünkü en yakın rakibinden beş kat daha iyi ısı iletiyor. Evdeki bilgisayarınız örneğin ısındığı zaman nasıl yavaşlıyor, bir radar sistemi hayal edin ısındığı zaman nasıl yavaşlayacak. İşte elmas bunu engellemek için heat spreader dediğimiz ısı iletici bir hammadde. Türkiye olarak çok uzağız şu an ama Merkel bir ay önce ‘Almanya olarak 2 milyar dolara iki adet Kuantum bilgisayarı alacağız.’ diye açıklama yaptı. Avrupa ülkeleri buna yatırım yapmaya başladı. Oda sıcaklığında çalışan bir kuantum bilgisayarı yapmak istiyorsanız kullanabileceğiniz tek malzeme elmas. Onun dışındaki sistemlerin hepsinde ilk bilgisayarlardaki gibi oda boyutunda soğutuculara ihtiyaç duyuluyor. Appsilon olarak biz de ölçeklenebilir bir aşama gösterdik. Ve bundan sonra da daha çok ne kadar üretebiliriz seviyesindeyiz artık. Elması spesifik uygulama araştırma projelerine de veriyoruz aynı zamanda geleneksel iş olarak satılan elmas ürünümüz de var. B2B kanalda büyük firmalara elması tedarik ediyoruz diyebilirim.

    Ekibiniz biraz daha tanıyabilir miyiz?

    Yıl sonunda tam zamanlı çalışan 30 kiÅŸi olacağız. Ama biz burada bilgi üretiyoruz. Etrafımızda birlikte çalıştığımız akademisyenler var, avukatlarımız var yani 30 kiÅŸiyi aÅŸan daha geniÅŸ bir ekosistemden bahsediyoruz. Genç bir ekip olmamızın en önemli avantajı çok hızlı öğrenebiliyoruz. Yaptığımız iÅŸ teknolojiyi geliÅŸtirmek olduÄŸu için bizim iÅŸimiz ülke olarak hiç yapılmamış ve tanışık olmadığımız bir ÅŸey. Ben de bilmiyordum. Sadece teknik anlamda deÄŸil, satış pazarlaması, fonlaması dahil hiçbir ÅŸey bilmememize raÄŸmen çok hızlı öğrenen bir ekibiz en büyük avantajımız bu. Aynı zamanda genç olduÄŸumuz için az deneyim sahibiyiz ama ekibimizde yaÅŸtan bağımsız çok deÄŸerli arkadaÅŸlar var. ÖrneÄŸin Gökay Amerika’da dünyanın en iyi hızlandırma programlarından biri olan Techstar’a kabul olan ilk Türk GiriÅŸimcisi mesela. O zamanlar yeni geliÅŸmekte olan beacon teknolojinin ticarileÅŸme aÅŸamasında çalışmış, bu teknolojiyi Las Vegas’taki bütün otellere satmış. İlk ÅŸirketini daha 19 yaşında Sabancı ortaklığıyla kurmuÅŸ. Åžu an o ÅŸirket Türkiye’nin en büyük 500 yazılım ÅŸirketinden biri. En yaÅŸlımız da o, henüz 1989 doÄŸumlu. Son olarak aramıza bir hocamız daha katıldı, yaÅŸ skalamız bir tık yükseldi ama ÅŸu an 60+ ve 30’dan aÅŸağı bir ekibimiz var. CTO’muz Taylan dünyada ilk grafen bazlı OLED Ekranı geliÅŸtirilmesinde çalışmış, bunun grafenlerini sentezlemiÅŸ, Samsung’tan, LG’den daha iyi ekran yapıp bunun makalesini yayınlamış. DiÄŸer bir arkadaşımız Mehmet 25 yaşındayken Alman Firmasının kurduÄŸu bir Melek Yatırım Ağının başına geçiyor. Sonra Almanya’ya, Hollanda’ya gidip fonlarda çalışıyor. Mesela onu da Hollanda’dan transfer ettik. Bu insanlar genç insanlar, benim tecrübem onlara göre çok daha azdı ama baktığımız zaman ekibimizde yaşına göre çok tecrübeli insanlar var ve hepimiz çok hızlı öğreniyoruz.

    Biraz bahsettiniz ama elmasın diğer kullanım alanlarından da bahsedebilir misiniz?

    Ham elmasın başka özelliklerini kontrol edebildiğiniz zaman Kuantum bilgisayarlarda kullanılabildiğinden  bahsetmiştik, bunun dışında optik mercekler, elektronik devre gibi alanlarda kullanılabiliyor. Appsilon olarak bizim temel motivasyonumuz bir malzeme şirketi olmak ve bu malzemeyi en iyi şekilde dünyada kontrol eden olmak. Silikon wafer gibi elmas wafer üretiyoruz, bunları da diğer üreticilere satarken aynı zamanda Elektronik endüstrisi, Savunma Sanayi veya Kuantum Araştırmaları gibi yerlere de ürünler veriyoruz. Pazar hedefimiz Türkiye değil %99 ihracat yapıyoruz, çok küçük  bir bölümü Türkiye’de sadece kuyum sektöründe elması kesici uç yapan firmalara tedarik ediyoruz. 

    Gelecekte nerelerde kullanılmasını öngörüyorsunuz?

    Öngörmekten ziyade araştırmalar başladı. Bizim merkezimiz Delft/Hollanda’da. Orada dünyanın ilk kuantum internetini yaptılar. İki şehir arasında ilk kez kuantum internet kullanıldı. Bu elmas teknolojileriyle mümkün olabilecek birşey. Veya gelecekte GPS’in yerini alabilecek uygulamalarda kullanılacak. Şöyle bakmak lazım aslında: Silikon Vadisi diyoruz ya bugün elektronik endüstrisi çipler vs., buraya ve bu teknolojiye ismini veren silikon kumdan yapılan bir malzeme. Bu 1939 yılına kadar bir elektronik devrenin parçası olarak kullanılmamış. İnsanlık tarihi boyunca var olan bir malzeme ancak insanın teknolojik gelişimine 1939 yılında katılmış. Sonra intel geliyor, Apollo, Amerika Savunma Sanayisine girmesi derken bugün siz Facebooktan bilgisayarlardan bahsedebiliyorsanız bu silikonun kullanımı sayesinde çünkü bu bilgisayarların temel kullanım malzemesi silikon. Elmas da böyle bir malzeme. İnsanlığın silikondan çok daha büyük bir yerlere gelme şansı var ve bu elmasın teknolojide kullanımı sayesinde olacak. Bu ne kadar yıl alacak ne kadar paraya mal olacak, kimler yapacak belli değil ama insanlığın hayatını kritik anlamda silikon gibi değiştirebilir bir malzemeden bahsediyoruz. Bu nasıl olabilir? Belki afaki olacak ama elektirkli araçların şarj teknolojisinden bir örnek vermek isterim. Bu konuda geliştirilen çiplerin malzemesinin Silikon carbide olması sayesinde 30 dakikada şarj olan araçlar var olmaya başladı ama siz elmas kullanırsanız mesela bu süreyi çok ciddi biçimde kısaltacak elektronik devreler üretebilirsiniz. Ama şu an bunu yapabilmek için sektöre en azından 10 milyar dolar para yatırılması gerekiyor, bunu bilemiyoruz. Bunun gibi yeni bir çok alan doğmakta ve doğmaya devam edecek.

    O zaman elmas için Geleceğin Teknolojisinin Hammaddesi diyebilir miyiz?

    Kesinlikle. Zaten periyodik tabloya da bakacak olursanız, karbon, silikon germanyum diye gidiyor. Aynı hatta karbon atom numarasıyla beraber en başta yer alıyor. İnşallah karbonun bu malzemelerin yerini aldığı dönemleri göreceğiz. Ama tabii bunlar bebek adımları henüz, bu teknolojinin çok gelişmesi gerekiyor.

    Sizce bu tarz ürünlerin doğa dışı yollardan üretilmesiyle birlikte ileride değersizleşmesi mümkün müdür?

    Benim kişisel fikrim; sektörü komple değiştirebilecek bir şeyden bahsediyoruz. Doğal yöntemlerle 2017 yılında elmas madenlerinden 150 milyon karat elmas çıktı. 2020 yılında 110 milyon karata düştü. Çünkü elmas madenlerinin kalitesi gün geçtikçe azalıyor, çıkarma maliyetleri artıyor ve insanlar bu madenleri kapatma noktasına geliyor. Üretim arzı azalmaya başlıyor ama talep hep var. Bu denge arasında bence müşterinin talebi ülkeler bazında farklı olsa da gün geçtikçe bizim ürettiğimiz elmasa doğru kayacak. Amerika’daki araştırmalarda genç jenerasyonun %80’i kaynağı maden olmayan elması almak istiyor. Çünkü doğa dostu, çevreye ve insanlığa zararı yok. Fiyat avantajı da var. Türkiye’de duymuyoruz ama Amerika çalkalanıyor, bütün Oscar törenlerinde artık bizim gibi lab grown elmaslar kullanılmaya başlandı. Emma Watson, Penelope Cruz, Meghan Markle de sadece bunlardan kullanıyor, etik bir duruşu var çünkü. Bizim Amerika’daki rakibimiz Diamond Foundry ilk olarak 120 milyon dolar yatırım aldı. Yatırımcılarından biri de Leonardo di Caprio. Piyasa eninde sonunda dönüşecek ama Türkiye’ye ne zaman gelir bilemiyorum.

    Fortune 40 Under 40’ta ilk isminizin geçtiğini duyduğunuzda ne hissettiniz?

    Benim için en önemli kısmı Appsilon’un gurur verici işler yaptığı için takdir edilmesi oldu. Ve Appsilon bence gerçekten takdir edilecek bir ekiptir. 

     

     

     

    Başka girişim fikirleriniz de var mı? 

    Şimdilik tek odak noktam Appsilon. Buradaki görevimi tamamlamadan hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Böyle girişimler belli bir yere geldikten sonra kıpırdanmalar başlayabilir ama bunu yol gösterecek. Sokrates’in güzel bir lafı var: ‘Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.’ diye. Gerçekten hayat böyle birşey. Girişimciliğe başladığım günlerde her hafta başı dünyanın en güzel planlarını yapıyordum, Cuma günü geldiği zaman bu planların hiçbir işe yaramadığını anlayıp Pazartesiye yeni bir plan üretiyordum. Bu dinamik aslında benim tarafımdaki heyecanlı kısım.

    Siz Türkiye’nin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Nelere ağırlık verilirse daha güzel bir gelecek bizi bekler sizce?

    Pozitif olmamız gerekiyor. Dünya olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Gençlerin bu sorunları bir şekilde çözeceğine inanıyorum. Babama sağlanan imkanlar ve bana sağlanan imkanlar çok farklı.Babam da devlet tarafından 80’lerde yatılı okudu, bugün ben Zonguldak Fen Lisesinde yatılı okudum. Sabancı Üniversitesi gibi global anlamda eğitim alabileceğiniz burslu okunabilecek üniversiteler daha önce yoktu. Ülke olarak pozitife doğru gittiğimizi düşünüyorum. Ama temel hikaye kim neyi yapacak kurgusu. Sizlerin çocuklarının birşey yapma motivasyonu olması gerekiyor. Beni en çok üzen şey insanların o pozitif tarafından koparak negatife dönüp motivasyonunu kaybetmesi. Tek bir şansımız var o da bir şeyleri yapabileceğimize gerçekten inanmak. Ondan sonrasının geleceğine inanıyorum. Bugün Ereğli’den çıkan Buğra iyi kötü bir girişim sahibi uluslararası arenada yer edinmiş biriyse bu Cumhuriyet’in kazanımları sayesinde oldu. Gençlere neden yapamayacağını anlatmak yerine nasıl yapabilecekleri hakkında destekleyip motivasyonunu sağlayabilirsek daha iyi olur. Türkiye’de benim en negatif bulduğum olay mesela biri gelip size bir fikir anlatınca ‘Ya o öyle olmaz’ deniyor. Onun yerine senin neye ihtiyacın var bunu yapmak için diye sormak lazım. Eğer yeteri kadar derin düşündüyse ihtiyaçlarını çıkarmıştır. Eğer yeteri kadar düşünmediyse bu soruyla düşünmeye başlar. Doğru desteklersek genç jenerasyon başaracaktır diye düşünüyorum.

     

    Ülkenin geleceği hakkında Buğra ve ekip arkadaşları gibi gençleri görünce hem gurur duyuyor hem de umutlanıyoruz. Bu güzel ve ufuk açıcı röportaj için Buğra Kuloğlu’na teşekkür ediyoruz. Başarılarını takip etmeye devam edeceğiz…
    Erectie Tabletten

    buğra kuloğlu içimizden biri
    Share. Facebook Twitter LinkedIn Email WhatsApp
    admin
    • Website

    Son Paylaşımlar

    İşte İnsan

    S.S.Erbirlik Karayolu Yük Taşıma Kooperatifi, Seçkin Turhan

    1 Mart 2021
    Özel Konu

    Karadeniz Ereğli Ticaret ve Sanayi Odasından Haberler

    1 Mart 2021
    Kim Kimdir?

    Türkiye’nin İlk Kadın Belediye Başkanı: Şadiye Hanım

    1 Mart 2021
    Add A Comment

    Comments are closed.

    Son Yazılar
    • S.S.Erbirlik Karayolu Yük Taşıma Kooperatifi, Seçkin Turhan
    • Karadeniz Ereğli Ticaret ve Sanayi Odasından Haberler
    • Türkiye’nin İlk Kadın Belediye Başkanı: Şadiye Hanım
    • Kdz.Ereğli’nin İlk Kadın Kooperatifi
    • İyileşmek İsteyen Gelsin!
    Son Yorumlar
      Editors Picks
      Top Reviews
      Advertisement
      Demo
      Dergi 67300 – 67300 Karadeniz Ereğli Kültür Sanat ve Yaşam Dergisi
      Facebook Twitter Instagram YouTube
      • Ana Sayfa
      • Abone Ol
      İnternet Danışmanlık: Aykut Ates Creative Studio © 2023

      Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.